İstanbul’un ve Kadıköy’ün kültürel miraslarından biri olan Tarihi Haydarpaşa Garı sadece mimarlık ve kent planlaması için değil yazın dünyası için de bir ilham kaynağı. Şimdiye kadar hakkında kitap, makale ve tez yazılan garın inşası sırasında Servet-i Fünun dergisinde de bir yazı kaleme alınıyor. Derginin kurucusu Ahmed İhsan 1902 yılında yazdığı “Haydarpaşa Rıhtımları” metni ile inşaatın bir gününde gezinti yaparak gözlemlerini aktarıyor, garın inşaatını ise bir “ameliyat” olarak tanımlıyor. İnşaat faaliyeti ile cerrahi operasyonu beraber düşünen İhsan, Haydarpaşa’nın nasıl bir ameliyat sahasına dönüştüğüne tartışma alanı açıyor. “Servet-i Fünûn’da Toplumsal Mekânın Anlatılar ile Üretimi: Tahayyüller, İnşalar ve Deneyimler Atlası (1891–1910)” tezinin yazarı akademisyen Gürbey Hiz de İhsan’ın 118 yıl önce yazdığı metin üzerinden, Haydarpaşa’nın inşaattan önceki süreçlerine de değiniyor ve İhsan’ın fotoğraflar ve yazı dahilindeki üslubu ile bu ameliyatın kuşatıcı manzarasını okurlara nasıl aktardığı üzerine notlar düşüyor. Hiz ile ilk bakışta okura karmaşık gelen bu yazının detaylarını konuştuk.
-İlk olarak Servet-i Fünûn’da Toplumsal Mekânın Anlatılar ile Üretimi: Tahayyüller, İnşalar ve Deneyimler Atlası (1891–1910)” tezinizden başlamak istiyorum. Bu çalışmanızdan bahseder misiniz?
2014 yılında İTÜ Mimari Tasarım programında doktora eğitimine başladım. Prof. Dr. Ayşe Şentürer danışmanlığında tez çalışmalarıma başladığım zamanlarda, mimarlık ve medya ilişkisi üzerine düşüyordum. Bir yandan da geç 19.yy yayın dünyası epey ilgimi çekiyordu. Hala sınırlı da olsa kütüphanelerdeki arşivlerin dijitalleştirilmesi ile birlikte ilk elden gazeteleri, dergileri inceleme fırsatı elde edilebilmişti. Servet-i Fünun ve o dönemdeki diğer yayınlar ile olan ilişkim böyle meraklı gezinmeler ile başladı. İlk zamanlarda Osmanlıcayı iyi bilmediğimden dergi içerisindeki görseller ile ilişki kuruyordum. Zamanla metinler de ayrı bir merak konusuna dönüştü. Çocukken arkeolog, gençliğimde de yönetmen olmayı isterdim. Aslında, tezi tamamladığımda bir nevi dergiyi odağa alan bir medya arkeolojisi gerçekleştirdim ve devamında buluntularımı bir yönetmen edasıyla montajlayarak filmini çekmiş oldum. Derginin kuruluş yılı olan 1891’den, Meşrutiyetin ilk yılları 1910’a kadar 1000 sayılık bir arşivi tararken şunu fark ettim. Mekâna dair üretilen anlatılar, insan pratiklerini içererek yer alıyordu. Özellikle bu benim çok ilgimi çekti, çünkü mimarlık ofislerinde üretilen içi boş, kuru, zamandan bağımsız bir mekân anlatısı yerine insanların orayı nasıl deneyimlediği bilgisi su yüzüne çıkıyordu. Başka bir deyişle mekân anlatıya dönüşerek dergide yer alıyordu. Ayrıca, gazeteler gibi sadece aktüel olaylara değil, geçmiş ve geleceğe dair de zengin bir içerik sunuyordu. Böylece, dergi içerisindeki metinler ve görseller ile üretilen toplumsal mekânların izlerini aradım. Hem yeni yeni ortaya çıkan mekânlar ve pratikleri hem de geleneğin alanında olanları birarada tartışmaya açılabilecek bir ortam gördüm. Bu oldukça çetrefilli bir modernlik anlatısını da beraberinde getirdi. Çoğunlukla doğrusal, ilerlemeci bir çizgi ile kurulan modernlik anlatıların aksine tereddütler içerisinde, parçalı ve tutarsız bir yapı oluşuna tanık oldum. Böylece tez kapsamında, dergi içerisinde sıklıkla karşıma çıkarak keşfettiğim çeşitli mekânların ve bu mekânlardaki pratiklerin toplumsal olana yazarlar tarafından nasıl yerleştirilmeye çalışıldığının peşine düşerek bir kavramsal atlas oluşturdum. Atlası oluşturan başlıklar şöyleydi: balon, büyük şehir, deniz banyosu, fabrika, köprü, mesken, panayır, sahne, sergi, sokak, şimendifer, tarla, velosiped, vesait-i nakliye, yer altı. Her bir başlık eşliğinde yirmi senelik bir dilimi kapsayan tahayyülleri, inşaları ve deneyimleri yüzyıl dönümündeki Osmanlı modernliğine eleştirel bir okuma yaparak su yüzüne çıkarmayı hedefledim.
"Haydar Paşa Rıhtımları", Servet-i Fünun, 1902, sayı: 591.
-Teziniz dışında bir de “Ameliyat” adlı yazınız var. Bu metninizde farklı bir bağlamda Haydarpaşa ve çevresinin yaşadığı değişimi betimliyorsunuz. Bunu da Servet'i Fünun dergisinde çıkan yazılardan yola çıkarak yapıyorsunuz. Ameliyat ile Haydarpaşa'nın inşası nasıl yan yana gelebiliyor?
Tez çalışmalarımı sürdürürken tasarım, teknoloji, sanat ve gündelik hayat üzerine denemelere yer açan üç metin yazdım. Özellikle, Hangar ve Galata Köprüsü üzerine kaleme aldığım metinlerde, tez içerisinde üretmeye çalıştığım yazı biçimi üzerine denemeler yapma fırsatı buldum. Bir kavrama veya mekâna takılarak, onun farklı anlatılarda nasıl üretildiğini karşılaştırmalı okuyan metinler oldu bunlar. Tez dahilinde de Servet-i Fünun içerisinde anlatılar ile oluşmakta olan toplumsal mekâna dair böyle metinler oluşturdum. Tabii tezin araştırma kapsamı yirmi yıllık bir zaman aralığına odaklandığı için, her bir mekâna dair çok daha fazla anlatıyı birarada ele alabilmem mümkün oldu. Tez sonrasında Manifold için Servet-i Fünun içerisindeki keşiflerim ile nasıl bir yazı dizisi kuracağımı düşünürken, tezdeki atlas yerine bu sefer kavramsal bir sözlük denemeye karar verdim.
-Nasıl yaptınız bunu?
A harfi üzerine düşünmeye başladığımda ise ameliyat kavramının gözüme faklı metinler içerisinde sıklıkla kullanıldığını fark ettim. Bugünkü kullanımından bağımsız olarak yüz yıl önce herhangi bir sürecin içerisinde gerçekleşen işlemleri aktarmak için kullanılan bir kavram. Dolayısıyla, inşaat anlatılarında da sıklıkla ortaya çıkıyor. Kavramı tartışmak için en elverişli metinlerden biri olduğunu düşündüğüm 1902 tarihli Haydarpaşa rıhtımının inşaatı anlatısı diğerleri arasından böylece sıyrılmış oldu. Ameliyat ile Haydarpaşa inşasını yan yana getiren derginin kurucusu Ahmed İhsan. Onun inşaatın, başka bir deyişle ameliyatın bir anını gezme deneyimini neredeyse bir hastanenin ameliyat odasını gözetleme deneyimi gibi kurduğunu fark ettim.
"Haydar Paşa Rıhtımları", Servet-i Fünun, 1902, sayı: 591.
AMELİYAT GİBİ SIRALI
-Ameliyat ve inşaat kavramını yan yana düşününce ilginç geliyor. Ahmed İhsan acaba bu düşüncesini nasıl kurguladı?
Hem yapılmış ve yapılacak olan işlemleri titizlikle özetliyor, hem de inşaatın kuşatıcı atmosferi üzerine deneyimlerini aktarıyor. Bir nevi okuyucuyu dergi sayfası üzerinden o güne taşıyor. Bunu yaparken de resimli dergi olmanın avantajını kullanarak ameliyat sahasından çektiği fotoğrafları sayfalara basıyor. Böylece, okuyucuları deneyime ortak olmalarına çağırıyor. Açıkçası derginin bu anlatı yapısı ile yüzyıl başı için oldukça yeni bir alan açtığını düşünüyorum. Bir mecra üzerinden gerçekleştirilmekte olan dönüşümü, kendi imkânları ile kayıt altına alıyor.
-Siz bir mimar olarak Haydarpaşa'nın kuruluşunu ameliyata benzetiyor musunuz?
Metni ele alırken bu soru üzerine ben de epey bir düşündüm. Özellikle, metnin başında dergiden iki kısa tıbbi ameliyat örneği vermemin nedeni de bu. Acaba ameliyathane içerisindeki ameliyatlar ile kentsel bir inşaatın ameliyat olarak tanımlanması arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Var mıydı gerçekten böyle bir bağ, yoksa sadece bir kelimenin gündelik hayatta genel geçer kullanımına mı işaret ediyordu? Benim kelimeyi mimari bir terminolojide ele alabildiğim boyutu, kelimenin anlamındaki “süreç içerisindeki işlemler” tanımında yatıyor. Mimari bir inşaat, çok belirli, birbirini takip eden birtakım işlemler ile gerçekleşir. Özellikle Haydarpaşa gibi kent özelinde ölçek olarak büyük inşaatlarda bu işlemlerin sırası bir ameliyathanede gerçekleştirilen cerrahi operasyonun işlemlerinin sırası kadar önemlidir. Dolayısıyla, bu inşaat sürecinin, ameliyatın disipliner süreçlerine çok benzediğini düşünüyorum. Ahmed İhsan’da modern tıp ile modern inşaatı bu yüzden beraber ele almaya gayret ettiğini gördüm. İnşai faaliyeti, geleneğin içerisinden çıkarıp adeta bir makine işleyişi ile anlatısını kuruyor. Süreç içerişinden çektiği fotoğrafların altyazılarında özellikle bu niyet çok iyi okunuyor. Söz gelimi, bir fotoğrafın altyazısında verilen “deniz dahiline rıhtım hattı yapıldıktan sonra kara ile arasını kumla doldurmaya mahsus sac makine ki altına rabt olunan [bağlanan] mavnalardan kumu alır, deniz suyuyla karıştırarak dolacak mahalle döker, orada su denize çekilerek yalnız kum kalır, binaenaleyh rıhtım mahalli imla olunmuş [doldurulmuş] olur” aktarımı tamamen sürece işaret eden bir aktarım sunuyor. Titizlikle, hangi işlem önce, hangisi sonra olduğu bilgisini iletmeye çalışıyor.
"Haydar Paşa Rıhtımları", Servet-i Fünun, 1902, sayı: 591.
MODERNLİK ÖRNEĞİ
-Sizce Servet'i Fünun dergisi neden özellikle Haydarpaşa'yı seçmiş olmalı?
Servet-i Fünun çok katmanlı bir dergi. İçeriğinde hem dünyada ve imparatorluk dahilinde gerçekleşen aktüel olaylar var hem de gündemden bağımsız tefrika eserler, eleştiri yazıları. Haydarpaşa gibi kent ölçeğinde büyük bir inşaat, derginin ilgisini özellikle İstanbul’da gerçekleşen aktüel olaylar kapsamında çekmiş olmalı. Özellikle Ahmed İhsan, Haydarpaşa’da olduğu gibi gerçekleşen dönüşümleri yerinde gözlemleyerek aktarımını yapmayı çok önemsiyor. Söz gelimi, yeni kurulan fabrikalar veya yeni açılan demiryolu hatları, İhsan için heyecanlı deneyim anlatılarına dönüştüğünü dergi içerisinde keşfettim. Bir yandan da Haydarpaşa çağın endüstrileşen Amerika ve Avrupa kentlerine benzer bir kent silueti oluşturma potansiyeli var. Bu siluet, tarihi yarımadadaki siluetten daha farklı. Özellikle, gar inşaatı bittikten sonra dergi kapağına renkli bir görselinin yerleştirilmesinin bu yeni üretilen siluetin kutlaması olduğunu düşünüyorum. Tabii bir yandan da ameliyatın, yeni inşaat teknikleri, silo gibi yeni mekân tipleri içermesi, derginin özellikle ‘fünun’ başlığı ile çok ilişkili. İnşaatı bilimsel bir faaliyet olarak ele alıyor. Haydarpaşa’da gerçekleşen inşaat, dergi için yeni bir kentsel mekânın, yeni bir kara-deniz ilişkisinin ortaya çıktığının heyecanını da taşıdığını düşünüyorum.
-Servet'i Fünun ile edebiyatta modernleşmenin başlangıcı bir yandan da Haydarpaşa ile mimari ve kentsel yaşamın modernleşme başlangıcı. Sizce bu ikisi arasında bir paralellik var mı? Modern bir mimari yapının edebiyat dergisine konu olmasını bu anlamda nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Servet-i Fünun’u incelemeye başladığımda, beni hem heyecanlandıran hem de şaşırtan konu, sıklıkla anlatıldığı gibi sadece bir edebiyat dergisi olmadığıydı. Hatta, dergi, kapak sayfalarında kendisini şöyle tanıtıyor: “Edebiyat, fünûn, sanayi, tercüme edilmiş haberler, seyahat, roman vesaireden bahseden musavver [resimli] Osmanlı dergisi”. İçeriğinde, edebiyatın ötesinde birçok farklı alana da yönelmiş durumda. Benim önemsediğim ise derginin yeni mekanlar, yeni yaşam pratikleri, yeni disiplinler, yeni icatlar gibi “yeni” olan ile çok heyecanlı bir ilgi içerisinde olması. Edebiyat da bu düşünsel yapının bir parçası olarak üretiliyor. Söz gelimi, dergi içerisinde ortaya çıkan edebiyat akımına Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) ismini veriyorlar. Yeni olanı üretmenin farkında olarak fark yaratmayı hedeflemek olduğunu düşünüyorum. Kenti anlama, okuma ve tartışmaya açma kapsamında da benzer bir eğilim var. Gündelik kent deneyimini dergi sayfalarına aktarmanın, akış içinde farkına varılamayan yönlerini su yüzüne çıkararak mekanın toplumsallığına dair yeni bir tartışma alanı açma potansiyeli içerdiğini düşünüyorum. Bu yönüyle kent üzerine konuşmak, onu bu yeni anlatı biçiminin öznesi olmaya da teşvik ediyor. Dolayısıyla, edebiyat da kentsel dönüşüm anlatısı da o kadar birbirinden ayrılmıyor. Her ikisinin de dergi içerisinde okuyucu nezdinde “yeni” olanın görünür olduğu fark yaratan pratikler olarak paralellik kurduğunu düşünüyorum.
Servet-i Fünun, 1908, sayı: 896.
KESME, BİÇME...
-Kentsel bir ameliyat anlatısı sizin bahsettiğiniz. Siz bu işlemi bir mimar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir mimar olarak ben dergiyi incelerken kentsel ameliyat anlatısını, bedene yapılan bir işlemler serisine benzer olarak düşünmeye çalıştım. Tıbbi ameliyat anlatılarında ameliyattan önce düzeltilmesi gereken bir hastalıklı yapıdan bahsedilir. Böylece ameliyatın kesme, biçme işlemlerinin gerçekleşme gerekçesi meşru kılınır. Buna benzer anlatılar, kentsel dönüşüm bağlamında da sıklıkla kullandığını görüyoruz. Mevcut durum ile yeni yapılacak proje aynı açı ile gösterilerek benzer meşrulaştırma pratikleri okunuyor. Mevcut durum gösterilirken de çoğunlukla kamunun ikna olacağı “hastalıklı” imgelere yer veriliyor. Bu anlatıların aksine Haydarpaşa inşaatında gerçekleşen dönüşüm buna benzer bir hastalık üzerinden şekillenmiyor. İhsan, Haydarpaşa’da öncesinde ne olduğu ile hiç ilgilenmiyor. Bu yönüyle farklı. Muhtemelen bu ameliyatın bir kentsel tedavi olduğunu düşünmüyor. Aksine, Haydarpaşa’yı henüz kentsel donatıya sahip olmayan bir bölgenin kentin bir parçası olma yönündeki bir girişim olarak ele aldığını düşünüyorum. Hastalıklı bir yapının düzeltilme operasyonu değil aksine ticari potansiyeli yüksek bir bölgeye eklenen daha gelişkin bir protez işlemine benzer bir dönüşüm olarak anlatıya kavuşturuyor. Anadolu’nun İstanbul’a bağlanan bir kapısı olarak Haydarpaşa’nın bu potansiyeli barındırdığının farkına varılmış bir anlatı hakim. Dolayısıyla, dönüşüm işlemleri teknolojik bir takım inşai yenilikler üzerinden ele alınıyor. Bunu yaparken de mevcut dokunun iyileştiğine dair bir anlatı değil, yeni makineler ile gerçekleşecek olan potansiyeller vurgulanıyor. Bu kentsel ameliyatı meşru kılan, denizi kara yapabilen, büyük hacimde tahılları depolayabilen teknolojik imkânlar. Bu gibi imkânlar söz konusu olduğunda da kentsel ölçekte büyük metrekarelere yayılan kesme, biçme, doldurma gibi ameliyata yönelik işlemler, gayet olumlu bir dil ile vücut buluyor.
-Haydarpaşa ve çevresindeki ameliyat sürüyor mu sizce?
Yüzyıl başında gerçekleşen ameliyat, yeni protezlerle ticari potansiyele işaret ediyordu. Günümüzde ise kentteki konumu nedeniyle başka protezler öngörenler var. Uzun bir süredir birçok aktör, bu bölge hakkında tahayyüllerini sunuyor, projelerini üretiyor. Böylesi mega proje tahayyüllerinin, Haydarpaşa’yı kentsel bir ağın parçası olarak ele almadığını, kendinden menkul bir bölge olarak tekrardan şekillendirmeye çalıştıklarını düşünüyorum. Dolayısıyla, kamusal bir kullanımdan ziyade, turizm ve gösteri endeksli projeler ile kentsel kullanım ağı içerisinde güçlendirilmeye çalışılan bir dönüşüm değil, daha ziyade ağın içerisinden koparılan öneriler sunuluyor. Bugün sürmekte olan ameliyata yönelik işlemler, birçok farklı mecra yardımıyla yayılarak yüzyıl öncesine göre daha çoğul bir tartışma yaratabiliyor. İstanbul’un Haydarpaşa gibi su ile ilişki kurulan bölgelerinin dönüşümleri, kamusal düzeyde tartışmalar yaratabilmesini önemli buluyorum. Servet-i Fünun içerisindeki teknolojik meşruiyet anlatısı artık o kadar da kolayca işe yaramadığı belli.
-Son söz olarak neler söylemek istersiniz?
Servet-i Fünun gibi Osmanlı’nın son dönem popüler dergileri, henüz su yüzüne çıkmamış birçok yeni materyal barındırıyorlar. Özellikle alfabenin yabancı olması, bugünden bakan okuyucular için büyük bir engel. Yine de son zamanlarda özellikle arşivlerin dijitalleştirilmesi ile dönem dergileri daha görünür olmaya başladı. Söz gelimi, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü dahilinde Servet-i Fünun’un altı senesinin tarandığı bir proje hazırlanarak, yeni bir arayüz ile kullanıcıların içerik içerisinde araştırma yapmasına imkan tanındı. (http://www.servetifunundergisi.com). Ben de tezim kapsamında, yirmi senelik bir dilim içerisinde gerçekleşen birbirinden farklı anlatıları ortaya çıkararak toplumsal mekâna dair yeni tartışmalar öne sürdüğümü düşünüyorum. Bunlara benzer çalışmalar arttıkça, İstanbul ve ötesine dair yeni bilgiler edinerek günümüzde kent üzerine üretilen söylemlerin izlerini sürmenin daha çoğul malzeme ile gerçekleşeceğine inanıyorum.
Hiz'in Ameliyat adlı metine şuradan ulaşabilirsiniz.