Kadıköy, duvarlarda konuşuyor!

İstanbul'un, Kadıköy dahil 5 farklı semtindeki duvar yazılarını inceleyen Elif Tufan Türkoğlu, “Duvar yazıları sistemin yanlışlarını düzeltemez ancak alt kültürlerin sesini var kılabilir” diyor

22 Haziran 2020 - 15:03

“Ulan yalnızım duymuyon mu?, Mahallece Aşka İnanmıyoz, Laik bir yaşam, Herşey Feminizm İçin Sevgilim, Zulme Karşı Tekbir Yumruk...”

Duvarlara yazılamak... Binlerce yıl öncesinde bile, ilk insanlar hayatlarını mağara duvarlarına kazımıştı. Dünyevi meseleler ve ontolojik konular hep duvarlarda varoldu. Milenyum çağındayız, durum benzer. Yukarıda örneklerini gördüğünüz duvar yazıları İstanbul sokaklarından. Yine bir duvar yazısından alıntıyla devam edelim; 'Bu dünyada ben de varım' diyor birisi, kendini ifade etmek istiyor.

Peki ya duvar yazıları bize ne anlatıyor? Elif Tufan Türkoğlu'na soralım. Önce onu tanıyalım, sonra neden bu röportaja konuk aldığımızı açıklayalım. Türkoğlu, İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü mezunu. 5 yıl kadar bir kurumda Fransızca öğretmenliği yaptı. Meslek hayatı sürerken 2016'da yine İÜ'de, bu sefer İstanbul Araştırmaları Bölümü'nde yüksek lisansa başladı. Tez yazım süreciyle birlikte Londra'ya yerleşti. Yaklaşık 3 yıldır orada yaşıyor.

Elif Tufan Türkoğlu'nun İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul Araştırmaları Anabilim Dalı'ndaki yüksek lisans tezinin adı “İstanbul’un Duvar Yazıları: Sosyolojik Bir Çözümleme ¨Eyüp, Okmeydanı, Tophane, Cihangir, Kadıköy örneği”

Türkoğlu, bu çalışması için 2015-2016 yılları arasında 5 semti sokak sokak gezdi, duvar yazılarının fotoğraflarını çekti. Amacı altkültürlerin ifade biçimlerini araştırmaktı. Tezini tamamladıktan sonra Londra'da tasarımcı olarak çalışmaya başlayan Türkoğlu ile İstanbul'un ve bilhassa Kadıköy'ün duvar yazıları kültürünü konuştuk.

  • Neden İstanbul'un duvar yazılarını tez konusu olarak seçtiniz?

Bu çalışmayı başlatmamdaki en önemli etken fotoğrafa duyduğum ilgiydi.  Etrafımdaki herşeyi bir kameraya kaydediyor ve bu fotoğraflardaki şeyler üzerinden ilişkiler kurmayı, bu şeyleri kamera aracılığıyla tanımlamayı seviyordum. Bazen görmek için başka bir göz daha gerekir. Fotoğraf buna aracı oluyordu. Duvarsa ilişki kurduğum bu nesnelerden biriydi. İstanbul'da sokak sokak geziyor ve aslında farkında olmadan bir sürü duvarla eve dönüyordum kameramda. Bir duvarın fotoğraflanması için üzerinde bir şeyler yazıyor olması da gerekmiyordu üstelik. Çatlak bir duvar, kirli bir duvar, boyası yeni bitmiş bir duvar, sıvası düşmüş bir duvar bir şeyler anlatıyordu bana. Yani duvarlarla konuşmaya başladığımda ve onlar birer nesne olmayı bıraktıklarında bir şeyler değişmişti hayatımda. Sonra kelimeler yerleşti bu duvarlara birer birer. Artık bir konuşmacı değil dinleyiciydim. İstanbul'un öyle derin bir hafızası var ki bu anlamda... Üzerine sinmiş sayısızca hikaye...

“FARKLI HİKAYELERİN İSTANBUL'LARI”

  • Semtleri seçmedeki kriterleriniz nelerdi?

İstanbul, semtleri üzerinden farklı okumalar yapabileceğimiz fakat asla bir tanıma sığdıramayacağımız ender şehirlerden biri. Ne kadar sakini varsa o kadar İstanbul var işte. Bu yüzden hepimizin kazanç ve kayıplarımızla, gözyaşı ve hayal kırıklıklarımızla, sevinç ve acılarımızla eklemleyip tanımladığımız sayısızca İstanbul var. Farklı hikayelerin İstanbul'ları...

Eyüp'ü seçmezsem olmazdı. Burada doğup büyümem çalışmam açısından küçük bir etken fakat burayı tanıyordum. Sosyal ve siyasi yapılaşması diğer birkaç semte benzese de farklıydı. Aslında biraz da her İstanbullu'nun Eyüp'le ilgili klişe bir tanımı olduğu için... Ben bunu kırmak istiyordum. Tophane Cihangir'in altında bambaşka bir alemdi. Kabuğu sert bir yer. Tophane'yi neden seçtiysem Cihangir'i de o zıtlıktan beslenmek adına çalışmamda olmasını istiyordum. Cihangir ise bambaşka bir ifade biçimini kucaklıyordu  kendini var etmeye çalışmış bir sınıfın evlatlarının elinde sanat ve benzeri öğelerle dönüşmüş bir mekan. Tıpkı bir duvar yazısında dediği gibi "Parke giyen Bir Neslin Parka Giden Çocuklarıyız". Okmeydanı'nı seçmemin nedeni Eyüp üzerine olduğu gibi insanların burayla ilgili "girilmez alan"  algısını kırmak ve buradaki hayata tutunma şeklini göstermek idi. Okmeydanı ne kadar girilmez alan ise bir İstanbullu için "ki aslında bu çok yanlış".  Kadıköy de o kadar ‘kurtarılmış ve iktidarın dilinden sıkılmış bir güruh için bu şehirde yaşanılacak ender yerlerden biri’ydi. Bu mekanlar birbirine öyle zıt fakat bir anlamda da yakın ki, belki de İstanbul'u İstanbul yapan da budur diyebiliriz.

3 YIL, 20 SEMT, 3000 FOTOĞRAF

  • Oldukça emek ve fiziksel efor isteyen bir araştırma yapmışsınız. Hangi tarihler arasında, kaç ilçede, kaç sokak gezip kaç fotoğraf çektiniz?

Sayı olarak saptamak çok zor. Ancak 2013 yılından beri İstanbul'un 20'ye yakın semtinde duvar yazısı çektim. 2016 yılında bu konuyu çalışmak üzere alana başvurduğumda semt seçimlerim çoktan oluşmuştu. Ancak ben semtler arasındaki benzerlik ve farklılıkları duvar yazıları aracılığıyla tasnif etmeye yöneldiğim için bu semtlere bir sınırlama getirmek zorundaydım. Artık bir 'flaneuse' (büyük şehirlerde sürekli yürüyerek hareket eden ve o şehirlerin sosyal yapı ve dinamiklerini gözlemleyen, kaydeden, yorumlayan kadın gezgin, erkek hali 'flaneur) gibi kaydetmeye başlamıştım. Bir duvar yazısı fotoğrafladıysam onun ait olduğu sokağın ismini ajandama kaydediyor ve ilerliyordum. Zamanla duvar yazılarının bir arşivi oluştu elimde. 3000'e yakın duvar yazısı fotoğrafı biriktirdiğimi söyleyebilirim.

  • Bu semtlerin duvarlarındaki yazıları özetleseniz; ne gibi benzerlik-farklılıklar var?

Her semtin duvarında öfke, aşk, nefret, dışlanmışlık, unutulmuşluk, hayal kırıklığı, umut, direniş, kavga, sanat ve en önemlisi kabul edilmeyi bekleyiş var. Her biri farklı miktarlarda serpiştirilmiş. Okmeydanı'nda öyle derin bir kavga var ki, içine 'aşk ya da sevgi' hiç katılmamış, belki de çok az... Salt slogan ve hak arayışı okuyoruz o sokakların duvarlarında. Sanki sevgiliye yazılacak bir söz etseler, peşinde oldukları davaya ihanet edecekler. Eyüp'te ise buram buram arabesk kokuyor. Bir köşede yıllarca sevgili bekleyenler var tıpkı Tophane'de olduğu gibi. Cihangir'de mizahı bir hayata tutunma öğesi yapmış sanatsal eğilimleri yüksek bir kitle var. Kadıköy iletişime daha açık ve yine Cihangir'de olduğu gibi mizahla hayat bulanların mekanı. Bir duvar yazısının hemen yanında "yok o öyle olmaz kardeşim" yazısını bulabilirsiniz. ifade biçimleri daha çarpıcı ve eleştirel.

  • Yanıtı zor ve derin bir soru olacak galiba ama; bir kişi neden bir duvara bişi yazma ihtiyacı hisseder?

Kesinlikle çok zor… 40 bin yıl önce insanın mağaralara yaptığı duvar resimlerinden yola çıkarsak;  insan var olduğunu göstermek istiyor hayatta. Ben bu sorunun cevabını Cihangir’deki bir duvarda okudum; “bu dünyada ben de varım”.

Ama neden duvar? Bugün kendimizi ifade edebileceğimiz bunca mecra varken... Bu mecraların duvarları varken...  Sanırım hiç biri size belki birazdan ensenizde bitecek bir polisin korkusunu yaşatamaz ya da hiç biri sizi bir duvar kadar iyi dinleyemez. Dolayısıyla duvarlar bir şehri ya da sosyolojik bir anlamda toplumu ve yapıyı çıplak bir şekilde gösteren mekanlardır.

  • Bu tez ile akademik dünyaya/topluma ne demek istediniz? Yani tezinizin sözü nedir?

Bu çalışmayı yaparken amacım altkültürlerin ifade biçimlerini araştırmaktı. Sonrasında öylesine bir yere evrildi ki hayata dair neredeyse bütün olguları onlar üzerinden okumaya başladım. Üstelik hiç bir beğenilme kaygısı gütmeyen, o duvarın önünde bilincinin en saf haliyle bulunan binlerce yazı okudum. Hayat kimi zaman çok zor, gülünç ya da öylesine bir yerdi. (‘Hayat bir şarkıyı yanlış söyleyip, sesinin kötü olmasıdır’-Halıcıoğlu)

Ama duvar yazılarından daha büyük bi gerçek var ki o da hayatımızda her gün başka başka duvarlar inşa edenler. Her gün yeni yeni başa çıkılamaz, kilometrelerce uzunlukta ve yükseklikte duvarlar... İşte belki bu yüzden duvar yazıları var. Ben, ‘o duvarların olmadığı bir bahçeye çıksak ve kimsenin kimlik göstermeden, kabul edilmeyi beklemeden en saf haliyle oturup dinlendiği bir ağacın gölgesi olsa.’ derim.

KADIKÖY DUVARLARI NE DİYOR?

  • Biraz genel sordum, şimdi yerel gazete olarak Kadıköy'e yoğunlaşacağım. Kadıköylüsünüz sanırım?

Kadıköylü değilim. Eyüp'te doğdum, büyüdüm ancak Kadıköy'de çok vakit geçirdim. Yakın arkadaşımla vapurla karşıya geçip sokaklarına dalıp esnaf sesleri eşliğinde kaybolmak! Ahh ne güzel Kadıköy :)

  • "..vakit geçirdiğim, dilini anlamaya çalıştığım, mekânın nabız atışlarını duyduğum ve anılar biriktirdiğim Kadıköy kendini duvarlarından anlatmayı bekliyordu" demişsiniz. Bu şairane ve hoş cümlenizden Kadıköy'le derin bir bağınız var olmalı…

 Öyle. Pek severim Kadıköy'ü. Daha vapurdan iner inmez tuhaf bir his karşılar beni. Çiçekçisi, simitçisi, çaycısı, esnafı. Koca İstanbul'da bir o kaldı değişmeyen tabii hatırımda kaldığı kadarıyla. Müthiş bir çeşitliliği kucaklıyor ve salt bir fikir okumak o kadar güç ki burada. İdeolojilerin zıtlıklarıyla var olduğu ve dünyayı okuyan bir topluluğun mevcudiyetini hatırlıyorum. Tabii tüm bunlar denize bakıyor olmaktan gelmeli…

  • “Kadıköy’deki duvar yazıları da aslında içinde yaşadığımız çağın seslerini duyurmaktadır bizlere. Kavgası olan ve bu kavgayı kimi zaman mizahın güldüren ama eleştiren etkisiyle kimi zamansa bir soruyla duyuran seslerdir bunlar. Kadıköy’deki sokakların çoğunda adalet, anarşizm, kapitalizm, feminizm gibi kavramların üzerine eleştiri ya da övgüler bulabiliriz” diyorsunuz tezinizde. Buradan hareketle; 'Kadıköy sesini duvarlara yazıyor' diyebilir miyiz?

Aslında fazla iddialı olur. Çünkü bunu doğrudan gösteren bir veriye ulaşmak oldukça zor. Ancak çalışmanın geçtiği mekanlardaki gençlik gruplarıyla kıyaslandığında duvarlarda kendi seslerini muhattaplara daha etkili bir dille ifade ettiklerini söylemek yanlış olmaz. Çünkü Kadıköy yazan aktörlerin yazılarının en çok silindiği yerlerden biri. Bu demek oluyor ki yazdıkları birilerinin gücüne gidiyor. Sonra kalkıp biri “Boyacı amca seni de yorduk ama yengeye selamlar” diyor. Bu müthiş bir söylem şekli!

Yine burada çok daha başarılı graffiti eserleri görebiliriz. Hem kelimenin hem de imgenin gücü oldukça yoğun. Kısacası memleket ve dünya meselelerine nereden bakacağını biliyorlar ve modern hayatın üzerlerindeki kasveti çok iyi tanımlıyorlar.  Oysa ki toplumsal karmaşadan ruhsal tanılara geçmek lüks bir şeydir. Yazılarda daha çok ‘ben dili’ hakim. Bu içsel dünyaya dönüşü, toplumsalda kendini ve duygularını arayışı elbette entelektüel bir gelişme seviyeni gösterir.

“KADIKÖY ÇOKSESLİ BİR KORO”

  • Duvar yazılama genelde muhaliflikle özdeşleştirilir lakin sizin de tezinizde örneklerine yer verdiğiniz gibi düzen yanlısı-milliyetçi-dinci bakış açısıyla yazılmış yazılar da yok değil Kadıköy'de.

Evet bu anlamda çok sesli bir koro Kadıköy sokakları. Duvar yazılarını okurken çok keyif almıştım. Bu biraz kabul edilmişlikle ilgili olmalı. Sistem her geçen gün bizi içine almaya çalışırken, bizi tektipleştirirken, başka birşey olma halini kabul etmeyip olmak isteyenleri ya da öyle olanları oyunun dışına atarken, buradaki renk skalasını yani çeşitliliği bulmak ve yine sistemin ürettiği politize birey tanımının aksine hepsinin bir arada yaşayabildiğini görmek umut vaadediyor.

  • Ve hatta sizin de dediğiniz gibi 'karşıt grupların birbirleriyle duvar üzerinden kavgaları' mevcut. ‘Tanrı Türkü korusun’ yazı ile ‘Faşistleri yok etsin’ atışması gibi..

Bu müthiş bir iletişim ağı ve ifade etme biçimi. Düşünsenize bugün 140 karakterlik bir twitle Donald Trump'ın sayfasına düşebilecekken siz sokağa çıkıp  bir duvar boyasıyla mahallenizin ya da herhangi bir duvarın dibinde bitiyorsunuz.

Demin dediğim gibi duvar yazıları sistemin yanlışlarını düzeltemez ancak alt kültürlerin sesini var kılabilir. Hep görünür olma çabasıyla mı yazıyoruz peki duvarlara? Hayır tabii. Pek çoğu da eğlence aracı olarak kullanıyor. Ama sanırım bugün 80’lerdeki gibi ifade edilmiyor ideolojik fikirler. Böylelikle ideolojiler yumuşayıp şekil değiştirdikçe duvarlara yazı yazma eyleminin anlamı evriliyor. Fakat duvarlar aracılığıyla iletişim kurabilmek Kadıköy'e özgü bir durum. Tatlı bir atışma denebilir. İki ayrı fikrin aynı cümlede çoğu zaman okuyanların yüzünü güldürerek var olabilmesi ne güzel birşey.

“KADIKÖY’DE KADINLAR DA YAZIYOR DUVARLARA” 

  • ‘Son dönemde özellikle gençler tarafından rağbet gören bu bölgenin duvar yazıları da buradaki sakinlerin kimlikleriyle örtüşmektedir’ diyorsunuz. Bu tespiti biraz daha açar mısınız?

Çeşitlilikten bahsetmistim. Burada konular çok yönlü... Bir duvarda kapitalizm hicivli yoldan eleştirilirken, diğer bir duvarda et yemek üzerine bilimsel izah yapılıyor. Belki çok yüzeylsel bir veri olacak fakat semtteki refah seviyesi, geçmişte aldığı göçmen kitlesinin günümüze eğilimleri ya da İstanbul'lu kimliğini taşıyabilmeleri duvarlara da yansıyor. İçinde yaşadığımız mekandaki eşyalar bizim birer yansımamız haline geliyor ya zamanla duvarlar da böyle şekilleniyor işte.

Bir ayrım yapmak adına söylemiyorum ancak ben gezintilerim esnasında ne Okmeydanı'nda, ne Tophane'de ne de Eyüp'te veganlık ya da feminizm konuları üzerine yazılar okumadım. Orada öncelikler hayatta kalma çabası üzerine. Eğer destekledikleri parti ismini duvara yazarlarsa birşeyi değiştirebilirler inancını güdüyorlar. Zaten bir süre sonra da ‘Yaşasın Cimbom’la ‘Milliyetçi Hareket Engellenemez’ yazısı aynı şeyi imgeliyor kafamızda. Yazılar direkt, arabesk ve erkeksi. İlk kez kadınların da duvarlara yazı yazdığına bizzat şahit olduğum yer Kadıköy'dü. Bu bile çok şey anlatıyor.

  • 'Kadıköy duvar yazılarının karakteristiği' diye bir tanımdan bahsetmek mümkün mü?

Kesinlikle. Bunu hem duvar yazıları hem de binaların cephelerine yapılan resimlere bakarak söyleyebiliriz. Çalışmadaki amaçlarımdan bir tanesi de duvar yazılarının bulundukları semtleri karakteristik olarak ne kadar yansıttığını bulmaktı. Duvarlar birer göstergeydi. Şehirde hiç farkına varmadan üzerine basıp geçtiğimiz merdivenler, kapı zilleri, kablolar hatta o semtin konteynırlarındaki çöpler bile buralardaki sosyo-ekonomik ve kültürel verileri sağlayabilir. Çünkü bu nesneler insanların yaşamlarına eklemlenerek dönüştürülmüş dahası anlam kazanmışlardır. Böylelikle ‘Kadıköy Duvarları’ nitelemesini elbette yapabiliriz. Adalet, feminizm, anarşizm, kapitalizm üzerine sorgular yapılıyor, hiciv yerleşmiş bir tarz, bazen rahatsız eden bazen düşündüren sorular soruluyor, hayatın kaygılarından bahsediliyor.

  • Son olarak biraz afaki bir soru olacak ama; Kadıköy duvarları ne söylüyor bize?

Hayalperest olmayan aksine hayatın gerçekleriyle yüzleşmiş bir platformun etkileyici dışavurumlarını okuyabiliriz. Gündelik siyaseti takip eden, dünya meselelerine açık zihinler okumak ne güzel... Bahariye-Ali Suavi Sokağı şiirlerle dolu oysa ki ne pahalı bir sanattır şiir kimilerinin hayatında... Merkezde hakim olan klişe politik sloganlardan çok uzak. Özgürlükten, kapitalizmin şiddetinden, adaletten, eşitlikten, doğaya, hayvana ve birbirimize saygıdan, veganlıktan ve feminizmden bahsediyor Kadıköy duvarları. Yani kendilerini ve olmasını arzu ettikleri dünyayı çiziyorlar. Yazılan bu sosyal mesaj ve toplumsal eleştiriler bir partinin kısaltmaları üzerinden değil, bizzat onların sosyal alanda birey olarak konuşabilme haklarıyla yapıldığını görmekteyiz. Bu kadar içten, hakkaniyetli, duyarlı olduktan sonra duvar neden birşeyleri değiştirmesin ki?


ARŞİV