Yoğurtçu Tayfa fanzini Beşiktaş derbisi öncesi okuyucularla buluştu. Fanzin ekibi yola çıkma amaçlarını şu şekilde dile getiriyorlar: “Bloglara yazmanın unutulduğu, sosyal medyada saygısızlığın, linç kültürünün ve bayağılığın giderek yaygınlaştığı zamanlarda elimizden geldiğince tribün kültürünü zenginleştirmeye, Fenerbahçe için yazıp çizmeye gayret göstereceğiz”
“YOĞURTÇU’NUN BİR ANLAMI VAR…”
Beşiktaş derbisi öncesi fanzin üyeleri Fırat Seymen ve Yiğit Yılmaz ile buluşmak için şaşırtmayan bir mekan seçtik: Yoğurtçu Parkı. Parkın hikâyesi, fanzin ekibini derinden etkilemiş. Parkın, fanzin ekibi için önemini sorduğumda Fırat Seymen hemen anlatmaya başlıyor: “Park çok kamusal bir alan. Para harcamadan keyifli vakit geçirebilirsin, hiç tanımadığın insanlarla sohbet edebilirsin. Her şeyin para olduğu bir dünyada önemli bir ihtiyaç bence. Parkın kendi tarihi bile bizi etkiledi, 15-16 Haziran eylemlerinde işçilerin buluştuğu, 12 Eylül darbesinin ardından ilk kadın eyleminin gerçekleştiği, Gezi forumlarının yapıldığı yer. Yoğurtçu Parkını bilmeyen insanlara ‘Yoğurtçu Tayfa’ lafı komik gelebilir ama ismimizi park ismiyle bağdaşlaştırmak, bu tarihin bir parçası olmak istedik.”
Fanzin fikrinin 8-10 yıl önce blog yazarı olarak Fenerbahçe hakkında yazan 10-20 kişinin biraraya gelmesiyle oluştuğunu söylüyorlar. Beraber maç izleyen, sürekli beyin fırtınasında bulunan, en büyük kültürü ise maç öncesi buluşmaları olan bir ekipten bahsediyoruz. Kocaeli’nden Fenerbahçe maçları için Kadıköy’e gelen Yiğit Yılmaz fanzine gelen ilk tepkilerden oldukça memnun: “İnsanlar Fenerbahçe tarihinin arka planda kalmış hikâyelerine ilgi duyuyorlar. Bu sayıda olmasa da önümüzdeki sayılarda çok daha iyilerini yapacağız. Fanzin bundan sonra en az 24 sayfa olacak.”
“TRİBÜNÜN TUTKUSU KAYBOLDU”
Hangi ihtiyaçtan dolayı biraraya geldiklerini sorduğumda ise Fırat Seymen yanıtlıyor: “Birkaç başlığı var. Birincisi bu fikir, herkesin tükettiği bir toplumda üretme ihtiyacından doğdu. Yazı yazmak, daha az anlatılan kısımları not etmek istedik. İkincisi bağımsız bir yazına ihtiyaç olduğunu düşündük. Medya diye bir şey kalmadı, her şey tek taraflı neredeyse. Bir spor sayfasını açtığınızda sadece gol attığı, gol yediği haberler veriliyor. Çocuğuyla maça gelen birini anlatmayan, tribünde keyifli zaman geçiren insanları anlatmayan bir tekdüzelik var. Üçüncüsü de aslında tribünden anlatılmayan hikâyeleri duyurmak diyebiliriz.”
Parkta yaptığımız söyleşi sırasında fanzini duymuş ve almak için gelen Fenerbahçeliler oluyor. Fanzinin hikayesini dinlerken fanzini ilk defa satın alan taraftar da yanımızda kulak kesiliyor. Tribünlerde tutkunun gittikçe kaybolduğunu söyleyen Seymen, “Tribüne gidenlerin çok romantik insanlar olduğunu düşünüyorum. Bu çağa ait değillermiş gibi. Stat yenilendikten sonra Okul Açık ve Maraton’un ruhu kayboldu. Yönetimin tribüne müdahaleleri ve Passolig’in gelmesi de tutkunun kaybolmasına sebep oldu.” diyor.
“ESTETİK YOK”
Yiğit Yılmaz ise en başta estetik kaygılarının olduğunu söyleyerek söze giriyor: “Fenerbahçe tribünleri sadece tezahürat yapıyor. Ne bir bayrak, ne el boyamalı pankart var. Estetik yok. Liverpool, Dortmund tribünlerinde maç boyunca bayrak sallanıyor, bizde bayrak sallanınca arkadakiler hemen indir diye tepki veriyor. Biz bunları da düzeltmeye çalışacağız. Fanzinden elde ettiğimiz gelirlerle boyalı pankartlar yapacağız, kendi bayraklarımızı tribüne taşıyacağız.”
Fanzin bir sonraki sayısına tribün hikâyelerini taşımayı planlıyor. Bir mizah köşesi, hayali röportajlar, Fenerbahçe tarihine dair anekdotlar ve daha birçok şey fanzinin içinde yer alacak. Kâğıt maliyetlerinin artması dolayısıyla şu anda 5 liraya çıkıyor ve tüm Mephisto mağazalarında Fenerbahçelileri bekliyor.