Nurhani Çoksoylu… Adının anlamı ‘nurun başlangıcı’ demek. Bu adın anlamına yaraşır şekilde iyiliksever biri o. Söğütlüçeşme-Yeldeğirmeni arasında bir konumda bulunan ikinci el eşya dükkânı Karınca’da 4 yıldır eskicilik yapıyor. Fakat asıl işi bu değil. Dükkânın hemen karşısındaki işyerinde diş teknisyeni olarak çalışıyor. Zaten eskicilik de onun için baba yadigârı bir hobi gibi…
Karınca’yı bu haberimize konu eden ve diğer eskici dükkanlarından farklı kılan ise kapısındaki şu yazı; “öğrenci ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz!” Evet, Nurhani Bey ihtiyaç sahibi kişilere ve öğrencilere kimi eşyaları ücretsiz veriyor. Peki ya neden ve nasıl? Anlatıyor; “Burayı açtıktan sonra zaman içinde insanların ne kadar ihtiyaçları olabildiğini görmeye başladım, özellikle de öğrencilerin. Bir seferinde bir öğrencinin yatağa ihtiyacı vardı. Benim depomda da onlarca yatak… Birini hediye etsem ne kaybederim ki diye düşündüm. Bu fikir hoşuma gitti, dayanamadım o gece yarısı götürüp verdim yatağı. Karşı taraf da ben de mutlu olduk. Hatta o öğrenci geçenlerde geldi buraya. Okulu bitirip avukat olmuş. Ona yaptığım bu küçük iyiliği hiç unutamadığını söyledi. Tekrar teşekkür etti. Ve bir gün benim de ihtiyacım olursa avukatlığımı yapmayı teklif etti...”
ÖĞRENCİYE HEDİYE
Karınca’da sistem şöyle; Nurhani Bey’in bir defteri var. İhtiyaç sahibi/öğrenci gelip buraya hangi eşyaları istediğini yazdırıyor. Bir de ikinci el eşyalarını bağışlayan Kadıköylüler var. Onların da listesi tutuluyor. Ve eşleşme olunca bir ihtiyaç giderilmiş oluyor. Eğer eşya, ütü, tost makinesi, perde, tabak çanak gibi kolay taşınabilirse öğrenci gelip dükkandan bedelsizce alıp gidebiliyor. Eğer buzdolabı gibi büyük bir eşya ise Nurhani Bey nakliye masrafını rica ediyor sadece.
Karınca tam bir aile işletmesi. Nurhani Bey, eşi ve oğlu birlikte duruyorlar dükkanda. Hatta civardaki eniştesi de destek oluyor. Öyle ki bazen öğrenci evindeki ampul değişimi, ocak bağlama gibi ufak tefek tamirat işlerini eniştesi hallediyor.
Burası zamanla Kadıköy’de, bilhassa öğrenciler arasında tanınır bir yer olmuş. İhtiyacı olan buraya gelip ihtiyacını karşılıyor, fazla eşyası olan da yine buraya gelip eşya bağışlıyor. Zamanla burada öğrencilerle Nurhani Bey arasında güvene dayalı bir ilişki de kurulmuş; “Siz iyi niyetli olursanız karşınızdaki de oluyor. Misal bir öğrenciye perde lazımdı. Ona hem tül hem güneşlik ayarladım. Almaya geldiğinde ‘tülüm var, onu da başka öğrenciye verirsiniz’ diyerek almadı.”
“SADECE İYİ OLMAK NEYE YARAR?”
Nurhani Bey’e neden bu işten daha fazla kazanabilecekken daha az, hatta hiç kazanmamayı tercih ettiğini soruyorum. “Sadece iyi olmak neye yarar” diyerek soruma soruyla karşılık veriyor ve ekliyor; “İyi insan olmakla faydalı insan olmak arasında fark var. Herkes kendine göre iyi, temiz, kalbi güzel… Ama eğer ben bu iyiliği başkasına faydaya dönüştürmezsem o zaman sadece ‘kendime iyi’ olurum. Benim çok şükür bu dükkânın getirisine ihtiyacım yok. Bu dükkânda ismi gibi, karınca gibi çalışırken babamı anıyorum. Öte yandan ben de öğrencilik yaşadım, bir öğrencinin hayatını iyi bilirim. Biz de yokluktan geldiğimiz için en ufak bir şeyin kıymetini biliriz. Siz şu an benimle röportaj yapıyorsunuz ama bence asıl hayırseverler bu eşyaları bağışlayan kişiler. Ben sadece bir köprü, bir istasyon gibi aracıyım…”