Kadıköy’ün, çehresi en hızla değişen semtlerinden Yeldeğirmeni semti yüksek lisans tezine konu oldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Anabilim Dalı Bina Bilgisi Doktora Programı’nda doktor öğrencisi olan, aynı zamanda saat ücretli öğretim görevlisi olarak görev yapan Elifcan Duygun, “Yeldeğirmeni’ndeki Tüketim Mekanlarının Dönüşümü: Karakolhane Caddesi Örneği” adlı bir tez hazırladı. Karakolhane’deki tüketim mekanlarının izini tam 247 sayfa boyunca süren, kendisi de bir Kadıköy sakini olan Duygun ile tez sahasında buluşup, semti konuştuk.
Kadıköylü değilim, İstanbul doğumlu bile değilim. Aile bağlarım olmasına karşın ilk defa üniversite için İstanbul’a geldim. Yedi senedir Moda’da oturuyorum. Bundan önce iki farklı mahallede oturdum. Son beş senedir Moda’nın alıştığımız esnafı hızlıca eriyip kayboldu. İstanbul adıyla son dükkân olan İstanbul kasabı bile bir kafeye dönüştü, Milka kapandı, yufkacılar, nalburlar kayboldu, bakkallar tekel bayileri ve büfe gibi çalışmaya başladılar… Bundan mütevellit bizim de gündelik dolaşımımızın aksı Yel değirmeni olmaya başladı. Öncesinde Yeldeğirmeni benim için müdavimi olduğum bir iki kafenin ve TAK’ın bulunduğu bir semt iken alanın kullanıcı haline geldim. Artık eczanemiz de burada peynircimiz de burada. Alanı tez çalışmamın öncesine göre daha iyi tanıyorum diyebilirim ancak yine de 'iyi biliyorum' deme cesaretini gösteremem çünkü Yeldeğirmeni de ruhu ve karakteri olan her “yer” gibi sürekli değişim halinde ve her an bizi şaşırtabilir.
Mahalle demek... Bugün çoğu insanın burayı tercih etmesinde benzer bir özlem olduğunu düşünüyorum. Çevremde de gördüğüm kadarıyla bakkalı, berberi, sütçüsü olmasını istiyor insanlar. Yeldeğirmeni’nde bulduğumuz hala bu ölçek. Elbette rezidansta oturmak isteyenler de var, onlar burada yaşamak istemiyor zaten.
Tez sürecinde en çok korktuğum şey terslenmekti mesela çünkü bütün mimarlık ya da planlama öğrencileri belediye çalışanı sanılır öncelikle (Belediye çalışanlarını tenzih ederim bu durumdan halk sürekli olarak yerlerinin değişmesinden korktuğu için böyle oluyor ) Burada tek bir yer dışında hiç böyle bir şey yaşamadım. Yaşadığım bir diğer ilginç şey ise her zaman şarküteri alışverişi yaptığımız esnafın babamın kartını kullanırken babamı tanımasıydı. Bütün bunlar benim tezin haricinde alanla kurduğum ilişki elbette. Alanı tanıdıkça bu daha da gelişti ve sanırım bir çeşit bağ oluştu.
Yeldeğirmeni’yle ilgili çalışmama başlarken gözlemlediğim, ‘Karakolhane Caddesinde bulunan eski tüketim mekanlarının hızla kapanıp yerine yeme-içme mekanlarının açıldığı’ düşüncesiydi. Sezgisel yaklaşımın yanı sıra kent planına baktığımda da buranın bir omurga oluşturduğunu gördüm. Böylelikle Karakolhane Caddesindeki ve yan yollara saçaklanan tüketim mekanlarının izini sürmeye karar verdim.
Tez konusunu seçerken öncelikli olarak çalışmak istediğim alan farklı yaşam tarzlarındaki değişimin mekânsal dönüşüme olan etkisini ölçmekti. Teze başlarken gözlemim (ve söylemim) “Yeldeğirmeni dönüşüyor”du. Yeldeğirmeni’nin dönüştüğü aşikâr, ancak mahalleliyle, yaşlısıyla, orada dükkân açmaktan keyif duyan yeni işletmecisiyle dönüştüğünü görmek beni yeni bir noktaya götürdü. Dolayısıyla beklediğimin aksine yeni bir yapı görmek hedefe ulaşmanın ötesinde bir his.
Tezimde özellikle soylulaştırma gibi çok tanımlı kavramlar kullanmaktan kaçındım, önce verilere bakmak istedim. Çünkü gerek sosyal bilimlerde gerekse kent çalışmalarında bir kavramı belirleyip o kavrama göre alandaki verileri eğip bükmeye ve onun içine oturmaya çalışmak bana çok tehlikeli geliyor. Bu üst bakış alandaki terzihaneyi bir anda silip, geçici ve kafe olmayı bekleyen bir yer haline getiriyor. Oysa alandaki terzimiz çok güçlü, hala orada. Bu anlamda bir nokta değil virgül koymak ve tartışma alanı açmak istedim. Sonuçta belki yine soylulaştırmaya ulaşabiliriz, bunu tartışmıyorum. Bir saha çalışması yaparak uzaktan elde edeceğimiz bilgilerden fazlasını ortaya koymaya çalıştım.
Kadıköylüler, Moda’dan Bağdat Caddesine, Acıbadem’den Fikirtepe’ye kadar uzanan alandaki hepsi, yaşadıkları farklı dönüşümlerin sonuçlarından duydukları rahatsızlıklarını dile getirmeye başladılar. Aslında yaşadığımız şey bir kentsel kriz...Bir Kadıköylü olarak ben de bunun dışında değilim. Tezin gayri akademik amacı da buradaki yapının görünürlüğünü Kadıköylülere farklı bir dille sunmak diyebilirim. Yerel yönetimlerin üreteceği politikalarda bu çeşitliliğin dikkate alınması tezin bir diğer amaçlarından biri tabii ki.
Yeldeğirmeni çok yakın döneme kadar mahallelinin, yerli ve yabancı öğrencilerinin yaşadığı bir konut bölgesi aslında. Diğer alanlarla karşılaştırdığımızda buranın rayiç bedelleri hala çevresindeki semtlerin en altında. Ancak kira artışlarını incelediğimizde mahallede farklı bir gelir grubunun etkisini görmek mümkün. Kendi içinde yıllık artış oranı 4 kat artmış durumdaydı 2018 verilerine göre.
Diğer kent merkezleri ile yapılan soylulaştırma araştırmalarını incelediğimizde en büyük sonuçlardan biri mahalle sakinlerinin yerinden edilmesi, kent mekânın yeni kullanıcılar tarafından yeniden şekillendirilmesiydi. Bunun için ilk verilen örnekler sanatçı atölyeleri olur nedense. Yeldeğirmeni’ne ilk baktığımda heybemde bu söylemler vardı. Bu caddeden ilk geçtiğimde “ne kadar çok kafe var, her yer dönüşüyor” diye düşünmüştüm. Ancak alanda çalıştıkça yeni açılan mekanların bile tek tip olmadığını gördüm. Bugün bazı kafeler yerel olmak için ciddi bir çaba sarf ediyor. Tezimde de yazdım; bir kafe kendisine anahtar bırakıldığı için mahalleli kabul edilmekten duyduğu mutluluğu dile getirmiş ilk sosyal medya paylaşımlarında. Buraya açılan yeni işletmelerin tamamı farklı olmaya çalışmıyor anlayacağınız.
Bunun haricinde, belki daha önemli olan 1950-1960 aralığında genç olan mahallelerin belleğinde yer eden mekanların ya da aktörlerin bugün yaşıyor olması ya da ardıllarının hala alanda bulunması faktörü var. Yeldeğirmeni’nin ünlü bakkalı Bakkal Sabahattin’in fotoğrafından çıkardığım bakkal krokisi bugün Karakolhane Caddesi üzerindeki bakkalın plan düzleminde hala görülebiliyor. Zaten kendisi de 40 senedir aynı yerde olduğunu belirtiyor, ona göre değişen tek şey veresiyenin bitmiş olması. Bir diğer yandan da milkshake dükkânı açılıyor ve bunu ünlü mizah portalı 9GAG’de görebiliyoruz. Bu iki farklı ve belki de zıt diyebileceğimiz ekonomi alanda hala yaşayabiliyorsa, emeklilerle hipsterlar aynı marketten alışveriş yapabiliyorsa şu anda burada farklı bir dönüşüm yaşanıyor diyebiliriz.
Tek sebep olmamakla birlikte kafelerin açılmasının oluşturduğu baskıyı görmezden gelemeyiz. Yeldeğirmeni’nde bu kayıplar olmakta ve maalesef olacak. Ancak bunun daha üst ölçekte de nedenleri olabilir; zincir yapı marketlerinin oluşturduğu piyasalar ya da bazı iş kolları için zanaatın ölmesi ve çırak yetiştirilememesi gibi. Yeldeğirmeni bu dönüşümü daha yavaş yaşıyor ve belki de bu yavaşlık onun hala korunmasını sağlayacak bir pay bırakıyor.
Mekanların dönüşümü ve görünürlüğünün artması alana geçici ve kalıcı bir kullanıcı grubunu getiriyor. Alanda yeni bir kültürel sermaye grubu aktif olmaya başladığı için bu grubun talepleri ve eylemleri de değişiyor. Yeldeğirmeni’nin tarihsel süreçten gelen sosyal yapısına bir grup daha katılmış oluyor yani.
Tezin çalışma alanı her ne kadar Karakolhane Caddesi ve yan yolları olsa da alanın tamamında (rıhtım bölgesini buradan ayrı tutmak lazım, konut bölgesi olan kısmında) görebileceğimiz bir durum bu. Yeldeğirmeni sihirli bir alan değil elbette ki. Her alan kadar dış dinamiklerin baskısı altında. Mega projeler, kentsel dönüşüm ve kent rantı, tüketim kültürü ile alana gelen yeni kullanıcılar ve yanlarında getirdikleri sermayeleri, yerel yönetimin kültür endüstrine yatırımları, alana baskı uygulayan dış dinamikler. Ancak eski ve yeni kent sakinlerinin bilinç düzeyinin yüksek olması, farklı yaşam tarzlarının alanda en azından şu an için dengeli bir biçimde yaşıyor olması, koruma planı, mahalle kültürü ve komşuluğun devamı, esnaf ve zanaatkarların - her ne kadar kayıpları olsa da- diğer kent merkezlerine göre daha aktif çalışması, kimlik ve aidiyet duygusuna hem sahip çıkılması hem de yeni kullanıcıların çoğunlukla benimseyerek gelmiş olması dış dinamiklerin baskısına karşı alanın bir direnme mekanı haline gelmesini sağlıyor. Dengenin dış dinamikler lehinde bozulması durumunda Yeldeğirmeni de çevresindeki ya da dünyanın farklı noktalarındaki kent merkezlerinin geçirdiği dönüşümü geçirecektir.
Muhtemelen 5-10 yıl sonra yapılacak alan çalışmasıyla yine değişecek bir tablo... Yeldeğirmeni geçmişten günümüze sürekli olarak göç almış bir kent alanı. Haydarpaşa’da bulun kalıntılar bize gösterdi ki Halkidoni, Kadıköy aslında düşündüğümüzden daha fazlası. Liman sırtındaki bir yerleşim merkezi için değişiklik ve hareket çok öngörülemez şeyler değil. Ancak kente yapılacak müdahaleler, örneğin Haydarpaşa’nın bir gar olarak kalması ya da otel olması, Marmaray’ın Gebze ve Halkalı’yı bağlaması gibi büyük değişiklikler semt için önemli kırılmalar yaratabilir. Eğer yerel yönetim alanı korumaya dair tutumunu sürdürürse, ki öyle olacağını düşünüyorum, dış dinamikler değil iç dinamikler baskın gelecektir.
Tarihi kent merkezlerinde dönüşüm kaçınılmaz ancak planlama ve kamunun katılımıyla bu süreç diğer merkezlerden farklı yönetilebilir. Yeldeğirmeni mahallesinin sakinleri gerek sosyal medyada gerekse gerçek hayatta birbirleri ile son derece iletişim halinde ve bu süreçleri aktif olarak takip ediyorlar. Bu çok büyük bir şans.
Alanın aktif bir kullanıcısı olduğum için ister istemez ediyorum. Akademik alanda da tezimden çalışmalar ürettiğim için güncelliğini takip etmem de gerekiyor zaten. Tez konuma Yeldeğirmeni üzerinden devam etmeyeceğim, ancak mahalle üzerinde farklı çalışmalar yapmayı sürdürmek istiyorum.