Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi’nin İran’daki özgürlük mücadelesi ile dayanışma göstermek ve kadınların başlattığı isyanda feminist direnişin etkisine dikkat çekmek amacıyla hazırladığı İranlı Kadınlar Konuşuyor: Tarih, Sanat, Direniş programı devam ediyor. Program kapsamında İranlı yönetmen, yazar ve oyuncu Mania Akbari Kadıköy’ün konuğu oldu.
3 Haziran’da Cumartesi Sinematek/ SinemaEvi’nde “Ne Cüretle Bunu İstersin” filminin gösterimine katılan Mania Akbari 4 Haziran Pazar günü de sinemaseverlerle buluştu. İran’daki kurtuluş hareketini ateşleyen feminist direnişin konu alındığı “Bedenin Ötesi” başlığı kapsamında gerçekleşen söyleşide konuşan Akbari, savaş, iktidar ve ataerkilliğin kadın bedeni üzerindeki tahakkümünü anlattı. İran İslam Devrimi öncesi sinemada kadın imgesinin kullanımına dair örnekler vererek konuşmasına başlayan Akbari, kadın bedeninin nasıl metalaştırıldığını reklam ve film afişleri üzerinden göstererek “İnkılap öncesinde hiç bir objenin, hiçbir ürünün kadın bedeni olmadan satılmadığını görüyorsunuz” dedi.
“KADINLAR BELLİ KALIPLARA SOKULDU”
1979 İslam Devrimi ile birlikte kadınların hayatının bir gecede değiştiğini söyleyen Akbari, “Ne yazık ki İran İslam Cumhuriyeti ataerkil, dinci bir hegemonyayla ve baskıcı bir şekilde kadın bedenini neredeyse yok etti. Bizi görünmez bir hale getirdi” dedi. İslam Devrimi ardından kadınlara getirilen kısıtlamalara ve yasaklara karşı, hak ve özgürlüklerini geri almak için sokaklara döküldüklerini hatırlatan Akbari, bu mücadeleyi 1980 yılında başlayan İran- Irak savaşının yok ettiğini belirterek şöyle devam etti: “Ne yazık ki kadınlar kendi kısıtlamalarının davasına düşmekten vazgeçtiler. Çünkü artık can davası vardı. Bu dönemde kadını belli kalıplara soktu. Kadın, bir şehit, fedakâr bir kadın çerçevesinde, korunması gereken bir olgu olarak gösterildi.”
“POSTERLERDEN KADINLAR YOK EDİLDİ”
Sinemada kadın olgusunun yok edildiğini söyleyen Akbari, savaş ve İslam Devrimi’nin sinemaya etkisine şöyle bir örnek verdi. “Film afişlerine baktığımızda erkek gücünü ve hegomanyayı daha korkutucu bir şekilde silahlarla birlikte birleştirilmesiyle görmeye başladık. Posterlerden kadınlar tamamen yok edildi.”
İslamiyet öncesi dönemde yapılanla sonrasında yapılan arasında çok fark olmadığının altını çizen yönetmen her dönemde kadın bedeni üzerinde söz sahibi olunmaya çalışıldığını ifade etti.
Savaşın insan ruhu dışında insan bedeninde yarattığı tahribata dair örnekler veren Akbari, kendisinin de bir savaş çocuğu olduğunu ve kendini sinemayla tedavi ettiğini anlattı. 26 yaşında kansere yakanlandığını söyleyen sanatçı, bir sinema tedavisi olarak kamere önüne geçme sürecini ve filmlerini anlattı.
BEDENLERDE SAVAŞ TAHRİBATI
Savaşın bedenler üzerinde dönüşüme ve tahribata etki ettiğini, savaşta yara alan insanlar üzerinden gösteren Akbari, “Savaşlar bizim kendi kullanım haklarımızı elimizden alıyor ve bizi kendi güçlerine dönüştürüyorlar” değerlendirmesi yaptı. Bedene saldırıların sürekli devam ettiğini belirten Akbari, İran’da yaşanan Kadın,Yaşam, Özgürlük eylemleri sırasında yaralanan kadınların görüntülerini paylaştı. Eylemlerde polisin kullandığı silahlardan çıkan saçmaların insanların kemiklerine kadar işlediğini söyleyen Akbari, “Ne yazık ki insanlar ellerinde olmadan korkuyor. Zaten bu gücün ataerkil yapının amacı insanları korkutmak, korku salmak” dedi.
“Güç eğer sizin bedeninize bir şey yapamıyorsa sizin kimliğinize bir şeyler yapıyor ve sizin kimliğinizi yok ediyor” diyen Akbari, İran yönetiminin festivallere başörtüsüyle katılmaya zorlamak için kendisine baskı uyguladığını ve 12 yıl boyunca 12 kez pasaportuna el konulduğunu söyledi.
Akbari, sunumundan sonra izleyicilerin sorularını yanıtladı.