Geçen her zaman İstanbul’dan da bir şeyler alıp götürüyor bir daha geri vermemek üzere. Fazla değil, 20 yıl öncesinin İstanbul’unu bile göremiyorsunuz artık ne film ne fotoğraflarda.
Geçen her zaman İstanbul’dan da bir şeyler alıp götürüyor bir daha geri vermemek üzere. Fazla değil, 20 yıl öncesinin İstanbul’unu bile göremiyorsunuz artık ne film ne fotoğraflarda. Bir zamanların en ideal Yeşilçam platoları, iki sevgilinin buluştuğu, o yemyeşil tepeler ve oralardan görülen bomboş, bakir İstanbul görüntüleri de siyah beyaz fotoğraflarda kalalı çok oldu.
Ya geniş ve boş caddeler… Onlar da geçmişte kaldı. Özellikle 1950’lerden itibaren Anadolu insanının umudu olup sonrasında yoğun göç alan, bugün geldiğimiz noktada bina, insan ve araç kalabalığından neredeyse adım atacak yer dahi kalmayan İstanbul’da, gelişen teknoloji ve mimari anlayış da yıldan yıla kendini hissettirir oldu.
Pek çok tarihi yapıyı yüzyıllarca kucağında bir ana gibi saklayan koca kent, yılların acımasızlığına inat ayakta durmaya çalışadursun, metropolün her yerinden yükselen yüksek yapılar, tarihi yapıların yüzyıllarca doğal fonunu oluşturan gökyüzündeki bağını bir bıçak gibi kopardı adeta.