İnsanlık tarihinin yaşadığı iki büyük kırılmadan biri olan Neolitik Devrim ile kast edilen; günümüzden yaklaşık görece 11.000 yıl önce insanoğlunun değişen iklimsel–çevresel koşullara ayak uydurarak yaklaşık 2 milyon yıldan daha uzun süredir sürdürmekte olduğu göçebe hayatı terk ederek yerleşik hayata geçmesi olarak tanımlanabilir. Bunu devrim olarak nitelendirecek gelişme ise artık tarıma dayalı üretim ilişkisi içine barınaklarda yaşamaya başlayan insanın değişen dünyasıdır. Bu kırılma günümüzden yaklaşık 250 yıl öncesine kadar sürmüş Sanayi Devrimi ile ikinci büyük kırılmasını yaşanmıştır.
Günümüzden yaklaşık görece 11.000 yıl önce ilk yerleşim yerlerinden birkaçı olan Çatalhöyük, Nevali Çori, Aşıklı, Göbekli Tepe’de başlayan kültür zamanla dünyanın başka noktalarına da taşınmaya başlar. Bu ilk yerleşimlerden yaklaşık 3.000 ya da 4.000 yıl sonra bazı topluluklar batıya doğru göç etmeye başlarlar, bu göçün birçok nedeni olabilir ama en önemli sonucu göç ile birlikte batıya doğru yeni bir kültür ve bu kültürün temel öğelerini de taşıdıkları gerçeğidir. Şu açıkça ve kesinlikle söylenebilir ki, bu ilk dağınık halde ilerleyen Neolitik Topluluklar bugünkü Avrupa’ya ilk tarım kültürü ile birlikte Neolitik Kültürü de taşımışlardır.
Doğudan batıya doğru ilerleyen bu dağınık topluluklar Marmara Bölgesi’ne ulaştıklarında birbirlerine çok da uzak olmayan oldukça küçük yerleşimler kurmuşlardı, bunlardan biri olan Fikirtepe’de ele gecen buluntuların özgünlüğünden dolayı ise “Fikirtepe Kültürü” olarak adlandırılır.
Fikirtepe ilk kez 1907 yılında Bağdat Demiryolu’nun yapımı sırasında tespit edilir. 1952- 1954 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi hocalarından Halet Çambel ve Kurt Bittel, Türk Tarih Kurumu’nun desteği ile kazı çalışmaları yürütürler. Kazılar sırasında belki de İstanbul’un ilk ev mimarisi olarak da adlandırabileceğimiz saz tipi evler ortaya çıkarılır. Kalıntılar; duvarları ahşap direkler ile çevrelenmiş 4 metre çapındaki yuvarlak planlı bu evlerin, ince dal ve sazlarla örüldüğü ve killi çamurla sıvandığını gösterir. Tek odalı olan bu evlerin bir köşesinde ateş yakılırken bir diğer köşesinde ise genellikle ev tabanının altına büzülmüş durumda yan yatırılmış mezar yerleri bulunur. Bu evler doğudaki ilk örnekleri gibi sık ve yan yana değil de bağımsız ve aralıklarla alana dağılmış oldukları tespit edilir. Geçim kaynağı olarak sadece toprağa bağlı bir üretimden daha çok avcılık, balıkçılıkta yaptıkları ve evcilleştirilmiş hayvanlar (keçi, domuz, koyun) sakladıkları kazılarla tespit edilmiştir.
Buraya yerleşen grupların bugün “Fikirtepe Kültürü” olarak adlandırılmasının nedeni ise ürettikleri günlük kullanım araç gereçleri, çanak-çömlek, kemikten yapılma kaşık, spatüller ve çakmaktaşı aletlerinin farklılığından dolayıdır. Fikirtepe insanı oldukça özenli geometrik bezemeli çanak çömlek üretmiş ve bunu uzunca bir süre kullanmıştır. Bu üretimler tamamen buraya özgündür ve buradan yakın çevredeki diğer kültürlere de taşınmıştır.
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan; Fikirtepe’nin öneminin; ilk örnekleri Anadolu’da ortaya çıkan tarımcı topluluk kültürünü batıya taşımasında öncü olarak görür. Avrupa tarım toplumu açısından en çok tartışılan konulardan biri olan, Neolitik kültür göç yolu ile mi yoksa ticaret yolu ile mi Avrupa’ya taşındığının anlaşılması yönündedir. Fikirtepe bu sürecin göç yolu ile olduğunu gösteren en önemli örneklerden biridir.
Fikirtepe ve kültürünün uzantısı olan İçerenköy neolitik yerleşimleri son yüzyıl içinde yok olup gitmiştir. Yükselen binaların altında tarihe sahip çıkmamanın en güzel örneğidir Fikirtepe. Bugün Fikirtepe’den geriye kalanlar umutla bütün zorluklara rağmen çalışan bir avuç değerli bilim insanının kazılardan kurtarabildiği çanak-çömlek kalıntılarıdır. Yolunuz düşerse ya da özellikle gidip görmek isterseniz, bu değerli miras İstanbul Arkeoloji Müzeleri İstanbul Bölümünde sergilenmektedir. İstanbul’un tarihöncesi ilk sakinlerine ait buluntuların bugün olmayan kültürün binlerce yıl önce nasıl üretildiğini yakından görebilir ve belki de hissedebilirsiniz.
PENDİK HÖYÜĞÜ
İstanbul içinde ender görülen belki de tek örnek olan Pendik Hüyüğü; Fikirtepe gibi 1907 yılında Bağdat Demiryolu yapımı sırasında ortadan ikiye bölündükten sonra fark edilir. 1965 yılında Ş. Aziz Kansu tarafından küçük çaplı kazı çalışmaları sürdürülür ve sonrasında önemsiz görülerek yapılaşmaya izin verilir. Bir tarafına fabrika binası diğer tarafına ise binaların yapılmasına izin verilen höyüğün kurtarılması için Fikirtepe’de Halet Çambel ve Kurt Bittel ve Edibe Uzunoğlu ile birlikte birkaç ay gibi kısa bir süre de kazı çalışmaları yürütülür.
Pendik Höyüğü’nde yürütülen kazı çalışmaları sırasında Fikirtepe’de rastladıkları ev tipinin benzeri örneklere rastlanır. Bu tabakanın dönem içinde benzer diğer yerleşimlerde de tespit edilen çok büyük bir yangın tabakası ile son bulduğunu anlaşılır.
Yaşam biçimi olarak ağırlıklı olarak evcil hayvan tüketimi ile birlikte avcılıkta yaptıkları anlaşılan Pendik topluluğu tarımla geçiniyor olmalıdır. Tüketilen av hayvanı kalıntıları arasında geyik türlerinin olması önemlidir, İstanbul’un ekolojik ve zoolojik kültürü acısından hangi tür canlılara da yaşam alanı olduğunu gösterir.
Pendik Höyüğü MÖ 6000’lı yıllarla başlayan Fikirtepe ile çağdaş ve birbiri ile ilişkide olması muhtemel bir yerleşimdir. İstanbul’un neolitik kültürünü ve bu kültüre ait gelişmeleri göstermesi bakımından da çok önemlidir. Fakat Pendik İstanbul’daki diğer benzer yerleşimler gibi yok edilmiştir.
Marmara’nın özellikle İstanbul’un doğu kıyısı insanoğlunun ilk dönemlerinden beri yaşam alanı olarak tercih edilmiştir. Avrupa’ya ilk buğdayı taşıyanlar olasılıkla buraya yerleşerek özgün bir kültür yaratmış İstanbul’un ilk yerleşik topluluklarıdır. Dönemin koşulları ve geçmişten taşıdıkları deneyimler ile İstanbul’un ilk evlerini buralarda yapmış ve ölülerini buralara gömmüşlerdi. Aslında bugün Fikirtepe’de ya da Pendik’te gezdiğiniz zaman üzerinde yürüdüğünüz bu toprakların sizden binlerce yıl önce hiç durmadan kimlere ev sahipliği yaptığını fark edebilirisiniz. İnsanlar çakmaktaşından av aletleri ya da aletler üretmiş, evlerine en yakın derenin kumlu toprağından çanak çömlekler üretmiş ve bunlara dönemi sembollerini işlemişlerdi. Biz ise onların bıraktığı mirasa sahip çıkmadan yok ettik ve sanırım hala yok etmeye devam ediyoruz. Umarız ilerleyen yıllarda İstanbul’un özellikle Asya kıyısında Kadiköy ve civarında geçmiş dönemlere ait yaşam alanları tespit edilebilir. Biz bu alanların korunması sergilenmesi ve gelecek kuşaklara miras olarak aktarılması için elimizden geleni yaparız, çünkü gerçek zenginlik geleceğe bıraktığınızdır.
Gelecek yazımızda İstanbul’un neolitik dönemine en yeni bilgiler sunan Yenikapı’ya giderek, neler yapıldığına bakarak İstanbul’un antik dönem kültürünü tanımaya devam edeceğiz.