İpek Tekil’in Kadıköy’ü ve ünlüleri

Kadıköylü ressam İpek Tekil, “Benim Sevgili Ünlülerim” adlı kitabında hem Kadıköylü yıllarını hem de Cemal Süreya, Ruhi Su, Zeki Müren ve Cihat Burak gibi isimlerle olan anılarını anlatıyor

31 Temmuz 2019 - 09:53

Kadıköylü ressam İpek Tekil “Benim Sevgili Ünlülerim” adlı kitabında, çocukluğundan başlayarak hayatındaki önemli olayların yanı sıra resim, edebiyat, tiyatro ve müzik dünyasından tanıdığı ünlü sanatçılarla olan anılarına yer veriyor. Anlatılarıyla dönemin Kadıköy’ünün de resmini çizen Tekil; Arif Damar, Cemal Süreya, Cihat Burak, Ramiz Aydın, Ruhi Su, Vedat Günyol, Yıldırım Önal ve Zeki Müren gibi sanatçılarla olan hatıralarını ve önemli olayları okurlarıyla paylaşıyor.

BURSA’DAN KADIKÖY’E

-Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

13 yaşından beri günlük tutuyorum. O günlüklerden yararlanarak, anılarımı bir kitap haline getirmeyi düşündüm. Belki 10 yıl öncesinden ismini koymuştum ama ara vermek zorunda kaldım. Sonradan bir bilgisayar aldım ve yazmaya başladım. Bir yerde biyografi olsun dedim. Bütün tanınmış sanatçıların biyografilerini alırım ve okurum mutlaka, bunlar beni çok ilgilendiriyor.

-Çocukluğunuz Bursa’da geçiyor. Sonra da Kadıköy’e taşınıyorsunuz.

Evet. Kadıköy’e gelirken Bursa’daki evi satmıştık ve o evin parasını harcıyorduk. Mesela ablamın düğün fotoğraflarına bakıyorum, çok güzel kıyafetler var. İstanbullular çocuklarının kıyafetlerine çok önem veriyorlardı, annem bizi çok güzel giydirirdi. Resimlerde de aristokrat bir aile gibiyiz. Bursa’daki o yıllarımı unutamıyorum.

-Kadıköy’deki ilk yıllarınızı anlatır mısınız?

Siftah Sokak’ta bir eve yerleştik, sanırım 1950 yılıydı. Karşımıza bayram yeri kuruluyordu. Halitağa Caddesi’nde Gazi İlkokulu vardı, ben orada ilkokula başladım. Sonrasında durmadan ev değiştirmeye başladık. Yine Halitağa Caddesi’nde Rauf Bey’in evi derler, oraya da gittik. Daha sonra Misak-ı Milli Caddesi’nde yaşadık. Orada bir kitapçı dükkanı vardı. Oradan kitap almaya başladım, Kerim Sadi oraya geliyordu. Ama bilsem bu adamın o kadar önemli olduğunu... Nazım ile arkadaş değiller belki ama birlikte vakit geçiriyorlardı. Biz o zamanlar çok toyduk, utangaçtık, bilmiyorduk.

-Ressam olmak için akademi sınavlarına giriyorsunuz.  

İlkokulu orada bitirdim sonra Çamlıca Kız Lisesi’ne girdim. Annem koleje gönderelim derken üvey anneannem koleje gerek olmadığını söyledi ve oraya gittim. Hocalar çok sertti, orada zar zor ortaokulu bitirdim. Liseye gidecektim fakat Kadıköy Kız Lisesi açıldı. Bu arada Arayıcıbaşı Sokak’a, Hale Sineması’nın karşısına taşınmıştık, şimdiki Rexx Sineması. O zaman Moda’daki Kadıköy Kız Lisesi’ne başladım, ilk öğrencisiyim. Ortaokulu bitirdikten sonra akademi sınavına girdim, şimdiki adıyla Mimar Sinan. Akademi hocaları da çok sertti, Nurullah Berk, Bedri Rahmi gibi isimler var. Soru soruyorlar ben utangaçlığımdan cevap veremiyorum, tabii geçemedim. Bir sonraki sene tekrar girerim diye kendimi teselli ediyorum, annem de “Asla İstanbul’a yalnız geçemezsin” diyordu, üzerimde onun baskısı vardı. Bir sonraki sene de ortaokul değil lise mezunlarını almaya başladılar, öyle bir şanssızlığım oldu. Ama hep "iyi ki gitmemişim" dedim. Lise de bittikten sonra çalışmaya başladım ve özgürlüğüm başladı.

TİP’Lİ YILLAR

-Özgürlüğünüzün başladığı yerde dönemin Türkiye İşçi Partisi  ile tanışıyorsunuz. Sizin için bir dönüm noktası sanırım TİP ile tanışmak değil mi?

Fatma Arda ismi kitabımda da geçer. Fatma benim liseden arkadaşımdı. Yolda ona rastladım. Burada bir Altıyol’dan aşağı inerken Bursa Sokağı vardır, orada kumaşçılar vardı bir zamanlar. Orada büyük bir ev vardı, İşçi Partisi’nin parti binası da oradaydı. İşçi Partisi’ne gittiğini söyledi ve beraber gittik. Gider gitmez yazdılar beni hemen, öyle başladı. Ben de bir şeye adımımı attığım zaman oraya kendini paralarcasına çaba sarf ediyorum. Ben aşk kitapları okurken birden Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt kitapları okumaya başladım. Sonra oradaki arkadaşlık müthiş bir şeydi. O kadar bağlıydık ki kardeş gibiydik. Kitapta da Nihat Behram ile fotoğraflarım vardır mesela, orada Çetin Altan’ın kitaplarını satıyoruz.

-Ruhi Su ile nasıl tanıştınız?

Partinin hep piknikleri olurdu. Ruhi Su ile tanışmam da orada oldu. İşten çıktıktan sonra  Merhaba Reis’e giderdik, akşamları da Ruhi Su gelirdi, dizinin dibine otururduk. Sabahattin Eyüboğlu, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi isimler gelirdi, onların da ayrıca şiir günü olurdu. Aşırı bir sevgimiz vardı bu insanlara.

ALTINELLER SANAT GALERİSİ

-Resim galerisini açtıktan sonra da yazarlar ve sanatçılarla ilişki kurmaya başlıyorsunuz.

Ressam olduğum için galeri sahiplerini tanıyorum, sergiler açıyorum ufak ufak. O galeri dönemi sanatçıların geldiği tanıştığım bir dönem, 88’de başladı. Açılışlar çok güzel olurdu. Cihat Bey de devamlı gelip gidiyordu ama tanışmam da şöyle oldu: Cemal Süreya, Gençlik Kitabevi’nde söyleşi yapıyordu, biz de gidiyorduk söyleşilere. Cemal Süreya’yla da böyle başladı dostluğumuz. Cihat Bey ile birlikte bir söyleşi yapmak istiyordu onu çağırmak için gitmiştim.

-Hatay Restoran ve Merhaba Reis diye iki ayrı mekan kitapta çokça geçiyor.

Merhaba Reis sanatçıları tanıdığımız bir yerdi, çok tanınmış kişiler gelirdi sanatçı olarak. Karaköy’deki tatlıcıların alt tarafıydı. Zaten üstünde çok güzel bir seramik tablo vardır, Bedri Rahmi’nindir o. Oranın en alt katında biraz gizli bir yerdi ama sadece bilen kişiler gelirdi, herkes birbirini tanırdı. Sonradan da Hatay Restoran’a gitmeye başladık. Söyleşiler, imza günleri olurdu, onlar olmadan önce toplanıp hep beraber Hatay’a giderdik. Masamızın güzelliğini anlatamam, hepsi tanınmış kişiler. Biri bir şey söyler, bir kızan olursa başlarlar kavgaya, sonra hemen durulur. Cemal Bey öldükten sonra grup dağıldı. Bu arada Sunay Akın çok gelip gidiyordu, gençti, o sıra o da meşhur oldu.

Kitabınıza ilgi nasıl?

Amatör ruh en güzel şey, keşke öyle kalsa. Ben öyle bakıyorum mesela resimde de öyle, yazıda da öyle. Ama kitabım tutuldu. Okuyanlardan çok güzel yorumlar aldım, böyle şeyleri duymak çok güzel.

Geriye baktığınızda nasıl hissediyorsunuz?

Özlüyorum aslında ama tekrar oralar olsa da ben o yitirdiğim insanları bulamam ki. Ölen arkadaşlarımız çok fazla. O grup olmadıktan sonra Hatay’a niye gideyim ben?

CEMAL SÜREYA İLE SON VAPUR YOLCULUĞU

İpek Tekil kitabında Cemal Süreya'nın ölümünden önceki son günü şöyle anlatıyor:

 “Şair ressamlarla ilgili haberleri gazetelere vermek için Cağaloğlu’na çıktım. Cemiyete girdiğimde Muzaffer Buyrukçu ile Cemal Süreya’yı her zamanki masaya oturmuş buldum...Çantamdan bir karton çıkararak ‘Cemal Bey bir şiirinizi yazar mısınız?’

‘Ne yapacaksın?’

‘Anı olarak saklayacağım.’ Elleri titreyerek şu dizeleri yazdı:

‘Göller, Denizler, Ölüm!

 Bir gölün dibinde durgun uykudasın...

Denizler...

Tanrılar karıştırır durur denizleri.’

Yüzünde  ve sesinde tarifsiz bir hüzün vardı. Sık sık gözleri yaşarıyordu. Vapur iskeleye yanaştı. Yavaş adımlarla en son biz çıktık.

‘Telefonu yaptırmak için nereye başvurmalıyım?’

‘Sanırım postaneye’

‘Sen nereye gideceksin?’

‘Galeriye. Geç kaldım aslında.’

‘Ben de geleyim’

‘Hadi gelin...’

‘Yok eve gideyim. Beklerler. Beni yarın ara. Belki telefonu onarırlar.’

‘Ararım tabii.’

Son sözlerimiz bu oldu. Ağır adımlarla yine evine yöneldi. O çok sevdiği İskele meydanından son geçişiydi bu.”


ARŞİV