İran’da aylardır süren hükümet karşıtı protestolarda aralarında 68 çocuğun da bulunduğu 500’e yakın kişi öldürüldü, idamlar ise devam ediyor. Kadınların öncülük ettiği eylemlerde ölenlerin çoğu da kadın. İran’dan dört kadının öyküsü ise, geçen ay Kadıköy’ün sahnelerinden ulaştı izleyiciye. “Kadınlar Bölümü.IR”, İran’ın farklı bölgelerinde şiddete maruz kalan ve farklı şekillerde ölen dört kadının ruhlarının, kendilerine ayrılan bilinmez bir yerde bitmeyen bir döngüde hesap verdikleri bir oyun. Araftaki Leyla, Azin, Arzu ve Ayda’nın hikayelerini dinlerken iktidarın sistematik ve hedefli ayrımcılığını, kadınların sesini nasıl susturduğunu ve ataerkil yasalarla hayatları nasıl kontrol altında tuttuğunu empatik bir bakışla kavrıyoruz.
Bir süredir Türkiye’de yaşayan İranlı Baharak Salehnia’nın metnini yazdığı ve Afsaneh Sarfehjoo ile beraber yönettiği, ‘Kadınlar bölümü.IR’ dört monologdan oluşuyor. Oyunda, İranlı oyuncular Baharak Salehnia, Afsaneh Sarfehjoo ve Rose Nouri’ye Türkiye’den İlkay Bilgiç eşlik ediyor. Yapımcılığı Persis Film tarafından gerçekleştirilen oyuna, 2018 yılından beri İranlı ve Türkiyeli sanatçılarla iş birliği projeleri üreten mezopArt sanatçı inisiyatifi de destek oluyor.
Sanatları aracılığıyla toplumsal konulara dair söz söylemeyi önemseyen İranlı ve Türkiyeli sanatçılardan oluşan grup, bu oyunla kadınların acılarını temsil ederek, üstü kapatılmaya çalışılan şiddetin ve baskının derinliğinin kavranması yönünde küçük de olsa bir adım atmayı hedefliyor.
Yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık’ta Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda izlediğimiz oyunun sonrasında Baharak Salehnia ve İlkay Bilgiç ile konuştuk.
“TÜRKİYE’DE BAŞÖRTÜMÜ ATTIM”
Baharek Salehniya: İran’da oyunculuk yapıyordum. 10 sene orda çalıştım. Tiyatro ve film yönetmenliği okudum. 2015 yılında bir iş teklifiyle Türkiye’ye geldim ve ondan sonra İran’a gidemedim çünkü bir oyuncu olarak baş örtümü attım ve bu İran’da suç sayılıyor. 7 senedir buradayım. Film yapım şirketimiz var ve bu işi yapıyoruz, bazen de yazıyorum. Şimdi bir dizi senaryosu yazıyoruz ve onu çekmeyi düşünüyoruz.
Afsaneh Sarfejoo 1 yıldır Türkiye’de yaşıyor, sahne tasarımcısı ve yönetmen. Rose Nouri ise 8 yıldır İstanbul’da ve medya sektöründe çalışıyor, İran’dayken oyunculuk yapıyordu.
İlkay Bilgiç: Ben yıllardır İran’la ve İranlı sanatçılarla temas içerisindeyim. 2017’de İran’da bir süre yaşadım ve o sırada Farsçamı geliştirmek için dil okuluna gittim. Tahran’daki kültür sanat ortamını daha iyi anlamak üzere bu alanda gözlem yaptım, takip ettim ve farklı yönetmenlerin oyunculuk eğitimlerine/atölyelerine de katıldım o sırada. Bu süreçte bir oyunculuk teklifi ile Tahran’da bir tiyatro ile çalıştım. 2019’da Fajr Tiyatro Festivali için yine Tahran’daydım. İran Tiyatrosu ile ilgili yazdığım kitap bölümü için tiyatrocularla görüşme yapmaya gitmiştim. Bu bölüm, Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından 2020’de basılan “İslam Cumhuriyetinde 40 Yıl: İran’da Toplum, Siyaset ve Değişim” adlı kitap içindi. Bu ekiple bir araya gelmem ise, oyunumuzun yapım amiri Ali Reza Hosseini vasıtasıyla oldu. Biz 2018’de, bizim mezopArt olarak Salt Galata’da yapmış olduğumuz İran Tiyatrosu söyleşisinde tanışmıştık. Aradı birkaç ay önce, Kadınlar Bölümü.Ir oyunundan bahsetti ve bazı sorular sordu Türkiye’de tiyatro yapma koşullarına ilişkin. Böylece ekibe önce mezopArt şapkamla yapım danışmanı olarak sonra da oyuncu olarak dahil oldum.
İlkay Bilgiç: mezopArt, İran’dan döndükten sonra içimde büyüyen “neden iki ülkenin kültür ve sanat aktörleri olarak bu kadar mesafeli ve bihaberiz birbirimizden?” sorusuyla tohumlarını attı. Pekâlâ birbirimize karşı önyargılarımızı kırabilir, ortak olan birçok hikayemizi kendi yöntemlerimizle birlikte anlatmanın yolunu bulabilirdik. Bu bahsettiğim önyargılar sadece Türkiye’den İran’a olanlar da değildi üstelik, İran’daki sanatçılar da çok kısıtlı bilgiye sahip Türkiye’deki sanat üretiminde olan bitene dair. Böylece bu işe inanan ve heyecan duyan hem Türkiye’den hem İran’dan sanatçılarla bir araya gelip projeler yapmaya başladık. Söyleşiler, performans, sergi, konser gibi alanlar açıp, burada yeniden karşılaşmalar ve bilgi, yaratım paylaşımlarına ön ayak olduk. Bağımsız bir yapıyız. Pandemi ile birlikte biraz kabuğumuza çekilmiştik. Çevrimiçi bir şey yapmak da içimizden gelmemişti. Bu oyunla birlikte bizim de mezopArt olarak misyonumuzu ve motivasyonumuzu tekrar canlandırma fırsatımız oldu. Persis Film’in yapımcılığını yaptığı oyunda biz de ekibe hem Türkiye’den profesyonelleri katarak hem de Türkiye’de tiyatro oyunu sahneleme süreçlerine ilişkin yol göstererek danışmanlık yaptık.
“EYLEMİMİZİ SAHNEDE YAPMAK İSTEDİK”
Kadınlar Bölümü.IR oyunu nasıl çıktı?
Baharek Salehniya: 5 ay önce bu metni yazmıştım. Kadınların sorunları benim her zaman dert edindiğim bir konu oldu. Kadına yönelik şiddet hikayeleri her zaman algımın açık olduğu bir konuydu. Bir metin yazmak istedim ve içimden bu kadınlar çıktı. Afsaneh Sarfejoo ile bu yazdığım metin üzerine nasıl sahneleriz diye düşünürken Mahsa Amini’nin öldürülmesi ile başlayan olaylar çıktı İran’da. İstanbul’da eylem yapmamıza izin vermediler. Birkaç defa engellendi. İran’a da gidemiyorum. Bu uzaklık ve hiçbir şey yapamamak ağır geldi ve kendimizi ifade etmek için “Kadınlar Bölümü.IR’i sahneye koymak için doğru zaman dedik. Biz sanatçı olarak eylemimizi sahnede yapalım istedik. İran’da yaşananlara, oradaki kadınlara, çocuklara Türkiye’den ses olmak istedik.
Baharek Salehniya: Bu monologlar, bu 4 kadın, ilk onlar beni seçti, ben sadece onlara can verdim, onların hikayelerini böyle anlatmak istedim. Bu dertleri bir diyalogla değil, monolog olarak anlatmak istedim. Kesintisiz.
Baharek Salehniya: Hayır bu hikayeler kurgu ama onların öldürülme biçimleri gerçek. İran'da öldürülen kadınların gerçekliğinden ilham aldım.
Baharek Salehniya: Evet bu dertler, şiddet sadece İran’da değil, Türkiye’de, Avrupa’da, her yerde böyle. Kadına şiddet hikayeleri çok fazla. Sadece İran’da her şey gibi buna da sansür yaparlar ve haberleri çok az dışarı çıkar. O yüzden bir İranlı kadın olarak, İranlı kadınları anlatmak istedim.
“ÇOK ÖFKELİYİM”
Baharek Salehniya: Çok öfkeliyim ve bir şey yapmak istiyorum ama şimdilik elimizden bu kadar geliyor maalesef.
Baharek Salehniya: Bir taraftan çok üzücü bir dönem yaşadık, çok zor. Ağlamamaya ve devam etmeye çalıştık. Bir taraftan da gurur duyduk İranlı kadın olmaktan, İranlı olmaktan. Çünkü artık dünya İran’ın nasıl bir yer olduğunu ve bizim nasıl yaşadığımızı biliyor. Ve biz de İranlı olarak hiçbir şey yapmamak yerine bu tiyatroyu sahneye çıkarmayı çok zor bir durumda başardık.
“İZLEYİCİYLE BERABER AĞLIYORUZ”
Baharek Salehniya: Evet, neredeyse her oyunda böyle beraber ağlıyoruz.
İlkay Bilgiç: Evet, Farsça biliyordum ve daha önce de Farsça bir oyunda, İranlı bir ekiple birlikte oynamış ve Atina’da Epidaurus Festival’de bu ekiple sahneye çıkmıştım. Ancak tabii bu metin biraz daha farklı dil olarak, ifadeler açısından. Bu yüzden üzerine çalıştım elbette akıcı olması için.
Baharek Salehniya: Bu metni okumak ve canlandırmak bir İranlı için de zor. Çünkü günlük dil değil ve çok fazla teşbih var. Bu yüzden beraber çalıştık.
“KADIKÖY’Ü SEVİYORUZ”
İlkay Bilgiç: Kadıköy’ü ve Kadıköy’deki sahneleri seviyoruz. Ben bu civarda yaşıyorum ve bu çemberin içinde çalışmak ve seyirci ile bir araya gelmek de hoşuma gidiyor. Ekibin geri kalanı da çoğunlukla Avrupa yakasında yaşasa da bu sürecin çoğunu Kadıköy’de geçirmekten keyif aldılar. Ancak tabii Avrupa yakasındaki sahnelerde de oyunumuzu oynuyoruz.
Baharek Salehniya: Umarım. Biz çalışmak istiyoruz.
Baharek Salehniya: Eğer İran'a ve İran’daki olaylara dair merakınız varsa ve kadına şiddet konusunu dert ediniyorsanız bu oyunu izlemelisiniz.
İlkay Bilgiç: Bu oyunda seyirci ile İranlı veya değil, bir duygudaşlık kurulduğunu görüyorum, hissediyorum. Bunun için, hikayelerimizin ne kadar benzer olduğunu görmek ve birbirimizi daha iyi anlamak için ve İstanbul’da Farsça bir oyun izlemeyi deneyimlemek için bekleriz.
Oyun 14 Ocak’ta Kadıköy Boa Sahne’de, 29 Ocak’ta ise Kumbaracı50’de bir kez daha izleyiciyle buluşacak. Biletler biletinial.com’dan alınabilir.