Kadıköylü ses araştırmacısı Oğuz Öner’in ‘Kadıköy Akustik’ projesi için düzenlediği ses yürüyüşüne katıldım.1 saat boyunca gözüm kapalı halde Kadıköy Meydanı’nı gezdim. Buyrun, Kadıköy’ü bir de benden dinleyin…
Gökçe UYGUN
Fotoğraflar: İlayda ŞEN
14 Kasım Cuma sabahı, Kadıköy’deki Eminönü-Karaköy İskelesi’ndeyiz. Bir grup insan toplanmışız. Biraz sonra yürüyüşümüz başlayacak. Ama bilindik türden bir gezi yürüyüşü değil. Gözlerimiz tam 1 saat boyunca kapalı olacağı bir soundwalk (ses yürüyüşü) bu. Yürüyüşü düzenleyen Kadıköylü ses araştırmacısı Oğuz Öner, kısa bir bilgilendirme yapıyor ve gözlerimizi kapatmamızı rica ediyor. Kapatıyorum gözlerimi. Sessizce bir süre bekliyorum. Beklerken çevremdeki seslere odaklanamıyorum ilk aşamada zira biraz gerginim. “1 saat boyunca nasıl gözlerim kapalı yürüyeceğim, insanlar bana bakacak mı?” gibi türlü türlü sorular kafamda dolanıyor. Sonra, biri dokunuyor koluma. Rehberim olmalı. Adını sonradan öğrendiğim rehberim Hüma Özay’a bırakmaya çabalıyorum kendimi. Gerginliğim ilk dakikalarda da sürüyor ki bu gerginliği konuşarak da hafifletemiyorum zira yürüyüş kurallarına göre konuşmamız (acil durumlar hariç) yasak. Düşünsenize, değil Anadolu yakasının koca İstanbul’un en merkezi, en yoğun, en kaotik alanlarından birinde, Kadıköy Meydanı’nda gözleriniz kapalı yürümeye çalışıyorsunuz!
FİLM Mİ ÇEKİYORUZ BURADA?!
Neyse ki bu konuda özel bir eğitim almış Hüma’nın güven verici beden hareketleri sayesinde tedirginliğim yerini, yavaş yavaş rehberime güvene bırakıyor. Deminden beri gerdiğim bedenim biraz rahatlıyor, Hüma’nın eli elimin altında yürümeye devam ediyoruz. Sesleri dinliyorum, Kadıköy Meydanı’nın seslerini… Aslında tamamen seslere odaklanmam gerek ama nerede olduğumuzu tahmin etmeye çabalamaktan alıkoyamıyorum kendimi. Tabi bir de ne yaptığımızı merak edenlerin soruları; ‘Abla film mi çekiyorsunuz?’, ‘niye konuşmuyorsunuz ki?’, ‘Körler için rota belirliyorlardır yav’
SESLERİN İÇİNDEN GEÇTİM…
Ses yürüyüşümüz sürüyor. Sesler geçiyor yanımdan, seslerin içinden geçiyorum; kadın, erkek, çocuk konuşmaları, seyyar satıcıların bağırışları, arabaların, otobüslerin, minibüslerin sesleri, trafiğin uğultusu, korna sesleri, sokak şarkıcıları, yaya geçitlerindeki ikaz uyarıları, vapur-motor anonsları/düdükleri, ezan sesi, bankamatik sesleri, inşaat gürültüleri ve daha neler neler…. Rehberim Hüma, önceden belirlenmiş bazı ses duraklarında bana “Şu anda ne duyuyorsun? Burada nasıl hissediyorsun?” gibi bazı sorular soruyor.
SESLİ HARİTA YAPTIK
Artık yürüyüşün sonuna doğru geliyor olmalıyız. Sesleri dinlemeye çalışmaktan da yürümekten de biraz yorulmuş haldeyim. Minibüsçülerin bağırışları arasından geçip, nispeten sakin, sessiz bir yerde duruyoruz. Rehberim, ellerimi parmaklıklara tutturuyor ve ‘Dileğinde gözlerini açabilirsin’ diyor. Bir süre daha dinledikten sonra Kadıköy’ü, yavaşça aralıyorum gözlerimi. Karşımda deniz, sağımda Haydarpaşa Garı. Uzun bir uykudan/rüyadan uyanmış gibiyim, gözlerim günışığına duyarlı. Sonra çevreme bakınıyorum, ses yürüyüşü yapan diğer insanlarla konuşuyoruz, deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Daha sonra ekip halinde, yürüyerek Yeldeğirmeni’ndeki Tasarım Atölyesi Kadıköy’e geçiyoruz. Burada duyduğumuz seslere göre hem kişisel hem kolektif olarak haritalama yapıyoruz. Sonra da haritalarımızı adeta canlandırıyoruz; dat daaat korna sesi, ‘Akbil yüklemeniz tamamlanmıştır’ diyen akbil dolum makineleri, cik cik cik kuş sesleri, ‘Şimdi karşıya geçebilirsiniz’ anons sesi… Ardından, Kadıköy Meydanı’nın sesine dair hazırlanan formları da doldurduktan sonra görevimiz sonlanmış oluyor… Biz dinledik Kadıköy’ü, duygu ve düşüncelerimizi de aktardık. Bundan sonra top, şehri planlayanlarda!
SESİN CİNSİYETİ OLUR MU?
Bu eşsiz deneyimden bana kalanları da sizlerle paylaşayım;
-Rıhtım’daki İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan yükselen melodiler, sanırım rotamız boyunca duyduğum en hoş seslerdi…
-Fark ettim ki sesin de cinsiyeti var! Zira bazı yerler sadece erkek sesiyle doluydu. Kendimi bir an otogarda gibi de hissettim zira herkes mütemadiyen tekerlekli bir şeyler çekiyordu!
-İnsanlar gereksiz yere çok ve yüksek sesle konuşuyorlar!
-Sürücülerin elleri kornalarına yapışık mı acaba?!
-İnsan bedeni nasıl da çok ses çıkarıyormuş; tik tak tik tak topuk sesleri, yağmurluklarımın hışırtıları, ağız şapırtıları…
-Bu deneyim bana görme engelli olmak hakkında ufak da olsa fikir vermiş oldu. Kamusal alanları engellilere uygun dizayn etmek, onlara bir lütuf değil bir elzem bir gereklilik.
-Gözleriniz kapalı iken diğer duyu organlarınız daha da hassaslaşıyor. Kokuları da, güneşi de, rüzgarı da daha net bir şekilde hissediyorsunuz.
-Minibüsçülerin konuşma ve bağrışma seslerine, desibel sınırı getirilmeli kanımca!
-Nasıl ki bakmak ile görmek arasında fark var ise, duymakla dinlemek arasında da var. Her gün binlerce ses duyuyoruz, binlerce sese maruz kalıyoruz ama hepsini dinlemiyoruz.
-Son söz niyetine; bir sonraki ses yürüyüşü 5 Aralık’ta. Bence katılın mutlaka, projenin rehber eğitmeni Gonca Gümüşayak'tan eğitim alan rehberler eşliğinde, dinleyin sesleri. Yahut güvendiğiniz bir tanıdığınızdan rica edin, onun rehberliğinde dinleyin Kadıköy’ü...
OĞUZ ÖNER’İN PROJESİ
Kadıköy Ses Rotası etkinliği, Tasarım Bienali Yürüyüşleri kapsamında yapıldı. Yürüyüşü gerçekleştiren Oğuz Öner de, daha önce “Kadıköy’ün sesini dinleyen adam…” başlığıyla gazetemize konuk olmuş bir ses tasarımcısı. Öner, Doç. Dr. Özlem Özçevik önderliğinde, İTÜ Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında hazırladığı tezini “Kadıköy Akustik” adında bir projeye dönüştürmüş. Kadıköy’ün sesini dinleyerek ve dinleterek, bunları haritalara döken Öner, işitsel anlamda daha sağlıklı bir Kadıköy için, planlanmada ses tasarımcılarına da söz verilmesini istiyor. facebook.com/kadikoyakustik