İştahlıların buluşma noktası

Sosyal medyanın yeme içme ile ilgili önde gelen oluşumlarından olan ‘İştahperver’, bilgiye ve yemeğe iştahlı insanları biraraya getiriyor

04 Ocak 2022 - 15:22

Bir gazeteci olarak, Merin Sever’le tanışıklığımız eskiye dayanıyor. Kendisi bir yayınevinde iletişim sorumlusu olarak görev yaparken, yolumuz haberler aracılığıyla pek çok kez kesişmişti. Bundan yaklaşık bir yıl evvel Merin beni Facebook’ta “İştahperver” adlı bir gruba ekledi. Önce şaşırdım zira yemek yemeyi sever ama yapmayı pek beceremem. ‘Ayıp olmasın, biraz durup çıkarım’ demiştim kendi kendime lakin hiç de öyle olmadı. Şimdiye kadar bildiğim yemek gruplarından bambaşka bir oluşumun içinde yerimi almıştım ve gitmeye hiç niyetim yoktu. Yemek ve yemeğe dair her bir şeyin detaylıca ve naziklikle ele alındığı, tariflerin paylaşıldığı, kimi yemek içme kültürü üzerine derin sohbetlerin yapıldığı, kimi zaman da anlık yemek tüyolarının verildiği gruba gittikçe bağlandım. Siz okurlarımızı da İştahperver’den haberdar etmek üzere, grubun kurucu üyelerinden Merin Sever ile konuştum.

  • Böylesi bir grubu kurma ihtiyacı nereden doğdu; kimlerle, nasıl kurdunuz?

Blog’lardan Instagram ve YouTube hesaplarına, yemeğe meraklı insanların bu konuda takip edebileceği birçok alternatif var. Ancak hem bilgi akışı hem karşılıklı konuşma açısından en elverişlisi hâlâ Facebook grupları. Bir kere “karşılıklı olma” hissi sağlıyor. Eğer yemekle ilgili bir konuyu tartışmaya açmak istiyor, fikir alışverişini önemsiyor ya da bir şeyin püf noktasını öğrenmek istiyorsanız tematik Facebook grupları çok işlevsel oluyor. Zaten bu yüzden Facebook’ta yemekle ilgili yüzlerce grup bulabilirsiniz. Fakat şöyle bir sorun var, çoğu grubun seviyesi gerçekten tatmin edici değil. Gerek paylaşımlardaki bilgi, yenilik, nüktedanlık açısından memnun kalmadığımız çok nokta oluyordu, gerekse yemeğe bakışımız açısından bu tarz gruplarda sorun yaşayabiliyorduk. En sonunda fark ettik ki içerik kalitesi olarak “daha fazlasını” da arayan insanlar var; potansiyel işbirlikleri veya reklam gelirleri yüzünden üye/takipçi sayısını şişkin tutmaya odaklanan anlayıştan sıkılmış olanlar var. Ben ve bir grup arkadaşım da bu talepler doğrultusunda tamamen bilgi ve deneyim paylaşımına odaklanan, prensiplerden taviz vermeyen, yeri göğü reklamın doldurmadığı bir grup yaratmaya karar verdik. Yaklaşık 15 kişilik çekirdek kadro günlerce tartışa tartışa bir nevi yemek manifestosu yazdık, kurallarımızı oluşturduk ve grubu kurduk. Hakan Baş da yemeğe bakışımızı çok güzel sembolize eden logomuzu tasarladı. Beş kişilik yönetici ekiple birlikte (benim dışımda Emine Turay, Neşe Uyanık, Alptuğ Tokeşer ve Tolga Akertek) bir yıldan fazla bir zamandır niceliğe değil niteliğe önem veren dostlarımızla yemeğe dair her şeyi konu ediniyoruz. 

YEMEĞE DAİR HER ŞEY…

  • Ama gruba katılım herkese açık, değil mi?

Evet, elbette açık. Facebook üstünden İştahperver grubunu aratıp girişte sorulan üç soruya cevap veren potansiyel iştahlı arkadaşları aramızda görmekten mutluluk duyarız. Bunlar bilgi sorusu da değil elbette, daha ziyade yemeğe yaklaşımımızın aynı olup olmadığını tartmaya yönelik sorular. Zira yemeğe dair her şeyi konuşmaya açığız, ama şoven milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı, fobik söylemlerden uzak durulması kaydıyla… Biliyorum ki internetin her alanında bunların örneklerini görmekten yılmış insanlar az değil. Biz de yılmıştık zira! O yüzden, benzer hisler içinde olanların rahat edebileceği bir yer yaratmak istedik zaten.

  • Grubun ismi ilgi çekici. Fikir annesi/babası kim?

Ortak seçtik, birkaç farklı alternatif üstünden düşündük, ama bu konuda sanırım benim payım biraz daha büyük olabilir. Kelimelerle oynamayı severim. Önemli olan da bizi yansıtacak bir isim seçmekti; hem yemeğe, hem bilgiye, hem de hayata, hayatın içindeki yemek deneyimlerine “iştah” duyduğumuz için bunu yansıtacak bir isim olsun istedik. Sonuçta ortaya “İştahperver” çıktı.

  • Peki üye profili nasıl, hangi şehirlerden, kimler var?

Her meslekten, her yaştan üyemiz var. Hekim, şef, ev kadını, mühendis, akademisyen, çevirmen, esnaf, avukat, öğretmen… Üyelerin büyük kısmı Türkiye’den tabii, ama Amerika’dan, Almanya’dan, İngiltere’den, İtalya’dan, Güney Afrika’dan da üyelerimiz var ve bu harika bir çeşitlilik sağlıyor. Amerika’da road trip yaparken uğradığı durakları yazan da var, Güney Afrika’nın bilmediğimiz bir malzemesini tanıtan da, okyanusu aşarken uğradıkları limanlarda pazar pazar gezmiş, teknede yemek pişirme hakkında püf noktalar verebilecek üyeler de… Sayılara bakacak olursak grubun yarısından biraz fazlası kadın, yarıdan biraz azı erkek; tabii bunu Facebook’a verdikleri bilgileri baz alarak söylüyorum. Türkiye’de İstanbul doğal olarak başı çekiyor, ama Konya’dan, Mardin’den, İzmir’den, Ankara’dan, Muğla’dan vs. bilgi akışı da gayet yoğun diyebilirim.

YEMEĞİN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ

  • Konu yemek olduğunda, bunca çeşitliliğin nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsun?

Yemekle ilgili birçok yerel bilgiyi kitaplardan bulmak mümkün değil. İnternette kısa bir arama yapınca bulunan “bilgi”lerin ise çoğu güvenli değil, yazanı tanımıyorsunuz, yazdığı şeye dair sorularınızı direkt iletemiyorsunuz vs. Kişilerle birebir konuşmak, çok daha doğru bilgiye ulaşmayı sağlıyor öncelikle. Anlamadığınız veya merak ettiğiniz noktaları sorup kafanızda oturtabiliyorsunuz konuyu. Çeşitlilik de haliyle daha fazla bilgiye ulaşabilmek demek. İkincisi, bu çeşitlilik çok insani, çok paylaşımcı bir ortam yaratıyor. Çünkü karşınızda yalnızca bir “arama motoru” değil, konuşabileceğiniz insanlar buluyorsunuz. Kendimden örnek vereyim, geçenlerde Antakya mutfağına dair iki yemeğin tariflerini bulmuştum, ama malum tarif dediğin evden eve bile değişir. Haliyle bunların geneli ne kadar yansıttığını anlayamıyordum. Hemen Antakyalı birkaç kişiye sorabildim ve fikir edinebildim. Bu en basit örnek. Daha ötesinde, insanın ufkunun açılması için “bilmediğini bilmediği şeylerle” karşılaşması gerek. “Termiye” diye bir şey duymazsam, termiyenin ne olduğunu hiçbir zaman arayıp öğrenemem, çünkü daha kelimeyi bilmiyorum! Malzeme, teknik, yemek gibi bilgilerin yanı sıra, yaklaşıma dair de çok şey öğreniyor insan bu çeşitlilik sayesinde. Örneğin uzun uzun aşçı kim, şef kim, bu ikisi birbirinden farklı mı, farklıysa ne o fark diye tartışabiliyoruz; yemeğe yaklaşım bir insanın hayat görüşünü belli eder mi diye konuşabiliyoruz ve bu çeşitlilik, tüm bu konuşmaların da muazzam derinleşmesini sağlıyor. Bu konuşmalardan, paylaşımlardan da çok güzel dostluklar doğuyor, yemeğin birleştirici gücü sayesinde nice arkadaşlıkların başladığına birinci elden şahit oldum. 

  • Yemek sahiden de sadece yemek değil, değil mi? 

Yemek, cidden yemek olmaktan çok daha fazlası… Yeniliklere açık mısınız, farklılıkları denemeyi kabul edebiliyor musunuz yoksa baştan mı reddediyorsunuz, paylaşıma açık mısınız, dışlayıcı mısınız, hepsi ve daha fazlasını gösterir yemek. Aynı zamanda yemek kimliğinizi yansıttığınız yerdir; olduğunuz ve olmak istediğinizi yemek üstünden inşa edebilirsiniz. Yemeğin tarihî ve coğrafi bir bağlamı var, sosyolojik ve antropolojik yönü var. Hepsinin yanında çok da siyasi, hatta ideolojik bir yanı var yemeğin. Ben yemeği birleştirici bir öğe olarak görürüm; çünkü insanların çizdiği sınırların değil, belli coğrafyada, belli iklimde yetişen malzemenin yemeği şekillendirdiğini bilirim. Milletlerin değil, coğrafyaların yemekleri vardır; yemek kültürü de etkileşimle oluşur. Bunu unutup “vay büryan kebabı sadece bizim şehrimizin” veya “vay dolma öyle olmaz böyle olur” gibi kısır, kutuplaştırıcı tartışmalara girenlerin iyi bir yemek kültürüne sahip olacağına inanmıyorum mesela.

  • Zannediyorum başta bahsettiğin kurucu üyeler de aşağı yukarı seninle aynı fikirlerde insanlar. Bu grup da hayatımda gördüğüm en candan, ama aynı zamanda en dolu gruplardan biri. Bunu sağlayan biraz da bu düşünceler olabilir mi?

Çok teşekkür ederim öncelikle. Böyle düşünülmesi beni, bizi çok mutlu ediyor. Soruna gelince, kesinlikle etkisi çoktur. Çünkü candan şekilde konuşabilmek için kendinizi rahat hissedebilmeniz gerekir. Vegan bir yemek tarifi verirken sizinle dalga geçilmesinden korkuyorsanız rahat edebilir misiniz? Ortalıkta sürekli “Biz üç kıtaya hükmetmiş, herkesi korkudan titretmiş Osmanlı ecdadıyız” diye konuşan üyeler varsa siz rahat rahat Ermeni, Süryani, Rum, Yahudi geleneklerinden bahsedebilir, bayramlarınızın yemeklerini, ritüellerini anlatabilir misiniz? Eğer “Domuz günahtır, içki günahtır” diye size din tebliğ etmeye kalkan insanlar o gruptaysa siz yediğinizi içtiğinizi rahat rahat konuşabilir misiniz? Biz bir grup bilmek, öğrenmek isteyen insanız ve bunlar konuşulamadıkça öğrenemiyoruz, öğrenemedikçe birbirimizden kopuk kalıyoruz. Bize eski kozmopolit ülke de miras kalmadı, tam aksine birilerinin diğerlerini sürekli sindirmeye çalıştığı bir ülke miras kaldı. Milliyet, cinsiyet, din, yönelim üstünden ayrım yapan, açık veya sinsice, “incelikle” hiyerarşi kuran söylemlere karşı çıkmadığınız sürece de aslında dolaylı olarak bunu desteklemiş oluyorsunuz; o yüzden “ben öyle şeyler demiyorum ki” demek kimseyi temize çıkarmaz. 

Bizim burada yaptığımız, herkesin kendisini rahat hissedebileceği bir ortam kurmak oldu sadece. İyi bir toprak varsa ondan sonra orada her şey yeşerir çünkü… Nitekim öyle de oldu, şimdi yeşeren ağaçların gölgesinde oturup laflarken verdikleri meyveleri yiyoruz. Bize elinde yeni ağaç fideleriyle, heybesinde tohumlarla gelecek herkese, bize bir şey katmak veya bir şeyler öğrenmek için aramıza katılmak isteyen herkese kapımız açık. Çünkü hepimiz hoyratlıktan, kabalıktan, farklı grupları domine etmeye çalışan söylemlerden bıktık. Ve şunu çok net gördük ki, her zaman balık baştan kokuyor. Önce bizde olmayacak o fikirler. Sonra da bunlarla gelenlere hiçbir şekilde taviz verilmeyecek ki diğer insanlar bir laf ederken tedirginlikle etmesin. Biz de bunları yapmaya çalıştık, geriye kalan da haliyle ilgili, bilgili, yardımsever, güzel insanlar oldu. Belli bir noktadan sonra artık iyiler iyileri çekiyor! Yemek, bu anlamda belki de sadece araçlardan biri. Amaç bilgiyi, paylaşımı, nezaketi çoğaltmak. Eh, bunu lezzetli bir şekilde de yapabiliyorsak, o halde neden olmasın?

KADIKÖY LEZZETLERİ

  • Son olarak, Kadıköy'ün yeme içme dünyasına dair neler söylersin?

Kadıköy, yeme içme konusunda İstanbul'un son yıllarda en öne çıkan semti desek yanlış olmaz. Üçüncü dalga kahve kültürünü insanlarla buluşturan kahvecilerden yeni nesil meyhanelere, özel tatlılarıyla dikkat çeken kafelerden yerel malzeme kullanımını destekleyen bistrolarına, Kadıköy'de artık her türlü yeme içme mekanını bulmak mümkün. Sadece Asya yakasının merkezi olmakla kalmıyor Kadıköy, birçok mekanı denemek için artık Avrupa yakasındakiler Kadıköy'e geçiyor. Grupta açılan gönderilerden bunu izleyebiliyoruz; Kadıköy'ün hamburgercileri, nitelikli kahvecileri, tatlıcıları, mezecileri, kokteyl barları, bistroları, restoranları artık hepimizin malumu! Doğrusu ben de sık sık yeni yerler denemek için Kadıköy sokaklarını arşınlıyorum, son zamanların en keyifli keşiflerinden bazılarını kesinlikle orada yaptım. Yeme içme işleriyle ilgilenenlerin Kadıköy'ü ıskalama şansları yok diyebilirim!


ARŞİV