Lozan Barış Konferansı’nın ardından imzalanan Mübadele Sözleşmesi’nin ardından 96 yıl geçti. Gidenlerden geriye özlemleri ve İstanbul hasretleri kaldı. Lozan Mübadilleri Vakfı, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Hasretim İstanbul” sergisinde işte bu özlemleri katılımcılara aktarıyor. Sergi, İstanbul’da yaşayıp mübadele dışında kalan ancak daha sonrasında çeşitli sebeplerle İstanbul’u terk etmek zorunda bırakılan Rumların hikâyelerine odaklanıyor. Sergide yoğun Rum yerleşiminin bulunduğu Kadıköy’den de hikâyeler bulunuyor. Gazete Kadıköy olarak o hikâyeleri sizleri için derledik.
“NE OLACAK? İLERİSİ NASIL?”
1931 yılında Kadıköy Bahariye’de doğmuş Amarillis Georgantidu. Şimdi ise hasretin öbür yakasında devam ediyor yaşamına. Georgantidu, gitmeye nasıl karar verdiğini “6 Eylül hadiselerinde hamileydim oğlana… O zaman kocamın bir deri dükkânı vardı, deri tüccarı olmuştu. Bu 6-7 Eylül gününde- bunu sonradan anlattılar - dükkânın üstünde bir subay oturuyordu. Subay elbisesini giydi. Ellerini böyle açmış. Dedi ki: ‘Eğer bu dükkana dokunursanız; ilk önce beni öldüreceksiniz.’ Böylece dükkânımız kurtuldu. Hiç unutmayacağım, kızım 6 yaşındayken bir gün adaya gidiyorduk. Çocuk tabi 6-7 yaşındaydı… Bana seslendi ‘Mama, mama’ diye. Karşıdan bir bey tokat attı kıza. ‘Kızım sen Türkçe konuş’ dedi. Bu çok fena bir şey. Hiç unutmayacağım bir şey. 6 yaşında çocuk… Bunları düşününce hepimiz dedik ki ne olacak? İlerisi nasıl?” sözleriyle anlatıyor.
“HER GİDİŞİMDE AĞLIYORUM”
Denese de bir türlü unutamamış İstanbul’u. Georgantidu bununla ilgili “Adalara, Kadıköy’e Boğaziçi’ne ben deli oluyorum. Köprünün tam ortasında durursan, bakarsan 5 dakika dersin ki ‘Bundan daha güzel şehir yoktur.’ Her gidişimde ağlıyorum, emin olun ağlıyorum. Şimdi buralarda televizyonda ‘Binbir Gece’ diye Türkçe bir dizi var. O başladığında deli gibi hiçbir yere gitmiyorum, hiç telefon açmıyorum. Çünkü hep Boğaziçi’ni gösteriyor. Hakikaten emin olun; ağlamasam gözlerim yaşlıdır. İstanbul’u unutamıyorum. Eğer mümkünse yaşayabilirdim. Gene geri dönüp yaşayabilirdim. Tabii benim adamlarımla.” diyor.
“RUM ORTODOKS GÖRÜNCE TAVIR DEĞİŞİYORDU”
Nikos Uzunoğlu da Kadıköy’de doğup büyüyenlerden. Onun ayrılış hikâyesi de yine bir nefret eylemine dayanıyor. 1974 yazında Kadıköy’deki evleri saldırıya uğruyor Uzunoğlu ailesinin. Uzunoğlu başından geçenleri, “Ayrımcılık görmediğim tek yer Türkiye’de Teknik Üniversite’ydi. İTÜ’de hocalar, arkadaşlar hiçbir zaman benim Rum olduğum sebebiyle hiçbir ayrımcılık yapmadılar. Öbür taraftan üniversite dışında her gün, her an yaşam akışının aniden değişmesi her zaman mümkündü. Bilhassa nüfus hüviyeti cüzdanında Rum Ortodoks görüldüğü zaman bütün tavır, resmi olsun, gayrı resmi olsun değişiyordu.” diyor.
Uzunoğlu, “Hiç geçmeyen bir haksızlık, haksızlığa uğrama hissi var içimde; çok derin…” derken, “Ayvalık’a İzmir’e giderdim eski kadim Yunan eserlerini görmek için. Tarihle ilgilenmiştim çok. Hatta beni tesir eden bir kitap ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya’ İlk Türkçe çevirisini 68’de okuduğum zaman bazı olayları kimse söylememişti. 1924’te neler olduğunu oradan öğrendim. Bunlar tabu meselesiydi ve bilhassa çocukların tehlikeli şeyler konuşmaması için onlara ne olduğunu söylemiyorlardı büyükler eskiden.” sözleriyle anlatıyor.
“İSTANBUL’A GİDİNCE DUYGULANIYORUZ”
Şair Latifi Sokak’taki iki katlı beyaz köşkte yaşayan Fedon Papadapulos’un da İstanbul’dan gitme nedeni akrabalarının sınır dışı edilmesinin yarattığı huzursuzluk… İstanbul’u terk ettikleri günün sabahını “İstanbul’dan ayrıldığımız günü hatırlıyorum. Saat 6’da kalktık sabah. Havaalanına gitmeden önce kiliseye gittik. Babam dua etti sonra havaalanına gittik. Havaalanında bir huzursuzluk, bir sıkıntı vardı. Eşyalarımızı arıyorlardı. Bir gerginlik vardı.” sözleriyle anlatıyor Papadapulos.
“Hatıralar var. İstanbul’a gitmek hoşuma gidiyor. Gidiyoruz, geliyoruz… Duygulanıyoruz, Türklerle konuşuyoruz. Bunlar gerçek… İlk kırk yıl bir reddetme vardı. Çok gitmek istemiyorduk. Şimdi iki senedir gidiyorum. Kırk sene, ne İstanbullu görmek istedim, ne İstanbulluyla konuşmak” diyor.
“HAYATLARIMIZ İÇİN KORKTUK”
Rea Stathopulu da bir dönem Kadıköy’de yaşayanlardan. Hatırladıklarını ve duygularını şöyle anlatıyor Stathopulu: “Üniversitede, Beyazıt’ta işkembe çorbacısı vardı. Çok güzeldi. Hep işçilerin gittiği bir yer vardı. Orada da çok güzel işkembe çorbası yapılırdı. İstanbul Üniversitesi’nin girişinde İstanbul Üniversitesi yazısı vardır. Onu babam yaptı. 6-7 Eylül’de babamın dükkânına bir şey olmadı çünkü dükkân sahibi olan kişi, mermer tabela vardı, onu kırdı. Rum ismini görüp babama zarar vermesinler diye. Korktuk, hayatlarımız için korktuk. Ondan sonra karar verdik gitmeye. Biz iki vatan arasında kaldık. Çok zor bir şey.”
****
MÜBADELE PANELİ
Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde 30 Ocak Çarşamba günü 18.00’de Mübadele Paneli yapılacak. Panelin programı şöyle:
-Prof. Dr. Elçin Macar (Yıldız Teknik Üniversitesi)
Sunum başlığı: “Gelenlerin Hikayesi”
- Doç.Dr. Ayşe Özil (Sabancı Üniversitesi)
Sunum başlığı: “Mübadele ile Anadolu’dan Gitmek”
- Dr. Öğretim Üyesi Gizem Alioğlu Çakmak (Yeditepe Üniversitesi)
Sunum Başlığı: Kalanlar, bırakılanlar: Batı Trakya Türkleri
- Doç. Dr. Hakan Yücel (Galatasaray Üniversitesi
Sunum Başlığı: ‘Atina’da yaşayan 1964 sürgünleri ve birinci kuşak Rum göçmenler örneğinde “Rum olmak, Rum kalmak”’