“Kadıköy gözüm, Yeldeğirmeni kalbim…”

Kadıköy sevdalısı yazar Mehmet Boncukoğlu, “hayatı öğrendim” dediği semt Yeldeğirmeni’ni ilk romanı “Kadıköy’ün Arkası Yeldeğirmeni” kitabına konu etti

15 Aralık 2020 - 14:19

“Sıradan bir polis memurunun tek kızı olan Canan’ın, Diyarbakır’dan İstanbul’a uzanan yaşamı konu edinmiştir. Başına gelen olumsuz olayları ve zorlukları, verilen doğru kararlarla nasıl avantaja çevirdiğini ve sanatçı kimliğinin karşısına nasıl fırsatlar çıkardığını anlatmaktadır. Bu romanda, dayanışma ve yardımlaşmanın örneklerini, hoşgörü ve mütevazılığın yaşamakta olduğu bir mahalle göreceksiniz.”

Böyle yazıyor “Kadıköy’ün Arkası Yeldeğirmeni” kitabının tanıtımında.  Gece Kitaplığı’ndan yaklaşık 3 ay önce yayınlanan 228 sayfalık romanda, yazar Mehmet Boncukoğlu, yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlama yapıyor.

90’lı yılları Yeldeğirmeni’nde geçiren, şuan Ankara’da yaşayıp, Kadıköy özlemiyle dolu olduğunu söyleyen Boncukoğlu ile hem semti hem romanını konuştuk.

  • Mehmet Bey önce sizi tanıyalım.

1969 Kayseri doğumluyum. 1987’de İzmir Gaziemir'de hava astsubay okulunu yatılı bitirdikten sonra Hava Astsubayı olarak İstanbul'a geldim ve 1998’e dek İstanbul'da kaldım. 

  • Yeldeğirmeni ile bağınız nedir?

Bekarlığım Yeldeğirmeni’nde geçti ve hayatı burada öğrendim. Çok renkli insanlarla tanıştım; Hayati’yi tanıdım, mahallenin iğnecisi Ülker ablayı tanıdım.  İstanbul hayalim, Kadıköy gözüm, Yeldeğirmeni kalbim…

(Boncukoğlu 90’larda Yeldeğirmeni’ndeki bekar evinde arkadaşlarıyla)

“YELDEĞİRMENİ SIĞINAKTI”

  • Kitabın adı neden Kadıköy'ün arkası Yeldeğirmeni? Yani neden arkası? Kadıköy önü neresi ki sizce?

Yeldeğirmeni, Kadıköy sahilinden yukarı rampadan çıktıktan sonra zengin ve lüks bir semtin arkasına saklanmış, hayattan darbe yemiş ve geliri çok olmayan insanların sığındığı bir yerdi. Kadınlar sokakta oturup dertleşirlerdi, herkes birbirini tanırdı. Biz bekar olmamıza rağmen bizi dışlamazlar, aksine evimize oturmaya bile gelirleri. Mahallede herkes birbirini o kadar iyi tanırlardı ki mahallenin kadınları artık bizim kız arkadaşlarımızı bile tanımışlardı.

  • Artık Ankara’da yaşıyorsunuz? Yeldeğirmeni’ni bırakıp nasıl gidebildiniz? 

98’de ayrılmak zorunda kaldım. Görevim nedeni ile Ankara'ya tayin oldum. Çocuklarım kendine burada bir gelecek kurdukları için onları şimdilik bırakıp gidemedim sevdiğim İstanbul'uma, âşık olduğum Kadıköy'üme, kendimi bulduğum özgür hissettiğim Yeldeğirmeni’me ara sıra gelip hasret gidersem de yeterli olmuyor elbette. Ne zaman İstanbul'a gitsem görüş günü gelmiş mahkûm gibi hissediyorum kendimi. Bir gün şartlar müsait olduğunda özgür olacağımı düşünüyorum.

  • Özlüyor musunuz?

Karakolun yanında rahmetli Asım Can Gündüz’ün tanımadığı herkesi selamlamasını, rahmetli Barış Manço'nun bakkalda ‘adam olacak çocuklar’ için çikolata alırken sizinle selamlaştığını, Dondurmacı Ali Ustanın kar yağarken dondurma sırasına giren insanları nasıl özlemez insan…

  • Yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesinden uyarladınız. Kim olduğunu sorabilir miyim? Yani siz mi, tanıdığınız biri mi, yoksa duyduğunuz biri mi?

Bu romanda anlatılan olayların çoğu gerçek. Kahramanlar da bu mahallede yaşamış insanlar. Şimdi bunu hangi şehrin hangi mahallesinde görebiliriz? Bu mahallede insanlar ne cinsiyetleri ile ne siyasi görüşleri ile ne de geçmişleri ile yargılanırlardı. Sadece insan olmaları yeterliydi ve mutluydular. 

  • Bir erkek olarak neden bir kadının ağzından anlattınız?

3 yaşında babamı kaybettim, 3 kadınla aynı evde büyüdüm. Tutucu bir yer olan Kayseri'de erkekler kadınlarını ve kızlarını bizim eve televizyon izlemek için gönderirler ve benim yaşım küçük olduğu için ben yokmuşum gibi her şeyi konuşurlardı. Ben de o yaşta onların yaşadıkları her türlü zorluğu dinleyerek büyüdün. Onları biraz anladığımı düşünüyorum.

  • Bu bir otobiyografik roman diyebilir miyiz?

Diyemeyiz çünkü içinde yaşadığım bu hikâyede kendimi göstermedim. Ancak bazen Canan, bazen Hayati, bazen Hayat bazen de Ülker abla gibi hissettim kendimi. İçinde olduğum hayatı dışarıdan, bir kadının yani Canan'ın ağzından anlatmaya çalıştım. Burada gerçek olmayan tek karakter Canan'dı, nun ruhu da bendim.

  • Kitapta neden bir önsöz ve özgeçmişiniz yer almıyor?

Asker kimliğimden dolayı özgeçmişimi yazmadım. Artık emekli olduğum için bunu sizinle paylaşmamda hiçbir mahsur kalmadı. Daha önce 101 Şiir Miks ve Boncuk Dededen Masallar kitaplarım yayınlanmış olsa da bu roman benim ilk romanım olduğu için önsöz yazmadım. Bundan sonraki romanlarımda inşallah.

  • “Okuyucular bu kitapta kendini bulmasa da mutlaka kendinden bir şeyler bulacaklar.” diyorsunuz. Neler mesela?

Bu romanda hayatın kendisi, yaşanmış ve yaşanabilecek birçok olay olduğu için hepimizin hayatında veya yakının da bu ve buna benzer olayların yaşandığını düşünerek diyorum ki herkes kendini bulmasa da kendinden bir şeyler mutlaka bulacaktır.

“KADIKÖY, İSTANBUL’UN ÖZETİ”

  • Kadıköylüler ve Kadıköylü olmayanlar romanınızı neden okusunlar? Ne bulacaklar?

Kızı olan insanların özellikle okumasını istiyorum. Kız çocuklarının da hata yapmaya haklarının olduğunu anlatmaya çalıştım. Hayat kadınlarının yaşadıkları acıları ve onlara nasıl yaklaşmamız gerektiğini ve erkeklerin onlara yardımcı olurken bile beklentilerinin hastalıklı düşüncelerinin neler olduğunu anlatmaya çalıştım.

İstanbul nasıl ki Türkiye'nin özeti ise Kadıköy de İstanbul’un bir özeti gibidir: Bu yüzden bu romanı sadece Kadıköylülerin değil tüm Türkiyelilerin okumasını isterim. Bu romanı okuyanlardan Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi’nden ve Zülfü Livaneli'nin Seranad'ından aldığı zevki ve tadı almasını umuyorum.

  • Okuyucularda buluşmak gibi bir hayaliniz varmış. Nasıl bir buluşma isterdiniz?

Bu konuşmayı kahramanımız Hayati’nin ve Hayat'ın yaşadığı evin önünde yapmayı isterdim.  Tek dileğim bir gün Hayati'nin ve Hayat'ın yaşadığı üç katlı tarihi evin müze olması ve okuyucularımla o müzede buluşup imza günü düzenleyip sohbet etmek istiyorum.


ARŞİV