10 Temmuz, Kadıköy Belediyesi’nin Caddebostan plajını yaklaşık 40 yıl sonra yeniden hizmete açışının 15. yılı… Biz de bu vesileyle Kadıköy plajlarının geçmişine dalalım dedik.
Bu dalışta ilk durağımız İstanbul Life dergisinin Haziran 2020 tarihli sayısı oldu. Hasan Bülent Kahraman, kaleme aldığı “Tepeden tırnağa haz mevsimi” başlıklı detaylı, okuması hoş yazısında bakın şehrin eski plajlarını nasıl anlatıyor:
İstanbul’un eski plajlarına da gittim, Erdek ve Marmaris’te ‘yazlıkçı’ da oldum. Başta aristokrasiye has kabul edilen ‘tatil’ kavramının nasıl değiştiğine de şahidim, bu dönüşümün bugünkü anlayışı nasıl inşa ettiğine de. Güneşli hayallerin doğurduğu sanattan da büyülendim, deniz kenarında serpilen bazı aşkların heybetinden de…
KARS’TAN KADIKÖY’E...
Bende yaz kavramının ne zaman oluştuğunu anımsamıyorsam da daha 1960’ların başında anne ve iki oğul olarak Kars’tan trene binip İstanbul’a, anneannemin ve dayımın yaşadığı Kadıköy Vahap Bey Sokak’taki evlerine geldiğimizi çok iyi anımsıyorum. Denizi ilk kez gördüm ve âşık oldum. Şimdi geriye bakıp düşündüğümde, o İstanbul günlerinden hiç öyle bir tatil duygusu alamıyorsam da yaz duygusu olanca görkemiyle içimde ışıldıyor. Yaz başkadır, tatil başka. Birbiriyle iç içe geçse de yazla tatil aynı şey değildir; o nedenle yazın yapılan tatile, üstüne basa basa ‘yaz tatili’ demek gerekir.
(Kalamış’ta denize girenler ve arkada Aşod’un meşhur deniz hamamı, 1930’lar. Seyhun Binzet Koleksiyonu)
KADIKÖY PLAJLARINDA DENİZE GİRMEK...
Yıllar geçtikçe İstanbul’la bağım o yazlarda güçlendi. Arka, küçük, loş ve yaylar üstündeki çok rahat karyolada bütün öğleden sonraları kitap okumaktı yaz benim için (Sonra Kadıköy Baylan’ı keşfettim. Evden kaçıp oraya gider, akşamüstleri yetişkin biri gibi, henüz ilkokulda bir çocuk, kitap okurdum. Orada okuduğum ve unutamadığım bir kitap ‘İki Şehrin Hikâyesi’dir). Kadıköy’den Celal Dayı’mın taşındığı Çiftehavuzlar’a kadar, Kurbağalıdere’yi geçerek yürümekti. Vapur iskelesinin Moda’ya doğru uzanan kısmında ve Moda sahilinde banklarda oturmak, akşamüstü Roman çocukların denizden çıkardığı midyeleri Arif Dayı’mla birlikte tenekenin üstünde pişirtip yemekti. Moda, Bostancı, Çiftehavuzlar ve Fenerbahçe plajlarına gitmekti. Uçuk mavi, sirius bulutlarının düşsel çizgileriyle taranmış gökyüzü altında, nispeten serin ama daima nemli yazlarda, güneşin bir açıp bir kapadığı günlerde denize girmekti.
Sayfiye serüvenleri Sayfiye İstanbul’da Bostancı, Caddebostan, Dragos evleriydi. Fakat her şeyden fazlasıyla yaz, Adalar’dı. Yazlıklar kent hayatının bir parçasıydı 1970 sonrasında. Açık hava sinemalarıyla, hayali kurulan aşklarla başlayıp evlenmelerle sonuçlanan macera tanıklıklarıyla, yıllar yılı devam eden aile ve birey dostluklarıyla yazlıklar gerçekten bir serüvendir.
İSTANBUL’DA DENİZ SEFASI...
Kadıköy plajlarına dair ikinci durağımız ise 2018 yılında açılan bir sergi: ‘İstanbul’da Deniz Sefası: Deniz Hamamından Plaja Nostalji’
İstanbul kent tarihinin sosyokültürel yapısına plaj kavramı üzerinden ışık tutan bu sergi, Pera Müzesi’nin ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün (İAE) ortak ürünü.Sergiden edinilen bilgilere göre Osmanlı döneminde, İstanbul suyla iç içe bir kent olmasına rağmen, mahremiyet algısının bir uzantısı olarak denizde yüzmek uzun süre sakıncalı ve yasaktı. Batılılaşmanın etkilerine rağmen 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren halk, tahta perdelerle çevrelenmiş deniz hamamları ile yetinmek zorundaydı. Deniz hamamları denizin içinde, suya dayanıklı ahşap kazıklar üzerine inşa edilmiş ve ahşap duvarlarla örtülerek ayrılmış yapılardı. Dışarıdan kapalı kutucuklara benzeyen bu yapılar kıyıya yine kazıklar üzerine oturtulan bir köprüyle bağlanırdı. Deniz hamamları, kadınlar ve erkeklerin ayrı kullanımına dayalı, davranış biçimlerinin disipline edildiği ve toplumsal kontrolün mekansallaştırıldığı çok denetimli alanlardı. Dönemin en önemli deniz hamamları Yeşilköy, Bakırköy, Samatya, Yenikapı, Kumkapı, Çatladıkapı, Ahırkapı, Salıpazarı, Fındıklı, Kuruçeşme, Ortaköy, İstinye, Tarabya, Büyükdere, Yenimahalle, Beykoz, Paşabahçe, Kuleli, Çengelköyü, Beylerbeyi, Üsküdar, Salacak, Moda, Fenerbahçe, Caddebostanı, Bostancı, Kartal, Maltepe, Pendik ve Tuzla’da kuruldu.
KENTİN PLAJ KÜLTÜRÜ
Önceleri ticaret, seyahat ve manzara gibi kavramları çağrıştıran deniz, Cumhuriyet’le birlikte yeni anlamlar kazanmaya başladı. 1920’lerden itibaren deniz hamamları evrilerek yerlerini yavaş yavaş kadın ve erkeğin beraber denize girebildiği plajlara bıraktı. Kent sakinlerinin hızla benimsediği plaj olgusu zaman içinde kendi eğlencesini, modasını ve kültürünü yarattı. 1960’lı yıllara kadar altın çağını yaşayan plaj kültürü, İstanbul’un hızlı sosyolojik değişimleriyle dönüşüme uğradı. Suadiye, Caddebostan, Salacak, Beyaz Park, Altınkum, Küçüksu, Florya, Fenerbahçe, Moda ve Süreyya plajları, gazinoları, kafeleri ve konaklama imkanlarıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak, halkın rahatladığı, serinlediği ve eğlendiği mekânları oluşturdu.
Serginin hazırlayıcısı Prof. Dr. Zafer Toprak, İstanbul'da insanların denize girmeye başlamasını, deniz hamamlarından plajlara geçişi ve Atatürk’ün denizle ilişkisini bakın nasıl anlatıyor:
19. yüzyılın sonlarına doğru bugün Moda Deniz Kulübü dediğimiz mevkide İngilizlerin kurduğu yelken ağırlıklı bir kulüp oluştu. Yabancıların yoğun olduğu Büyükada’da yelken vasıtasıyla denizle temas söz konusuydu. Kürek, yelken yüzmeden önce geldi. Yüzmeyi biz 1920’lerde daha çok önemsedik. Boğaz’da, Anadolu yakasıyla Adalar arasında yüzme yarışmaları düzenlemeye başladık. Zaten İstanbul sekenesinin yüzme bilen kısmı çok azdı. Yüzmeyi bilmek, öğrenmek belirli bir birikim gerektiriyordu. Bu o tarihlerde deniz okullarında mümkündü. Bizim birçok gemicimiz, balıkçımız bugün bile yüzme bilmez. Kısacası deniz hamamlarından sonra deniz kulüplerinin ağırlıklı olduğu bir evre var. Atatürk, Moda’ya bir ziyaretinde Fenerbahçe koyunu görüp oraya deniz kulüplerinin açılmasını önermiş. Tüm o yöre bugün bile hâlâ Fenerbahçe, Galatasaray vb. deniz kulüplerimizin etkin olduğu mevkiler.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk denizi bir çağdaşlaşma unsuru olarak görüyor. ‘Denize inmek medeniyetin şiarıdır’ diyor. Nitekim Atatürk denizi özellikle Florya’yı çok yoğun kullanıyordu. Daha önce de mesela Suadiye Plajı’na misafirlerini, devlet adamlarını götürüyordu. Atatürk’ün kendisi de deniz tutkunuydu, değişik plajlara gidiyordu, orada halkla temasa geçiyordu. Atatürk 1 Temmuz Kabotaj Bayramı’nda da denizi yoğun bir şekilde değerlendirirdi. Özellikle bu bayramlarda Moda’da yüzme, yelken, kürek yarışmaları yapılırdı. Gazi bilfiil bunları izlerdi, ödüller dağıtırdı.