‘’Kadıköy direniyor’’

Kadıköylü sosyolog Doç. Dr. Cenk Özbay, ‘’Kadıköy tüm olanlara, Türkiye’deki havaya ve devasa İstanbul’a direniyor ve biz de onun içinde yaşayarak o direnişin güzelliğine katılıyoruz’’ dedi.

27 Haziran 2018 - 12:50

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Kültürel Çalışmalar Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cenk Özbay, kent sosyolojisi, özelde de İstanbul ve hareketlilikler-ulaşım alanında çalışan bir akademisyen. Aynı zamanda 25 yıllık Kadıköy sakini olan Özbay ile İstanbul’un dönüşümü özelinde Kadıköy’ü konuştuk.

Ayfer Bartu Candan ile yazdığınız "Yeni İstanbul Çalışmaları Sınırlar Mücadeleler Açılımlar" kitabının ismine atıfla şunu sormak isterim;  ‘Yeni’ İstanbul nasıl bir yer? ‘Eski’ İstanbul ile fark/benzerlikleri neler mesela?

Ayfer ile beraber o kitabı hazırlarken, “Yeni” İstanbul lafından iki kastımız vardı: Birincisi, İstanbul’da yaşananların, tanık olduğumuz değişimin ve genişlemenin daha önceki tecrübelerimizle karşılaştırılamayacak şekilde büyük ölçekli olduğunu belirtmekti. Nüfus, kent mekanı, ekonomi, ulaşım, çevresel etkiler, kentsel ayrışma ve benzeri açılardan İstanbul bir kentsel felaket niteliğinde ve bu elbette “yeni” bir şey. Bir diğer amacımız, İstanbul’u bu haliyle araştıran, eski paradigmalara (örneğin “köyden kente göç” ya da “gecekondulaşma”) bağlı kalmadan yeni sorular ve yeni yöntemler üreten araştırmacıları bir araya getirmekti. Kitabın özellikle bu konuda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. 

KADIKÖY’DE ÇOK BOYUTLU DEĞİŞİM

 İstanbul genelinde konuşacak çok şey var sizinle lakin Kadıköy’ün gazetesi olarak konuyu yerelde tutmaktan yanayım. Buradan hareketle şunu sormak isterim; pek çok yer gibi elbette Kadıköy de değişiyor. Ama nasıl? Ne yönde? Genel gözlemleriniz neler?

İstanbul’un geri kalanında olduğu gibi Kadıköy’de çok boyutlu ve farklı şekillerde tezahür eden bir değişim içinde. Bir yanda Yeldeğirmeni gibi klasik mutenalaşma tanımlarına daha benzer örnekler var. Yani konut stoğunun ve inşa edilmiş çevrenin çok da değişmemesine rağmen, yaşayanların ve o mahallenin kullanım biçimlerinin, verdiği hissin ve ona atfedilen anlamların değişmesi. Öte yanda Fikirtepe gibi tümden yıkılan, eskisinden hiç bir şey kalmadan orayla alakası olmayan agresif bir yapılaşmanın dayatıldığı, o mekanı ve etrafını ezdiği ibretlik bir örnek var.

 Türkiye’de insanların “kentsel dönüşüm” dendiğinde hemen anladığı şey olan apartman yenilenmesi var. Bunun da en bariz örneği elbette Bağdat Caddesi etrafındaki mahalleler. Bu üç en görünür değişim izleğinin yanında, Hasanpaşa’daki sessiz dönüşüm ya da Kadıköy çarşısının, Mühürdar’ın, Moda’nın farklı bir ekonomi-kültüre evrilmesi de var.

Acaba bu değişim son zamanlarda (özellikle kentsel dönüşümle birlikte) çok hızlandı da, biz de o nedenle mi fark eder olduk? Malum hem günlük sohbetlerde, hem akademik düzeyde, hem haberlerde bu konu sıkça gündeme gelir oldu.

 Kadıköy örneğinde konuşursak, bunu fark etmemenin mümkün olabileceğini pek sanmıyorum açıkçası. Belki herkes Bakanlar Kurulu’nun Fikirtepe’deki inşaat projeleri için özel kanun hazırladığını, bunun o derecede önemsendiğini bilmiyordur ama etraflarında pek çok şeyin oldukça radikal biçimde değişmekte olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur diye düşünüyorum.

Kadıköy için kullanılagelmiş bir tabir vardır, bilirsiniz; ‘İstanbul’un yatakhanesi…’  Kadıköy bu durumdan, kentin en önemli eğlence/sanat mekanlarından birine nasıl evrildi?

Yatakhane tabiri, ekonominin, sanayinin, ticaretin, üniversitelerin Avrupa yakasında yoğunlaşırken, Anadolu yakasında konuttan başka pek bir şey olmamasını ima ederdi. Kültür ya da sanat faaliyetlerinin bu denklemde önemli bir faktör olduğunu düşünmüyorum, ki hem kültürel hem de sanatsal üretim ve tüketimde Kadıköy ve özellikle de Anadolu yakasının geneli hala bir yatakhane görünümünde. Kadıköy’de açılan bazı tiyatrolar, galeriler ya da aslında epeydir açık olan Süreyya Operası bu denklemi tersine çevirecek güçte değil. Kaldı ki Kadıköy son yirmi yılda çok sayıda sinemasını ve kitapçısını da kaybetti; kalanlar da çok zor ayakta duruyor. İstanbul Modern gibi müzeye, Zorlu gibi bir performans merkezine, SALT ya da Aksanat gibi çok işlevli kurumlara, Babylon gibi kulüplere ise hiç sahip olmadı, bugün de değil.

Gazetemizde çıkan bir haberde Doç. Dr. M.Rıfat Akbulut, ‘’Kadıköy hep, İstanbul’un sonsuz koşuşturması, doymaz hırslarının karşısında incelikli keyiflerle bezenmiş adeta edebi bir bahar beldesi oldu’’ demişti. Bir Kadıköylü olarak, şahsen benim çok hoşuma gitti bu zarif cümle. Sizde uyandırdığı hissiyatı sormak isterim…

Bunu söyleyen birisini Bağdat Caddesi’nde müteahhitlerle yapılan kat müzakerelerine, metrekare pazarlıklarına yakından bakmaya davet ediyorum. Son 20 yılda Türkiye’nin her santimetrekaresi neoliberalleşti; her insan da bundan payını aldı. Kadıköy hırstan uzak demek, bu zamandan kopuk bir güzelleme denemesi bence. Koşuşturma her yerde, bakmamayı görmemeyi seçmek, bir tercih. Sonuçta Adapazarı’nın bir köyünden değil, 20 milyonluk bir metropolün en fazla kentleşmiş, en yoğun ilçelerinden birinden bahsediyoruz. 

‘’KADIKÖY’ÜN NÜFUSU ARTACAK’’

Kadıköy’e göç var. Bunu biliyoruz. Fakat resmi rakamlara sahip değilim. Sizde var mı istatistiki bilgi?

Kadıköy’e de göç var, Kadıköy’den de. İstanbul’un istisnasız tüm ilçeleri için de bu tarz bir nüfus hareketliliğinden söz edebiliriz. Buna net bir rakam vermek imkansız, çünkü az önce açıkladığım gibi Kadıköy’ün farklı yerleri farklı biçimlerde bir dönüşüm içinde, bunların en azından büyük kısmının tamamlanması lazım. Ama orta vadede Kadıköy’ün nüfusunun artacağı bir gerçek çünkü çok sayıda yeni daire yapılıyor. Daha çok ev, daha çok insan ve daha çok otomobil demektir.

‘Körler ülkesi’ neden ve nasıl popülerleşti? Biraz daha detaya inecek olursak, Kadıköy’ün her semti bu değişimden payını aldı mı? Benim gözlemime göre en yoğun-hızlı-gözle görünür değişim yaşayan yerler Yeldeğirmeni, Moda, Bağdat Caddesi, belki biraz Hasanpaşa… Sizin tespitleriniz neler?

Kimin nezdinde popülerleştiğini sorgulamak gerekir. Ne Kadıköy çarşısı ne de Bağdat Caddesi hiç bir zaman boş, terk edilmiş yerler değildi. Buralar en azından son 50 yılda hep popüler, yoğun yerler oldular. Anadolu yakasında özellikle son 20-25 yılda oluşan büyük nüfuslara sahip ilçeler var, örneğin Ataşehir, Çekmeköy, Ümraniye, Sancaktepe gibi. Buralar yaşam kalitesinin çok düşük olduğu, farklı yapılardaki konutlardan ve alışveriş merkezlerinden başka oralarda oturanlara hiç bir şey sunamayan, kabaca sıkıcı yerler. Bu ilçelere özgü bir hava, güzellik, onlara mahsus bir değerden bahsedemezsiniz.

Az önce sorduğunuz gibi buralar aslında yatakhaneler; kimisi daha orta sınıf, kimisi işçi sınıfı, kimisi daha çok para kazananlar için. Ama toplumsal ve kültürel hayat anlamında aynı kuruluktalar. Kadıköy bir şekilde “daha popüler” hale geldiyse bu ilçelerin nüfusu şişerken insanlara yapacak hiç bir şey önerememeleri, kimsenin zamanını geçirecek bir şey bulamaması ve Kadıköy’e gelmesindendir. Ümraniye’nin gezilecek bir bulvarı, Ataşehir’in nefes alınacak bir kent parkı olsa, başka bir durum olurdu.

İstanbul’un ilk apartmanlarının yapıldığı Yeldeğirmeni, orta halli bir semt iken şimdi yabancı öğrencileri, sanatçıları/sanat atölyeleri ve yeni nesil kahvecileriyle Kadıköy’ün en hip bölgesi oldu. Yeldeğirmeni özelinde tespitleriniz neler?

2010’larda yaşanan bu dönüşümün nereye gideceğini söylemek zor çünkü Yeldeğirmeni’nin konut stoku eski, güvensiz ve çok kalitesiz. Mevcut kiracı sirkülasyonu ve kafelere gelip-giden kalabalık semt ekonomisini bir yere kadar taşır ancak bir müddet sonra hem Yeldeğirmeni’ne gitme fikri, hem de çoğunluğu mütevazi olan kafeler ve dükkanların çekiciliği eskir.

Bir röportajınızda ‘’genç, eğitimli, kentli ve laik insanlar Kadıköy’e kaydı’’ demişsiniz.  Yıllardır burada gazetecilik yapan bir Kadıköylü olarak, bu tespitinizin sadece ‘genç’ kısmına katılabiliyorum, zira Kadıköy hep eğitimli, kentli ve laik kişilerin yeridir. Bu cümlenizi açar mısınız?

Beyoğlu’nun boşaltılmasına dair söylemiştim sanırım. Beyoğlu’nu, barları, kafeleri, sinemaları, tiyatroları, kültür-sanat kurumlarını ve kitapçıları yaşatan çoğunluğu üniversite öğrencisi ya da taze mezun (25-30) kitle Beyoğlu’ndan zor da kullanılarak uzaklaştırıldı. Bu dinamik, her sene değişen (çünkü birileri üniversiteye başlıyor ve birileri evlenip çoluk çocuk derdine düşüyor) kitle de Beşiktaş’a indi, bir nebze de Kadıköy’e yöneldi. Bir kısmı gelip yemek yemeye, içki içmeye, sahilde sosyalleşmeye, bir film izlemeye yöneldi, bir kısmı ise çok beğendi ev tuttu, taşındı. Laiklik burada farklı yaştaki ve sınıftaki insanları bağlayan gündelik hayat ideolojisi. Beyoğlu Belediyesi hep AKP’nin elindeydi ama bir nevi kendine özgü özgürlüğü, dokunulmazlığı vardı. Hatta İstanbul’un Olimpiyat başvurularında şahane gece hayatı var, masalar sabaha kadar dolu diye Asmalımescit fotoğrafları paylaşmışlardı. İktidarın Beyoğlu’nu laik ve çokkültürlü, hoşgörülü kimliğinden uzaklaştırma girişiminin bu bahsettiğim kitleyi CHP’li belediyelerce yönetilen yerlere itmesi, tesadüf değil yani.

‘’KADIKÖY HALA ‘KARŞI’ DEMEK’’

 ‘’Ancak unutmamak lazım ki, Kadıköy hala “karşı.” Popülerliğinin ve kalabalıklığının daha ziyade Anadolu Yakası kaynaklı olduğunu, Avrupa Yakası’nda oturanlar için belki eskisi kadar “uzak” ya da “gidilemez” bir yer olmasa da, Kadıköy’ün esas cansuyunun Boğaz’ın karşısından gelmediğini düşünüyorum’’ diyorsunuz yine bir açıklamanızda.

Evet hala “karşı” ve her zaman öyle de kalacak. Anadolu yakasının merkezi ve burası da Türkiye’nin ikinci büyük kenti Ankara’dan bile büyük bir yer. Ama kuşaklarca oluşmuş bir “karşıda olma” fikri var, üniversitelerin çoğu, oteller, iş merkezlerinin ciddi bir bolumu, daha fiyakalı alışveriş merkezleri, önemli lokantalar ve özellikle uluslararası ölçekteki kültürel etkinlikler de Avrupa yakasında. Üç köprü, Marmaray, tünel, vapur ve motorlara rağmen iki yakayı toplumsal psikolojik olarak bağlamak kolay değil.

     

 ‘’İstanbul dendiğinde kimsenin aklına Bahariye Caddesi gelmiyor. Çok kültürlülük, çeşitlilik, azınlık hikayeleri, modernlik hep Beyoğlu’nun tekelinde gibi ama hevesli sosyal tarihçiler ve kent geçmişine meraklı kesimler için içinde yaşadığımız dönemde verimli bir “Kadıköy’ü yeniden hatırlama” malzemesi üretebileceğini düşünüyorum’’ demişsiniz. Kadıköy daha çok incelenmeli mi diyorsunuz?

Hem gerekli, hem de zaten olacak diyorum. “İstanbul’da bir İstanbul var içeri” ve bir tanesi de Kadıköy’de. Hem çalıştığım üniversitede hem de diğerlerinde genç sosyal bilimci arkadaşlarımızın ya da anılara, hatıratlara, kayıp, unutulmuş romanlara bakanların bunların önemli bir kısminin yolunun Kadıköy’den geçtiğini fark ettiklerini görebiliyorum. Bu fazlasıyla hak edilmiş ilginin önümüzdeki yıllarda meyvesini vereceğini ve çok daha fazla sayıda, farklı bakış açılarından gerçekleştirilmiş, Kadıköy’ün dününe ve bugününe değinen çalışmalar göreceğimize eminim.

‘’FİKİRTEPE’DE DÖNÜŞÜM DEĞİL YIKIM VAR’’

 Kentsel dönüşümün Kadıköy’de Cadde ya da başka semtlerden farklı biçimde ilerlediği yer Fikirtepe. Burası özelinde görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Fikirtepe’deki bir kentsel dönüşüm değil keza ortada dönüşen bir şey yok. Bir inşaatçı adam Maslak’ta ormandaki ağaçları kesip bir site inşa ettiğinde ‘Maslak’ta dönüşüm yaşandı’ demiyorsak, Fikirtepe’de de diyemeyiz. Olan bir yıkımdır, tuzla buz etmedir. Ben romantik bir insan değilim, hayatımda da Fikirtepe’ye gitmemiştim yıkımlardan önce. Dolayısıyla ‘ne güzel bir yerdi, bahçeli evler vardı’ falan diyecek değilim. Elbette ki o sağlıksız, plansız, güvensiz konutlar ve barakalar yıkılmalıydı. Ama bundan sonra yapılması gereken, orada yaşayanlarla eşgüdüm içinde, belki çok az bir miktarda konut artışına izin vererek, açık alanlar bırakarak, Kadıköy’ün de oraya gitmesine imkan tanıyacak yerler de inşa ederek (mesela büyük bir gösteri merkezi) bir yeniden yapım süreci olmalıydı. Sıkışık bir alana inşa edilen 50 katlı gökdelenlerin ne orada yaşayanlara ne etrafına bir faydası olabilir, tek faydası inşaatçılara, müteahhitleredir. Ve bu da açık bir kent suçudur. Dünyanın neresinden bir kentçi, plancı ya da sosyolog getirseniz bu 50 katlı binalar buraya ihanettir der, tıpkı Selamiçeşme’deki Meteoroloji arazisine yapılanlar gibi. 

 Kadir Has Üniversitesi İstanbul Çalışmaları Merkezi Müdürü, Kadıköylü Prof. Dr. Murat Güvenç, ‘’Kadıköy, Türkiye şehirleşmesinin nasıl olmaması gerektiği konusunda bütün yaşanan şeylerin izlenebileceği bir müze, bir çeşit laboratuvardır. Şehircilik ve şehir müdahaleleri tarihi müzesi. Denenmedik şey kalmamıştır. Şu anda sonuna gelindi, yer de kalmadı. Marmaray, Kadıköy’de banliyö hattında uzatıldıktan sonra bugünkü Kadıköy’ü de tanıyamayacağız. Oradaki binaların belki yüzde 80’i yıkılıp yerine çok daha yüksek binalar yapılacak’’ demişti. Sizin önümüzdeki 5-10 yada daha ilerisi için öngörüleriniz nasıl Kadıköy için?

Murat Hoca çok değer verdiğim bir meslektaşım ancak bu konudaki öngörülerine katılmıyorum. Marmaray haklı, doğru, iyi ve faydalı bir proje, belki de o yüzden asla bitirilemiyor. Ben prensip olarak her yeni tren ve metro hattının desteklenmesini ve lastik tekerli araç kanallarının inşa edilmemesini hatta kapatılması gerektiğine inanan biriyim. Kadıköy’ü daha da bozacak, hatta aslında mahvedebilecek olan şey İstanbul’un yüz yıllık banliyö hatlarının eklemlenmesi değil, ‘5 katlı binamın yerine 50 katlısı yapılsa da 3 daire daha kazansam’ diyen miyop hırslara sahip Kadıköylülerdir. Bunun da önüne ancak çok iyi bir yönetişim, katılımcı planlama ve kente dair bilinç arttırma yöntemleri ile geçilebilir.

 Şuana dek size sorularımı akademisyen kimliğinize atıfla sordum. Bir Kadıköylü olarak, ‘sizin Kadıköy’ünüz’ nasıl bir yer? Sevdikleriniz/sevmedikleriniz neler?

Yaklaşık 25 yıldır burada yaşıyorum, Kadıköy’de büyüdüm. Arada Beşiktaş’ta ve Amerika’da da yaşadım ama geri döndüm hep. Ben her zaman 90’ların Kadıköy’ünü, halk plajı haline gelmemiş ve kalabalıklaşmamış sahil şeridini, inşaat dolu olmayan sakin Bağdat Caddesi’ni, izdiham olmayan Kadıköy çarşısını ve Moda’yı, özellikle de Bahariye ve Suadiye’deki sinemaları özlüyorum. Ve 38 yaşımda nasıl bu kadar nostaljik bir insana dönüştüğüme de ayrıca üzülüyorum ve hayıflanıyorum. Kentteki dönüşümlerin en doğrudan yansıması bu tarz hisler zaten. Burası caddelerden ve betondan bir kütle değil çünkü, burası anılarımızla, acılarımızla, keyiflenmelerimizle bize ait hale gelen, bizim de ona ait olduğumuz bir yer.

 Ama bu nostaljik efkârın ötesine geçersem, hala İstanbul’da en rahat yürünen, bisiklete binilen, sokakta bir şeyler yiyip içmenin rahat ve güzel olduğu yer olduğunu düşünüyorum, bu aslında sessiz ama asla önemsiz olmayan bir direniş biçimi. Kadıköy tüm olanlara, Türkiye’deki havaya ve devasa İstanbul’a direniyor ve biz de onun içinde yaşayarak, var olarak o direnişin güzelliğine katılıyoruz.   


ARŞİV