“İfşa bir özsavunma aracıdır”

Cinsel istismarın son derece ağır travmalardan biri olduğunu vurgulayan Arzu Erkan Yüce “ifşa bir yardım çığlığı, bir dayanışma, bir özsavunma aracıdır” diyor.

25 Aralık 2020 - 10:02

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir yazarın yirmiye yakın kadını taciz ettiğinin ifşa edilmesiyle başlayan süreç başka kadınların yaşadığı tacizleri açıklamasıyla devam etti. İfşaların birbiri ardına açıklanmasının ardından tacizci olarak işaret edilen isimlerden bazıları hukuksal süreçleri başlattığını duyurdu. Diğer yandan ifşa yöntemine başvuran kadınlar ise cadı avına maruz kaldı. İlişkileri, yazdıkları, fotoğrafları, yaşantıları didik didik edildi, ediliyor.

Psikiyatrist Arzu Erkan ile ifşayı, taciz nedeniyle yaşanan travmayı konuştuk. Cinsel istismarın son derece ağır travmalardan biri olduğunu vurgulayan Arzu Erkan Yüce “ifşa bir yardım çığlığı, bir dayanışma, bir özsavunma aracıdır” diyor.

Taciz, kur, flört arasında ne gibi farklar var? Taciz deyince ne anlamak gerekiyor?

Kur hoşlandığımız bir bireyi etkilemek için yaptığımız davranışlardır, ilişkiyi başlatan aşamadaki çabadır. Kur yapılan kişi bundan hoşlanıyorsa bu “kur”dur. Flörtte de bir karşılıklılık vardır. Tacizde biri size kur yapıyor, siz kibarca reddediyorsunuz. Bu durumdan sonra kişinin geri çekilmesi, durdurması gerekiyor. Bunu durdurmuyorsa, rahatsızlık vermeye başlıyorsa bu tacizdir. Bir tarafın hoşlanmadığı iletişim biçimi flört olmaz. 

Koyduğunuz sınırdan dolayı mesleki, sosyal ya da akademik olarak hayatınızı zorlaştırıyorsa bu da tacizdir. Yani “Hayır, hayırdır”.

Böyle söylediğimde sosyal medyadaki bazı erkeklerden “Siz ahlakçısınız, o zaman kimse birbiriyle ilişkiye giremez” gibi eleştiriler alıyorum. Kimse erkeklere “kur yapmayın, adım atmayın, duygularınızı açmayın” demiyor. Ama “hayır” mesajını almayı, rıza inşası için uğraşmaktan vazgeçmeyi, reddedilmeye tahammülü öğrenmeleri gerekiyor.

Kadınların en çok duyduğu sözlerden biri “sen de istedin diye düşündüm” ya da “sen beni yanlış anladın” oluyor. Sürekli yanlış mı anlıyoruz?

Yanlış anlamıyoruz, istemediğimizi karşı taraf algılayamıyor, sert tepki gösterince “yanlış anlamış” oluyoruz. Velev ki yanlış anlama potansiyelimiz var o zaman ona göre daha da ölçülü davranmaları, tepkilere kulak vermeleri ve ısrarcı olmamaları lazım. Israrlı talep, rıza inşası da bir şiddettir. Onay tek seferliktir. Rıza ve onay kavramlarının kadınlar ve erkekler tarafından farklı yorumlandığını görüyoruz. Bunda da toplumsal cinsiyet rollerinin payı var.

Taciz, istismar hem çocuklar hem yetişkinler için ifade edilmesi zor bir durum. İfade etmekte niye bu kadar çok zorlanıyoruz?

Cinsel şiddet (cinsel taciz, saldırı ve istismar) insan eliyle gerçekleşen son derece ağır travmalardan biri. Cinsel şiddete maruz kalanlar yaşadıklarını anlattığında kendisine inanılmayacağını, suçlanacağını, ayıplanacağını ya da cezalandırılacağını düşünebilir. İçinde bulunduğu korku ve şaşkınlık, yaşadıklarını sözelleştirmesini zorlaştırabilir. Yaşadıklarını anımsadığında utanç duyduğu için anlatarak yeniden yaşamaktan kaçındığı sık görülür. Çünkü travmanın yeniden anımsanması en az travmanın kendisi kadar rahatsız edicidir. Oysa ancak suskunluk bozulduğunda yaşananlar dile geldiğinde travmaların işlenmesi, failin eylemlerini sonlandırması ve adaletin tesisi mümkün.

Bir de maruz kalanların yaşadığı suçluluk duygusu var, bunun nedeni ne?

Failin duymadığı suçluluğu cinsel şiddete uğrayan ödünç alır. Maruz kalan, durumun farkına varıp rahatsızlık dile getirmeye ve karşı koymaya başladığında, fail aslında onun da bunu istediğine, kendisini baştan çıkaranın o olduğuna ikna etmeye başlıyor. Kişi bazı durumlarda korkutularak, uyuşturularak ya da gizlice alınan bir takım görüntülerle şantaj yapılarak cinsel şiddete boyun eğmek zorunda kalıyor.

Özellikle çocuklarda bu türden cinsel yakınlaşmalarda istemsiz olarak bedenlerde uyarılma belirtisi ortaya çıkabilir. Bunu fark eden çocuklar da bu nedenle bu suçun ortağı olduklarına inanmaya başlayabilirler. Oysaki bu uyarılmalar kalp atışı gibi otomatik ve istemsizdir, çocuğun elinde değildir ve asla rıza gösterdiği anlamına gelmez. Çocuk ve rıza kavramları yan yana gelemez. 18 yaş altına yöneltilen tüm cinsel yaklaşımlar suçtur.

Ancak hem fail hem mahkemelerdeki kimi avukat ve hâkimler, hem de toplumun bir kesimi; istismara uğrayanın kendini etkili biçimde savunamamasını, mükerrer istismara karşı koyamamasını rızası gibi gösterme, suçlama ve failin cezasını ortadan kaldırma gayretinde bulunuyor. Bu da maruz kalanın bir de toplum ve adli süreçlerce istismar edilmesi anlamına geliyor.

Ataerkil toplum düzeninin dayattığı toplumsal cinsiyet rolleri ve bazı kişilerin cinsel şiddete uğrayanlar hakkındaki “O saatte orada ne işi varmış? “O da öyle giyinmeseymiş!” “En başından niye söylememiş?” “Niye bunca yıl susmuş?” gibi söylemleri de maruz kalanlar tarafından içselleştirilerek failin suçu bir nevi üstlenilmiş olur. Failin suçu ve hissetmesi gereken utanç faile iade edilmelidir.

“BEYANLAR VE İFŞALAR ÖNEMLİ”

Sosyal medyada başlayan ifşa süreci ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Diğer yöntemlerin mümkün olmadığı koşullarda, fail çok güçlü konumda ve kitlelerce korunuyor ise, yaşananları ortaya çıkaracak başka yol olmadığında, olay hukuki olarak zaman aşımına uğradığında, adli süreç işlemediğinde vs. “ifşa” bir yardım çığlığı, bir dayanışma, bir özsavunma aracıdır. 

Kendilerini ve diğer maruz kalanlara güç verecek şekilde, yaşadıkları travmaların üstesinden gelmek üzere bu adımları atan kimselerin, kişisel iletişimler ve sosyal medya aracılığıyla, yaşadıkları şiddet deneyimlerini paylaşmalarını önemsiyorum. 

Faillerin kollanmasına ve yaşananların gizlenmesine daha fazla hizmet etmesine izin verilmemesi açısından beyanlar ve gerektiğinde ifşalar önemli.  Cinsel suçlara, şiddete maruz kalan kimseler sesini çıkarmaya devam ettikçe; dayanışma ve her türden fail karşısında alınacak tavır sayesinde, faillerin kurdukları bu düzen yıkılacak.

Bu mücadele hepimizin ancak bunu yaparken kişilerin kendini korumayı ihmal etmemeleri önemli.

Nasıl bir korumadan bahsediyorsunuz?

Kişiler şiddet ve cinsel şiddet yaşantılarını, terapi ortamlarında mahremiyet içerisinde paylaştıklarında dahi bazen haftalar süren ruhsal kötüleşme, yas tutma süreçleri olabiliyor. Bu yüzden uygun ruhsal durum, sosyal destek ve hazırlık olmaksızın bu akıma kapılıp, geçmişte başına gelenleri -kimliklerini açık ederek- olduğu gibi sosyal medyada paylaşma sürecinin sakıncaları olabilir. Bu paylaşımın ilk başta rahatlatıcı ve iyi hissettiren bir tarafı olduğu, yüreklendirici ve  güçlendirici olduğu tartışılmaz. Ancak bunu takip eden süreçte gerekli desteği göremediklerinde yeniden travmatize olma ya da edilme riski söz konusu olabilir.

Bu konuda iyi düşünerek karar verilmeli, hazır hissetmeden ifşa gibi bir yöntemi uygulamaya mecbur hissetmemeli, kişiler hazır olmadan buna zorlanmamalı. İfşanın iyi bir dayanışma ağı içindeyken, diğer kadınların deneyimlerinden ve kadın örgütlerinden, avukatlardan, ruh sağlığı uzmanlarından destek alarak gerçekleştirilmesi ya da ifşa sonrasında acilen bu desteklere başvurulması önemli. Olay sadece bir ifşa olarak kalmamalı, maruz kalan ile dayanışarak failin içinde bulunduğu kurum ve oluşumların, adli sürecin faile yaptırımlarda bulunmasının takipçisi olunmalı, maruz kalan yalnız bırakılmamalıdır.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de alanda çalışan çok sayıda disiplinden uzmanlar ve aktivistler bir araya gelerek, ifşaların nasıl yapılması gerektiği, hangi durumlarda yapılması/yapılmaması gerektiği, uzun dönemde yarar ve zararları konusunda düşünüyor, araştırmalar yapıyor, fikir alışverişinde bulunuyor, tartışıyor, çerçeveler belirlemeye çalışıyoruz.

“HERKESİN BİR İTİBARI VAR”

İfşa ile iftira arasındaki çizgi düşünüldüğü kadar ince mi? Yani bir kadın bir erkeği karalamak için ya da başka bir nedenle ‘beni taciz etti’ diye ifşa edebilir mi?

Cinsel şiddet başta olmak üzere,  şiddete maruz kalanların değil iftira etmek, yakın çevreleri, avukatları ya da terapistleri tarafından şikâyetçi olmaya defalarca yönlendirildikleri halde bunu -kolaylıkla- yapamadıklarına tanığız.

Sırf birini karalamak amacıyla cinsel şiddet, şiddet beyanında bulunulduğu iddiası, tanıklıklarımız, olağan hayatın akışı, bilimsel veriler ve istatistiklerle bağdaşmıyor ve maruz kalanı çaresizleştirmeye hizmet ediyor.

Cinselliğin tabu olduğu bir toplumda bir kadının kendisinin toplumun belli bir kesimi tarafından damgalanacağını, hedef haline geleceğini tahmin ettiği halde, bu ifşayı başka çaresi kalmadığı için gerçekleştirdiği göz önüne alınmalı.

Maruz kalan kimse, şiddetin yarattığı travmaların etkisi altındayken, bir de ifşa etmek zorunda kalmanın güçlüklerini göze alarak, bir yandan olayları ilk günkü gibi yeniden yaşar ve haklılığını ispata uğraşırken, diğer yandan failin, destekçilerinin ve kitlelerin saldırısına uğruyor.

Ayrıca beyanda bulunan kadının "itibarını zedelemek için iftira attığı" iddiası, erkeğin itibarının kadının kendi itibarından yüksek olduğu önermesini içerir. Herkesin bir itibarı var ve failin elinden gelen mağduriyet hiçbir kadına itibar kazandırmaz. Bu eril kibirdir.

Bu tür suçları toplumun her kesiminden, herkesin işleyebileceğini niye kabul etmiyoruz?

Cinsel şiddet uygulayan kişilerin manipülasyon yetenekleri çok güçlü. Bu failler eğitimlerini, işlerini, makamlarını, ünlerini, zenginliklerini davranışlarına perde yapıyorlar. Size çok babacan davranan biri bana cinsel tacizde bulunmuş olabilir. Siz bana “Asla öyle bir şey yapmaz, böyle biri değildir, yüzde yüz kefilim” diyebilirsiniz ama bu, o kişinin bana cinsel tacizde bulunduğu gerçeğini değiştirmez.

Failin taciz davranışlarının “o zaten çapkındır”, “kızlara düşkündür” “ama iyi çocuktur” gibi tanımlarla, normalize edilmesine de sık rastlanıyor. En acısı da budur. “Karıncayı incitmez” bu insana “bazı zaaflarından” dolayı(!), adeta bazı kadınlar kurban ediliyor. Cinsel şiddet bir suçtur ve failin davranışlarının altında, alınan cinsel haz, bir cinsel “zaafiyet”, “ihtiyaç” ya da “erkeğin” fıtratı değil, bir başkası üzerine baskınlık kurma ve kendini üstün hissetme arzusu yatmaktadır. Bu suçu meşrulaştıran ataerkil düzen ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması için verilen güçlü mücadele ve metoo hareketi faillerin uykularını daha çok kaçıracağa benzer.


ARŞİV