Kadıköy sokaklarında “yabanıl” hayvanlar

Sokak sanatçısı “Kaybid” Kadıköy’ün farklı noktalarında yarattığı eserlerle vahşi hayvanları sokağa taşıyor

16 Ekim 2019 - 09:59

Sahildeki bir bankı, telefon kutusunu, köşe başındaki duvarı ve kaldırımları mesken eyleyen pandalar, maymunlar, kaplumbağalar... Şehrin ortasında bize yabancı olan bu hayvanları bizimle karşılaştıran ise sokak sanatçısı Kaybid. Sanatçı, Kadıköy’ün farklı noktalarında yarattığı çalışmalarla vahşi hayvanları kentin birer sakini haline getiriyor. Bunu yaparken de resim, kolaj, GIF, animasyon, video gibi disiplinleri aynı çatı altında topluyor. Şimdiye kadar yüzünü göstermeyen ve kimliğini açıklamayan sanatçı, söyleşi talebimizi yüzünün görünmemesi ve gerçek isminin yayımlanmaması şartıyla kabul etti.

ATÖLYEDEN SOKAĞA

Sokaklarda çalışmalar yapmaya ne zaman başladınız?

“Kaybid” öncesinde benzeri şekilde kamusal alanlarda gerçekleştirdiğim performanslarım oldu. Zaten aşina olduğum bir alan sokaklar ve kamusal alanlar. Performansların yanında devam eden resim çalışmalarımdan bir zaman sonra doğal olarak atölyeden dışarı, sokaklara çıkmak istedim. Bir buçuk yıldan fazladır da bu hayvanları kent sokaklarına uyguluyorum.

Çalışmalarınız daha çok hayvan figürleri üzerine. Bunun özel bir nedeni var mı?

Kent sokaklarında uygulanabilecek daha doğru ve güçlü bir imge düşünemiyorum. Aramıza kabul etmeyeceğimiz, kendimizden soyutladığımız vahşi hayvanlar, canlılar, insan olmayanlar. Yaptıklarım kolaj çalışmaları. Her birini tek tek yapıyorum. Hiçbiri kopya, baskı ya da stencil değil. Bu çalışmalarımın hepsi zamanla yıpranıyor, eskiyor, yırtılıyor ve yok oluyor. Her birinin  kendi ömürleri, hayatları var. Sahip çıkılan ya da yaşaması için daha uygun bir yerde olanlar daha uzun ömürlü oluyor. Bir kısmı kendi süreçleri ile eskiyor, yaşlanırken kimisi ertesi güne bile kalamadan insanlar tarafından yırtılıp sökülüyor. Kimisinin üstü boyanıyor. Ben de hiç bir müdahalede bulunmadan bu süreçlerini izliyorum ve fotoğraflıyorum.

“İNSAN KENDİNİ DOĞADAN TECRİT EDİYOR”

Sokaktaki insana bir eleştiri de var o halde.

İnsanlar kendini doğadan ve doğal hayattan oldum olası tecrit etmiş durumda. Kendi dışında çok az varlığa izin veriyor yarattığı bu yapay habitat içerisinde. Tüm yaşam alanları kendi iradesi ile müdahale ettiği yerler. Doğa sadece dekoratif bir parça ve sömürebileceği kaynak alanı. Parklar ve sahiller doldurulmuş topraklar üzerine inşa edilmiş, bitkilerin hepsi evcilleştirilmiş, sadece izin verilen alanlarda yeşeriyor. Hayat ve canlılık insanların ve kentlerin gerçekten çok uzağında. Sadece bir imge olarak var. Geri kalanı ise bu kentlerde, bu kentler için ve bu kentlerle tüketilecek kaynakları sağlamak için mevcut.

Uzun zaman önce okuduğum bir araştırma vardı. Çocukların büyük bir kısmı “sütü” kola gibi fabrikasyon bir mamul sanıyorlarmış. Kutulanmış, son kullanma tarihi yazılı ürünler. Hoş şu an aslında tam da öyle. Süt de, sütün geldiği inek de endüstriyel. Artık süt tam da o çocukların sandığı gibi aslında.

400’DEN FAZLA HAYVAN

Çalışmalarınız genelde insanların kolayca göremeyeceği kadar ufak. Yani çok dikkatli bakmak gerekiyor görmek için. Neden?

Daha küçük ya da daha büyük diyemiyorum açıkçası. Tam da olmaları gereken boyutlardaymış gibi geliyor bana. Tabii ki farklı boyutlarda da uygulayabilirim fakat bu farklı bir proje olur, farklı bir şey anlatır. Bugüne kadar 30’dan fazla tür ve 400’den fazla hayvan çalışması yaptım. Her birini tek tek çalıştım, her birini tek tek kent içerisinde muhtelif yerlere yapıştırdım, yerinde fotoğrafladım ve her bir fotoğraftan da animasyonlarını yaparak, her birine hareket ve canlılık kazandırdım ve bunu yapmayı sürdürüyorum.

 Sokakta göremeyenler sizi nereden takip edebilir?

Her birini Instagram hesabımdan günlük olarak yayınlıyorum. Ayrıca her birini tek tek Google Maps üzerinden pinliyorum. Yerlerinde olsunlar ya da olmasınlar hepsini haritada görebilirsiniz. Ayrıca projeme destek sağlamak için sticker setleri “Kent Hacker’ları İçin İlk Yardım Seti” ve flipbooklar “Canlılığın Kullanım Kitabı” üretiyorum.

Bir farkındalık yarattığınızı düşünüyor musunuz?

Fark edildiklerinde tabii ki bir farkındalık yaratıyorlar. İnanılmaz geri dönüşler alıyorum. Doğa ve çevre bilinci, hayvan sevgisi ya da ekoloji gibi konular dışında varlık, hayat ve ölüm, yaşam hakkı ve adalet gibi başlıklarla ilgili de pek çok mesaj alıyorum. İlk fark edişin neşesi zamanla onların yok oluşunun, neden ve nasıl yok olduklarının kavrayışına dönüşüyor.

Koca gezegene şehir dediğimiz inorganik yapılardan bakarak gezegeni kendimizin  sanıyoruz ve bizlerden başka nice farklı canlıyla  bu gezegeni paylaştığımız gerçeğinden alabildiğince uzaklaşıyoruz. Kendimiz haricinde kalan hayatıysa kimi ekranlardan, gif animasyonlardan ya da duvarlardaki kolajlar gibi medyalardan izliyoruz ve bir fikre varıyoruz. Bu mesafe ve uzaklaşma yüzünden yok saymak, yok etmek de çok kolay oluyor tüm bu canlılığı. Sonuçta yok edilen şey sadece bir imge oluyor. Kendi ellerimizle bir çağı bitirip yeni bir çağa geçtiğimizden bahsediyoruz. Bunu bilinçli bir şekilde yapmadık. Yaptıklarımızın sonucunda oldu bu ve artık geri dönüşü de yok. Tabii ki bunun kimi bedelleri olacak ve bunu sadece biz değil paylaştığımız gezegenin geri kalan diğer tüm sahipleri de ödeyecek.

Çalışmalarınız devam edecek mi?

Sadece bu proje değil, hâlihazırda üzerinde çalıştığım diğer projelerim için de büyük heyecan duymaktayım. Hala üzerinde çalıştığım yeni kavram, tema ve sorunlar da mevcut. Önümüzdeki dönemde gerek teknik, gerek zamansal, düşünsel ve görsel, gerek finansal problemleri çözdükten sonra bunları da uygulayacağım.

Bu son dönem İstanbul Bienali dahilinde Kamusal Programda gösterilmek üzere özel bir seri hazırladım. Bienal’in başlığı olan “Yedinci Kıta” kavramı ile ilintili olarak denizlerdeki plastik yoğunluğu sonrası bir gel-git ile İstanbul sokaklarında gezinmeye, kulaçlar atmaya başlamış deniz canlıları. Çoğunlukla Bienal mekânlarının civarında, güzergâhlarında Büyükada, Tophane, Pera, Cihangir ve tabii ki Kadıköy’de de bu hayvanlara rastlamak mümkün.


ARŞİV