Kadıköy'den mekân ve insan öyküleri…

Yazar ve akademisyen Tamer Kütükçü, İDEA Kadıköy’de düzenlediği söyleşide Kadıköy’ün geçmişine dair hikâyeler anlattı

17 Nisan 2018 - 15:57

Kadıköy Belediyesi İDEA Kadıköy bu hafta “Geçmiş Zamanların, Mekânların ve Hatırlamaların Rafında Kadıköy’ün Kitabı”nın yazarı akademisyen Tamer Kütükçü’yü misafir etti. Binlerce yıllık geçmişiyle yüzlerce hikâyeyi bünyesinde barındıran Kadıköy’ün geçmişine dair bir söyleşi düzenleyen Kütükçü, bir sokağın, bir kilisenin, bir caminin, bir köprünün, bir çeşmenin ve bir meczubun hikâyesini anlattı. İşte Kütükçü’nün anlatımıyla Kadıköy…

İLK BANLİYÖ SEMTİ: YELDEĞİRMENİ

Kadıköy’de tarihi kimliğini koruyan yegane semtlerden biri kuşkusuz Yeldeğirmeni’dir. Yoksul Rum ve Ermeniler 1800’lü yılların başında Yeldeğirmeni’ne göç etmeye başladı. Kuzguncuk Dağhamamı yangını sonrasında 1872 yılında  Musevi iskanının olduğunu biliyoruz. Bu göçlerden sonra ilk apartmanların yapımına başlanıyor. Üç ayrı dinin ibadethaneleri inşa ediliyor. Kozmopolit yaşamın ilk olarak bu mahallede başladığını söylemek mümkün. Ama her millet farklı mesleklerle hayatını sürdürüyor; Rumlar meyhane ve kırtasiye işleriyle meşgul oluyorlar. Ermeniler eczacılık yapıyor, Museviler ise seyyar balıkçılık. Türkler fırıncı, Arnavutlar ciğerci, İranlılar çaycı, Bulgarlar ise sütçü... Yeldeğirmeni şimdilerde bu demografik yapısını yitirdi ama bir semt olma hüviyetini yitirmedi.

ŞAKACI SOKAK’IN HİKAYESİ

Şakacı Sokak bugün Kozyatağı’nda bulunuyor. Sokağın hikayesi de 1930’lara uzanıyor. O yıllarda siyasi irade sokak isimlerini sürekli değiştiriyor. Aslında bu sokağın ismi Tekke Sokak ama tekke ve dergahların kapatılmasıyla ilgili çıkarılan kanundan kaynaklı siyasi yetkililer bu sokağın ismini değiştirtirmek istiyor. Ama aynı zamanda bu konuda bir tereddüt de yaşanıyor. Memurlar bir gün mahallede yaşayanların fikrini sormak için kamuoyu yoklaması yapıyor. İnsanların ilk tepkisi memurları ciddiye almamak oluyor ve memurlara “çok şakacısınız” diyorlar. Memurlar da “aa çok orijinal bir isim” deyip sokağın adını “şakacı” olarak değiştiriyorlar.

AYİA EUFEMİA KİLİSESİ

Bu kilise Azize Eufemia’nın adını taşıyor. Hristiyan cemaati için önemli isimlerden biri. Adı ise “tatlı dilli güzel konuşan” anlamına geliyor. Öldükten sonra adını taşıyan bir kilise inşa ediliyor. Ama antik kilise bugünkü Aya Eufemia Kilisesi’nin bulunduğu yerde değil. Bugünkü kilise, çok sonradan 1694’te Kadıköy Metropoliti Gabriel tarafından yaptırılmış. Bir rivayete göre kilisenin 1400 adım ilerisinde bir rivayete göre ise 1800 adım ilerisinde gerçek mezarı bulunuyor. Şehir tarihçileri araştırma yapıyorlar ve ağırlık kazanan mekan Ayrılıkçeşmesi’nin açıkları olarak belirleniyor. Osmanlı’da Hacca giden binlerce kişinin namaz kılıp Karaca Ahmet’ten irade ve sağlık diledikleri bir mekan. Fakat bu bilgi doğruysa topluca ibadet Karaca Ahmet’in değil Azize Eufemia’nın mekanına yapılmış.

III. MUSTAFA’NIN TALİHSİZLİĞİ

Osmanlı padişahlarından III. Mustafa kendi adını taşıyan bir cami yaptırmak istiyor ve ilk olarak Üsküdar’ın tepelerinden, tarihi yarımadayı gören bir yer beğeniyor. Camii buraya inşa ediliyor ama yanında Ayazma Sarayı olduğu için caminin adı zamanla Ayazma Camii olarak anılıyor. Bunun üzerine padişah ikinci bir cami yapmak istiyor ve Laleli’de bir yer seçiyor. Bu defa caminin yapılacağı yere kendi türbesini de inşa ettiriyor. Ama bu taktik de işe yaramıyor çünkü caminin yanında Laleli Baba’nın türbesi bulunuyor ve halk camiye Laleli Camii adını veriyor. En son Kadıköy’deki camiyi yaptırıyor ama bu caminin adı da halk arasında İskele Camii olarak anılıyor. III. Mustafa’nın adı maalesef diğerlerinin önüne geçemiyor.

İSTANBUL’UN KAPISI: BOSTANCI KÖPRÜSÜ

Bostancı Deresi’nin Osmanlı’daki karşılığı Çamaşırcıbaşı Kuloğlu Mustafa Bey Deresi’dir. Derenin aktığı arazi Mustafa Bey’in arazisi içinden akıyor. Bostancı Köprüsü 1523 yılında İhsan Ağa tarafından yapılıyor. Burası İstanbul’un sınır kapısı ya da gümrük olarak kullanılıyor. Köprünün yanında bir de mezarlık var. Celali İsyanı sırasında Suadiye’deki tutuklular kaçıyorlar ama yakalandıklarında infaz ediliyorlar. Bostancı Köprüsü’nün yanına defnediliyorlar. 1709’da İstanbul’da tufanı andıran bir sel meydana geliyor ve köprü büyük ölçüde zarar görüyor. Aslında şimdiki köprü 1523 yılında yapılan köprüden daha farklı. Buradaki üzücü olay ise şu; demiryolu hattı Bostancı’ya geldiğinde bölge esnafı mezarlıkların taşınmasını istiyor. Her ne hikmetse tarihi önemi olan bu mezar taşları esnafın isteği üzerine kaldırılıyor.

ACIBADEM’İN ‘KURUÇEŞME’Sİ

Kadıköy’de çok fazla tarihi çeşme var ve bunların hikayesi çok fazla bilinen hikayeler. Ben daha farklı bir hikayesi olan çeşmeyi anlatacağım. Acıbadem’deki Kuruçeşme halk arasında “Baba-Oğul Çeşmesi” olarak biliniyor. Başmuhasip Besim Ağa, Kızlarağası Tayfur Ağa’nın manevi oğludur. Birbirlerini çok severler ve adlarını yaşatmak adına 1844 yılında bu çeşmeyi yaptırırlar. Ama burada daha farklı bir hikaye anlatılır; Başmuhasip Besim Ağa ile Kızlarağası Tayfur Ağa arasındaki ilişkinin bir aşk olduğu anlatılır. Çeşme aslında bugün ilk yapıldığı yerin karşısına taşınmış durumda.

KUŞLARIN ÖTTÜĞÜ BAHÇE: KUŞDİLİ

Kuşdili’nde  o yıllarda çok çeşitli ve farklı farklı öten kuş varmış. Bir bakıma kuşların terbiye edildiği bir yer. Kadıköylüler bisiklet ve faytonlarıyla sürat yarışları yaparmış, bugünün Bağdat Caddesi gibi diyebiliriz. Bir de Cambaz Ali diye biri varmış, ipin üstünde yürür hatta ipin üstünde koç kesermiş. Bu çok inanılır gibi olmasa da böyle bir rivayet var. Kuşdili’nin bir başka karakteri de, Kavuncu Güzeli. Osmanlı’da erkek güzeli tabiri çok kullanılırmış, aslında katı cinsiyetçi tanımlar Cumhuriyet’le başladı. Ayrıca “Kanarya” adında bir kadın var Kuşdili’nde. Rengarenk giyiniyor bu nedenle Kanarya adını takıyorlar. Kaynaklardan edindiğim bilgiye göre bu kadın erkeklere laf atıyor. Aslında Kadıköy’ün hoş görüsü burada açığa çıkıyor, Kuşdili’nin bir rengi olarak hayatını sürdürüyor Kanarya Hanım. Şimdi böyle bir şey olsa aynı hoşgörüyle davranılır mı bilmiyorum.

ALLAH VERSİN CEVDET BEY

Şimdiki hikayemiz Göztepe’den. Sözlü tarih çalışmalarından edindiğim gözleme göre, Göztepe ve Erenköylülerin geçmişe özlemi sanki biraz daha fazla. Burada yaşayanlar tabii Kadıköy’ün ilk aristokratları, ünlüleri ve bürokratları. Ama şimdi anlatacağım hikâye sade bir adamın öyküsü; “Allah Versin Cevdet Bey”. Bu fotoğraf 1940 yılına ait bir fotoğraf. Cevdey Bey’in Kördere Sokağında bir evi var. Seyyar arabasıyla elbise askıları, merdaneler ve havlular satıyor. Maalesef mahallenin çocukları Cevdet Bey’le sürekli dalga geçiyorlar, eğleniyorlar. Cevdey Bey de her seferinde çocuklara “Şimdiki halime bakmayın ben evvelce bahriye subayıydım. Benim bu halimi Allah size versin.” diyor. Zamanla halk arasında söylene söylene Cevdet Bey’in adı “Allah versin Cevdet Bey” diye kalıyor. Göztepe’nin bir figürü olarak kalıyor Cevdet Bey, birden ortadan kayboluyor.


ARŞİV