Hayattan ve kunduradan…

Kadıköy’ün eski kunduracı esnafı Yüksel Usta ile yaşamdan, esnaflıktan biraz da kunduradan konuştuk

21 Mayıs 2015 - 16:11
 
Mustafa SÜRMELİ
Eskiler çarık derlerdi adına, yemeni ya da kundura da... Günümüze yaklaştıkça ismi gibi şekli de değişti, çeşit çeşit modelleriyle adeta evrim geçirdi. Bildik adıyla ayakkabının hikâyesini Kadıköyün neredeyse 40 yıllık kunduracı esnafı Yüksel Tekinden dinledik.

17SİNDE GURBET ELLERDE
İnsan üzerinde yürüyecek bir nesne icat etmiş, adına da ayakkabı demiş diyen Yüksel Tekinin de hayat hikâyesi kundura üzerine kurulmuş sanki. 1964 yılında Artvinde dünyaya gelen Yüksel Tekinin yolu 1980 yılında İstanbula düştü. 1982de arkadaşı vasıtasıyla Beyoğlunda bir atölyede çırak olarak kunduracılığa adım attığında daha 17sindeydi. Bir an önce meslek sahibi olmaktı amacı. Meslek sahibi olmak, eli ekmek tutmak demekti. Eli ekmek tutacak, hayatını kuracaktı. Gurbette, bir başına bekâr odalarında, anadan babadan ayrılık zordu. 8 kardeşten biriydi, sorumluluğu büyüktü genç Yükselin. Köy hali belli, geçinmek de kolay değildi. Çırak oldu, sepet taşıyarak başladı mesleğe kendi deyimiyle. Sabırla geçen yılların ardından meslekte pişti, usta oldu.

EL EMEĞİ, GÖZ NURU
Kunduracılığın, model, kesim, temizleme, fora, freze diye farklı uzmanlık gerektiren bölümlerden oluştuğunu, her bölümün de kendi içinde ayrıldığını söyleyen Yüksel Tekin freze ustasıymış. Bu arada belirtmekte fayda var; freze, ayakkabının köselesi yapıldıktan sonra, boyamasından süslemesine kadar kunduraya son rötuşun verildiği, kısaca göz nurunun döküldüğü aşama. Ayakkabı ayağa kolay gelmiyor anlayacağınız. Nice emek ve sabır istiyor Yüksel Ustanın belirttiğine göre.

ARTIK KADIKÖYLÜ MESLEK ERBABI
1991 yılı dönüm noktası oldu Yüksel usta için. İlk gurbet yıllarını geçirdiği, mesleğe başladığı, duvarlarına özlem sinen bekâr odasını, hatıralarını geride bırakıp, Kadıköye geldi. Önce ortak dükkân açtı, sonra şimdiki kendi dükkanını...
Ayakkabı estetiği, görselliği ifade eder. Şıklık, rahatlıktır. İyi ayakkabıyı uzaktan tanırım, güzel, rahat diyebilirim. İsterse altından yapılsın rahat değilse bir şey ifade etmez. Ayakkabının içine baktığında kişinin sağlığı hakkında ipucu elde edersin. Kaliteli ayakkabı, dışının ve astarının deri olmasından belli olur. Kesinlikle deri giyinmeli. Ayak terini alır deri. Aynı ayakkabı sürekli giyilmemeli. Eğer ayakta sorun varsa günlük değiştirmek gerekir aslında diyen Yüksel Usta kendi yaptığı ayakkabıyı giydiğini, şık ve sağlıklı olmasına dikkat ettiğini anlattı. Ayak terlediğinde ertesi gün başka ayakkabı giyilmesini de tavsiye eden Yüksel Usta, kışın mümkünse kavuçuk tabanlı ayakkabı giyilmesini böylece ayakkabının su çekmeyeceğini söyledi.

ESKİ İŞLER YOK
 İşler malum. Kadıköye geldiğimde işler iyiydi. İmalatçılar da vardı Kadıköyde. Mesleğimi seviyorum ama işlerin durumu üzüyor diyen Yüksel Usta, mesleğin cazibesini kaybettiğini üzülerek belirtti. Mesleğe kazandırdıkları da olmuş Yüksel Ustanın. Hatta bir tanesi de Kadıköyde esnafmış. Şimdi çırak yok. Çünkü gelen yok. Tam bir yıl çırak alınacak yazdım cama kimse gelmedi. Gelen de hemen ne vereceksin usta? diye soruyor. Bir gel otur, akşam olunca bir şey veririz elbet yahu. Biz de insanız, bunları düşünebiliyoruz. Bir kişinin masrafı nedir, harcaması, ihtiyacı diye durumu özetliyor. Soruyoruz biraz da çekinerek, Kaç çift satıyorsun günde? Cevap, Günde değil yahu, rahatça sor. Ayda 3, 5, 10 çift yaptığım da oluyor. Standardım yok. 3 ay geliyor ki bir çift iş yapmadığım oluyor. Tamir de olmasa işler zor. Fabrikasyon geldi el işi bozuldu. Bizim fabrikayla yarışmamız ne mümkün diyor.
Özel ayakkabı yaptırmanın insanlara pahalı geldiğini söyleyen yılların kunduracısı, Gerçekten pahalı değil, emeğimizin karşılığı değil aslında. Hayattan büyük bir beklentim de yok. İki çocuğum var üniversitede okuyorlar. Elleri ekmek tutsun yeter diyor. Hava karardı bu arada. Yenge hanım aradı, akşam siparişlerini verdi Yusuf ustaya. Röportajı sonlandırmak vakti geldiğini anlıyoruz. Bugün geçti, yarına Allah kerim.

ARŞİV