İstanbul’un ilk deniz feneri: “Bağçe-i Fener”

Dünya Deniz Feneri Günü’nde Kadıköy’ün Fenerbahçe semtine adını veren Fenerbahçe Feneri’nin hikâyesinin peşine düştük

07 Ağustos 2019 - 10:09

Dilara ÇETİN

Birleşik Devletler Kongresi, 7 Ağustos 1789’da  “Deniz feneri ve kamu iskelelerinin kurulması ve desteklenmesi” için bir yasayı onayladı. İki yüz yıl sonra Kongre, 7 Ağustos’u Ulusal Deniz Feneri Günü olarak belirledi. O günden sonra da tüm dünyada Deniz Feneri Günü olarak kutlanmaya başladı. 

Okyanusların, denizlerin ve göllerin kadim dostu olan deniz fenerleri, yüzyıllar boyunca bulundukları kara parçasından kaptanlara ve deniz taşıtlarına kılavuz oldu. İstanbul Boğazı’nda da çoğalan gemi geçişlerinde kaza riskindeki artış sebebiyle fenerler inşa edilmeye başlanmış ve bu güne kadar irili ufaklı çok sayıda ve türde fener inşa edilmiş. Birçok kişi tarafından fenerlerin görevlerinin sadece ışık vermek olduğu düşünülse de, aslında birden fazla görevi yerine getiriyorlar: Denizciler için gerekli olan hava raporu, sis işareti yayma, işaret istasyonluğu yapma, bazı fenerlere mahsus özel yansıtma sistemleriyle kayalığa, sığlığa dikkat çekme, olası bir deniz kazasında bunu en kısa zamanda kıyı emniyetine bildirme, kazazedeleri barındırma gibi görevler de üstleniyorlar. Günümüzde artık birer tarihi eser olma yoluna giren deniz fenerleri, ziyaretçilerin de ilgisini çekiyor.

İLK DENİZ FENERİ KADIKÖY’DE

Fenerbahçe Burnu’nda yer alan ve bulunduğu semte adını veren Fenerbahçe Feneri, İstanbul’un ilk deniz feneri olma özelliğini taşıyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mart 1562 tarihli Üsküdar Kadısına verdiği fermanı ile bu fenerin inşa edildiği biliniyor. Bu ferman, Topkapı Sarayı arşivinde halen muhafaza edilmekte. Fenerin bir parçası olan Süs Düdük Binası ise 1932 yılında yaptırılmış.

Geçmişten günümüze 400 yıllık bir tarihe sahip olan fenerin ışığı 15 deniz mili uzağa ulaşabiliyor. Osmanlı Devleti’nin 1570 yılına ait kaynaklarında  “Bağçe-i Fener” adıyla anılan Fenerbahçe Feneri’nden, 1695 yılında vefat eden Kömürciyan’ın “İstanbul Tarihi” isimli kitabında ve 1752 yılında vefat eden Hüseyin Ayvansarayî’nin “Hadîkatü’l-Cevâmi” isimli eserinde de bahsediliyor.

TARİHTE PEK ÇOK OLAYA SAHNE OLDU

İdamlara, hapislere, sürgünlere ve savaşlara tanıklık eden Fenerbahçe Feneri’nin, insanı şaşkınlığa uğratan pek çok ilginç hikâyesi var.  Bu hikâyelerin en ilginci ise hiç şüphesiz İngiliz işgali sırasında, kuleye çıkmaya yeltenen İngiliz askerlerinin karşısına çıkan Fenerci Mediha Hanım ve kızlarının, askerleri sopalarla kovalaması olsa gerek. Bir diğer ilginç hikâyeye göre de, fenerin kristali, II. Dünya Savaşı sırasında bir perdeyle karartılmış ve bu nedenle birçok gemi yönünü şaşırarak zor anlar yaşamış.

Ayrıca, 1707’de III. Ahmed’in kubbe veziri olan Seyyid Firarî Hasan Paşa’nın Fenerbahçe Feneri’nde boğdurulup denize atıldığı ve devlet görevindeki bazı kişilerin de buraya sürgüne gönderilip burada kısa bir süre tutuklu olarak kaldıklarından bahsedilir.

Günümüze kadar gelen bu tarihi fener ve gardiyan binası, ulusal miras olarak Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünce koruma altında bulunuyor.


ARŞİV