İstanbullular İstanbul’u anlatıyor

ABD’de yaşayan Ankaralı akademisyen-sanatçı Tulu Bayar, İstanbul’la ilgili belgesel çekiyor. “Pırıltılı bir belgesel değil bu. Mütevazi gerçeklikler barındıran sanat projesi’’ diyen Bayar, büyük bir hızla değişen kentin arşivini, İstanbulluların bakışıyla tutmayı hedefliyor

07 Haziran 2018 - 16:22

Amerika’daki Bucknell Üniversitesi’nde Sanat Profesörü olan sanatçı-akademisyen Tulu Bayar, üniversitelerde öğretim üyelerine verilen 1 yıllık araştırma-seyahat izni olan sabbatical dönemini Türkiye’de geçiriyor. Kendisi Ankaralı olan ama oradan ziyade İstanbul’u seven Bayar, bu ara dönemde kentle ilgili bir belgesel çekiyor.

İstanbulluların günlük hayatlarını konu alan ve içeriği gönüllü katılımcılar tarafından oluşturulan interaktif bir belgesel projesi üzerine çalışan Bayar, kentin çeşitli yerlerinde bu amaçla atölyeler düzenliyor. Bu etkinliklerde önce projesini tanıtım amaçlı bir sunum yapıyor. Ardından  interaktif belgesel konusunda dünyadan başarılı örnekler göstererek katılımcıların kendi paylaşımlarını oluşturabilmeleri için bir atölye çalışması yapıyor. Bu atölyede katılımcılara hem içeriksel hem de teknik olarak kendi video etnografilerini oluşturmalarının temellerini aktarıyor.

Bir süre önce Tasarım Atölyesi Kadıköy’e gelerek burada da bir etkinlik düzenleyen Tulu Bayar ile 24 yıldır yaşadığı ABD’ye dönmeden evvel projesini yüzyüze konuşmak istedik.

Siz buralardan uzaktayken, Türkiye hızla değişiyor. Bu 1 yıllık döneminizde bu değişimi belgelemek için mi böyle bir çalışmaya kalkıştınız?

Bütün dünya değişiyor evet ama Türkiye daha bir hızlı değişiyor. Doğup büyüdüğüm, yaşadığım yerleri tanıyamaz oldum. Gelip görmek istedim, bu değişimi kendim yaşamak istedim. ABD’deyken tabi Türkiye’yle ilgili haberleri okuyorum ama kendiniz gelip de burada beş tane duyunuzu kullanmadan olmaz diye düşündüm. 

Bir Ankaralı olarak neden İstanbul’u seçtiniz?

 Ankaralıyım ama İstanbul’u daha çok seviyorum! İstanbul bana daha çok hitap ediyor. Ankara’yı da severim orada ama orası daha tek boyutlu bir şehir gibi geliyor bana, İstanbul çok boyutlu ve daha kozmopolit. 

İstanbul, tarihi daha iyi hissettiğimiz bir şehir. Dolayısıyla ben bu projeyi düşünürken geçmişle olan bağlantısını kurmak açısından İstanbul’la çalışırsam daha başarılı olabileceğimi düşündüm, o sebeple İstanbul’u seçtim.

ETNOGRAFİK BİR ÇALIŞMA

Belgesel projenizde İstanbul’u neden İstanbullulara anlattırıyorsunuz?

Çok güzel belgeseller çekiliyor ki İstanbul hakkında da bir ton belgesel var. Ama benimkisi etnografik bir çalışma. 2018-2019’lu yılların, şuan içinde bulunduğumuz yılların arşivlenmesine yönelik ve kişilerin kendi yaşantılarını kendi gözlemleriyle kendi gözleriyle aktaracakları bir proje… 

Normal belgeselin bir kurgusu vardır. Oturursunuz güzel güzel seyredersiniz.  Ama bu interaktif bir çalışma. Web sitesi üzerinde (kronolojik gelişme de değil de, kullanıcının kendi tercihini kullanacağı bir durum olacak. Yani kim nereyi tıklarsa önce orayı izleyecek. 

‘’KADIKÖY’DE İNANILMAZ DEĞİŞİM’’

İstanbul’un hangi semtlerinden kişiler var belgeselde?

Rumeli Hisarı, Zekeriyaköy, İstinye, Kadıköy, Ataköy, Bakırköy, Beşiktaş…  Amaç mümkün olduğunca geniş bir yere yayılmak.  Değişik mahallelere odaklanmalarını istiyorum özellikle... Mesela Kadıköy’de inanılmaz bir değişim oluyor. Bir daha geldiğimde belki burayı çok değişik göreceğim. Belki buradaki yaşantı da ona göre olacak. 

Dikeyleşmeye gidiyor İstanbul. Eskiden bir mahalle alışkanlığı vardı. İnsanlar düzayak yerlerde yaşardı genelde, ayakkabısını giyip hemencecik dışarı çıkıverirlerdi. Aşağıda bakkalı vardır, sepetini uzatır filan. Şimdi yüksek yüksek binaların kurulmuş olduğu yerleri görüyoruz. İnsanlar artık 20. Katlarda filan yaşıyor. Aşağı inmediği olabiliyor iki mesela. Sepeti uzatmasının mümkünatı yok, aşağıda bakkal yok! Amerikan suburban (banliyö)  hayatına doğru bir gidiş var. En geleneksel aileler bile bazen onu benimsiyorlar. Öyle yaşıyorlar ama onun öyle olduğunu kabul etmiyor. İnanılmaz bir Amerikancı bir yaşam bu. Şu anda yapılan şey de bu uydukentlerle filan, öyle bir banliyö yaşamı yaratmak. Hepsi Amerikan mantalitesi. İnsanların bunun farkında olması lazım. Bir gariplik olduğu için söylemiyorum ama bunun bilinmesi lazım.

Siz, ABD’de yaşadığınız için uzun yıllardır, İstanbul’a -bir İstanbullu ile kıyaslayınca- daha dışarıdan bir bakışla yaklaşabiliyorsunuzdur.

Sonuçta burada doğdum, büyüdüm. 20’lerimde gittim buradan ama sık sık geliyorum, ailem burada. Olup biteni takip ediyorum. Dolayısıyla çok dışarıda değilim ama yine dışarıdayım... Çünkü ben burada yaşamıyorum ve de benim 25 yıldır ABD’de olmamın vermiş olduğu bir şekillenme var kafamda. Yarım kadar buradaydım, diğer yarımda ben oradaydım. Burası beni oluşturdu ama bir o kadar da orası oluşturdu. 

İSTANBULLU’NUN HİKAYESİ

Yani İstanbul’a hem içeriden hem dışarıdan bakabiliyorsunuz.

Bakabiliyorum aslında ama işte o ben-sen olayını yapmak istemiyorum. Kişilerin katılımcı olarak katılması ve kendi içeriklerini kendileri gözlemleyerek üretmesi ben sen ayrımını ortadan kaldıran bir şey. Şöyle işliyor; ana temayı, temel bazı noktaları-soruları kişilere paylaşıyorum. ‘İstanbul’un en yaşanılır ve en yaşanılmaz halleri nelerdir, avantajları ve dezavantajları nelerdir, neden oturduğunuz yeri seçtiniz,kentsel dönüşüm sizi etkiliyor mu?’ gibi… Onlar da bana akıllı telefonlarıyla içerik üretiyorlar, kendi yaşantılarıyla ilgili. 

10 kişiyi bulup da onlarla mülakat yapıp, onların ortamlarını çekip, teşekkür ederim ben gidip belgeselimi yapıyorum demek çok kolay olurdu ki bunu 2-3 ayda yapardım. Ama bunu yapmak istemedim. İstanbullunun kendisinin yarattığı bir şey olsun istedim. Ben sadece kurgusunu, kreatörlüğünü yapmak istedim

Kentliler kendi sözünü söylüyor yani.

Evet, inanların hikayelerinin anlatılması gerekli. Kentsel dönüşüm aslında insanlar için yapılıyor ama insanlar hiç dinlenmeden yapılıyor. 

O halde kent yöneticileri de izlemeli mi?

Tabii ki. Bu çalışmayı; görsel, otantik ve mütevazı bir kamuoyu anketi gibi görmelerini isterim. Anket değil bu bir sanat projesi ama içinde veriler de var tabi. Sadece yöneticilerin değil, İstanbul’u anlamak isteyen herkes izlemeli. Bakırköy’deki Ahmet’in ve Kadıköy’de ki Ayşe’nin hayatını, farklılıkları, benzerlikleri aynı platformda görebileceksiniz. 

Peki üniversitenize sunacak mısınız bu projeyi?

Tabii. Belgesel festivallerine de katılmak istiyorum. Ayrıca bu projeyi sadece İstanbul’a ya da Türkiye’ye yönelik yapmak istemiyorum. Elbette ki hedef kitle içinde bu ülke insanı  var ama bu enternasyonel bir şeye gitsin istiyorum. Çünkü İstanbul’un herkes için bir çekiciliği var. Hiçbir şey bilmese bile Türkiye hakkında, İstanbul’u duymuş başka ülkelerdeki insanlar. Yani bir ilgisi var ama bir o kadar da bilinmeyeni de var. O bilinmeyenlere biraz ışık tutmak istedim.


ARŞİV