Her geçen gün yeşil alanlarının azaldığı ve betonlaşmanın arttığı İstanbul’da, şehrin sahip olduğu doğal güzelliklerin farkına varamıyoruz. Oysa ormanları yok edilen, yeşil alanları imara açılan İstanbul’da 2 bin 512 bitki çeşidi yer alıyor. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği bölümünde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Ünal Akkemik 5 yıl boyunca titiz bir çalışma ile hazırladığı kitabı “İstanbul’un Doğal Bitkileri” adlı kitabında 2 bin 512 bitki türünün 982’sini belgeledi. Aynı zamanda Kadıköy’deki Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi Başkanı olan Akkemik’le kitabı hakkında söyleştik. Akkemik, yapılaşma ile birlikte bazı bitki türlerinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylüyor.
YENİ BİR TÜR BULDU
Kitabı hazırlama fikri nasıl oluştu, ne kadar sürede kitabı tamamladınız?
Anabilim dalımızda “Otsu Bitkiler Sistematiği” adlı bir doktora dersi kapsamında bir not hazırlarken, sivil toplum faaliyetlerimde insanların bitkileri pek tanımadıklarını gördüm. Fotoğraf arşivim de 900’leri geçince ders notu hazırlamak yerine topluma hizmet edecek bir kitap yazmanın daha doğru olduğunu düşündüm ve sonrasında bu kitap ortaya çıktı. Kitap yaklaşık 5 yıl sürdü. Arazi çalışmaları, yazımı, düzeltmeleri ve en önemli kısımlarından basım süreci de buna dâhil.
Araştırma sürecinde ilginç ya da bilinmeyen sonuçlarla karşılaştınız mı?
Süreçte bir tane bilinmeyen bir türle karşılaştım ve onu da Türkiye ve İstanbul florasına yeni bir kayıt olarak ekledim. Bitkinin bilimsel adı “Barbarea Bracteosa”. Aslında Balkanlar’da olan ama Türkiye’de hiç bilinmeyen ve kaydı olmayan bir bitkiydi. Böylece floramıza yeni bir tür daha eklenmiş oldu. Diğer yandan, bazı bitkilerin de doğada kendiliğinden ortaya çıktığını gördüm. Bitki aslında kültür ama kültür ortamlarından tohumları yayılarak doğada kendiliğinden tohumla çoğalıyor ve zaman içerisinde kendi popülâsyonunu oluşturmaya başlıyor. Bu türden de bitkiler gördüm.
“BAZI TÜRLER YOK OLMA TEHLİKESİNDE”
İstanbul giderek yapılaşmaya açılıyor. Bu yapılaşma dalgasının bitki türlerinin devamı için olumsuz sonuçları neler?
Bitki türlerinin devamlılığı açısından etkisi elbette var. Örneğin “Sultan Pelemiri” gibi çok dar yayılışlı, nadir-endemik türlerin geleceği tümüyle tehlikeye girerken, bazılarının da İstanbul’daki yayılış alanları giderek çok daha daralıyor. Kilyos Peygamber Çiçeği, Kum Zambağı, bazı karahindiba türleri, özellikle çiğdemler tehlike altında. Kimisi kumullarda ve bu nedenle çok yoğun insan baskısı altında. Bazıları da sadece doğal nemli alanlarda yetişebiliyor. Doğal alanlar dönüştü yaşam alanları daralıyor ve İstanbul’daki yayılış alanları giderek azalıyor. Buna karşın özellikle rekabet gücü yüksek olan bitkiler de kent içinde daha fazla yayılış alanına sahip oluyor.
İstanbul’daki bütün bitki türleri kitabınızda mevcut mu?
Bu mümkün olmadı. Zaten bir kitaba da sığmazdı. İstanbul’da yaklaşık literatür bilgilerine göre 2 bin 512 bitki çeşidi var. Bunların da yaklaşık 2 bin 200’ü tür düzeyinde. Tür bir de temel birimdir. Örneğin karaçam, kızılçam, fıstık çamının her biri bir türdür. Primadal, Karaçam, Ebe Karaçamı, büyük kozalaklı karaçam birer çeşittir. Ben bu kitapta türü esas aldım ve ulaşabildiğim 982 türe kitapta yer verdim.
Nasıl bir yöntem izlediniz kitabı hazırlarken?
Bu konu biraz tartışmalı. Bizlerin bilimsel olarak ayırdığı birçok bitki morfolojik olarak o kadar benziyor ki, halkın bunları ayırması pek olanaklı değil. Örneğin 3-4 mm boyundaki kuru meyveler kimi türde düz, kimisinde çizgili, kimisinin ucunda 1-2 mm boyunda tüy var, kimisinde bu tüyler 3-4 mm. Bunlar için mikroskobik inceleme gerekiyor. O nedenle kitapta bu türden detaylar bazı türlerde detaylı bir şekilde verildi ve bazıları da kitapta yer almadı.
"Yonca, Kadıköy'de görülen bu bitki türü nisan-haziran aylarında çiçekleniyor."
“BİTKİLERİ TANIMIYORUZ”
Bu şehrin sakinleri olarak İstanbul’daki bitki türlerini ne kadar tanıyoruz. Sizce bu konuda yeterli miyiz?
Bu konuda açık bir şekilde diyebilirim ki bitkileri tanımıyoruz. Örneğin her iğne yapraklı ağaca “çam” diyoruz. Ladin, göknar, sedir, ardıç gibi değişik iğne yapraklı ağaçlara sadece çam deyip geçiyoruz. Otsu bitkileri zaten tanımıyoruz. Sadece yemeklik olarak kullandığımızda ya da çay, ilaç gibi başka amaçlarla kullandığımızda tanıyoruz. Örneğin kekiği, ada çayını, ebegümecini biliyoruz ama doğadaki otsu bitkilerin büyük bir bölümüne sadece ot diyoruz. O nedenle ÇEKÜL tarafından yayımlanan bu kitap, bu bağlamda önemli bir basamak olacaktır. Çevremizdeki doğal odunsu ve otsu bitkileri tanıma fırsatı verecek ve farkındalık yaratacak.
"İstanbul Nezandesi"
İstanbul’daki orman arazileri son dönemde en çok tartışılan konulardan biri. Sizden de dinleyelim. Ormanların son durumu nedir?
İstanbul’da 270 bin hektar orman vardı, son 30 yılda artan nüfus, yapılaşma ve özellikle mega projelerle 240 bine düştü. Ama esas olarak ormanlar içerden de yavaş yavaş çöküyor. Aşırı insan baskısı var. Piknik alanlarında aşırı çiğneme etkisi var. Piknik alanlarında yoğun bir mangal ve özellikle arabaları ağaçların dibine kadar getirme alışkanlığı var.
Önerim, tarihsel ve kültürel miras değeri olan su bentlerinin bulunduğu Belgrad Ormanı’nın bir miras değeri olarak, Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki gibi korunmasıdır. Çevresinde piknik olacak birçok yer var, buralar düzenlenebilir. İstanbul halkı ormanlara, pikniğe mutlaka gidecek, en doğal hakları ama en azından bir çekirdek zon halinde Avrupa (Belgrad Ormanı) ve Anadolu yakasında (Polonezköy ve çevresinde) birer orman parçasının mutlaka doğal haliyle korunması gereklidir düşüncesindeyim.
"Kilyos Düğmesi"
Bu kitaptan kimler faydalanabilir, hedef kitleniz var mı?
Botanik ve biyoloji ile ilgili tüm akademisyenler, öğrenciler, İstanbul ve çevresindeki tüm belediyelerin park ve bahçeler müdürlükleri kitaptan faydalanabilir. Ayrıca tüm peyzaj mimarları, orman mühendisleri ve doğayla ilgili tüm sivil toplum kuruluşları ile gönüllüleri de kitabın birçok noktasından yararlanabilir.