Kadıköy'ün NÂZIM'ı, NÂZIM'ın Kadıköy'ü

Büyük usta, yürek işçisi Nâzım Hikmet 113. doğum gününde anılıyor. Dünyaca ünlü şairin hayatında Kadıköy özel bir yer tutuyor.

16 Ocak 2015 - 09:04
Büyük usta, yürek işçisi Nâzım Hikmet 113. doğum gününde anılıyor. Dünyaca ünlü şairin hayatında Kadıköy özel bir yer tutuyor. Çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği, sokaklarında avarelik yaptığı, okullarında okuduğu, sinemalarına gittiği, konaklarında şiirler yazdığı semti hiç unutmayan Nâzım Hikmet Ran, memlekete son vedasını da Kadıköy’den yapmıştı…

Semra ÇELEBİ

Dünya şairi Nazım Hikmet öyle bir imza attı ki bu memlekete unutulması imkânsız…  Kiminin ‘güzel yüzlü şair’i kiminin ‘vatansever ozan’ı kiminin ‘usta’sı Nâzım Hikmet’in bu dünyaya bıraktığı izin 113’üncü yılı, 15 Ocak’ta geride kaldı. 

Biz de, yıllar sonra vatandaşlığa geri alındığında nüfusa kayıtlı olduğu yer hanesine Kadıköy Feneryolu yazılan, Bahariye, Süreyya Operası deyince akla babası gelen, şiirlerinde Kadıköy’e bir selam çakmayı ihmal etmeyen büyük ustayı, Kadıköy’le olan bağını anlatarak analım istedik.
 TAŞMEKTEP’TE İLKOKUL
Nâzım Hikmet, pek çok yönden şanslı bir çocukluk geçirdi. Bu güzel çocukluğun büyük bir bölümü ise Kadıköy’de yaşandı. Babası Hikmet Bey, güzel sanatlara ilgi duyan, iyi eğitim görmüş bir yüksek memur; annesi Ayşe Celile Hanım ressam; babasının babası Mehmet Nâzım Paşa, Mevlevi tarikatına bağlı, özgürlükçü düşüncelere sahip şair ve çevirmendi. Geniş aile çevresinde pek çok aydın insan vardı. Bu geniş ailenin kan bağları da Polonya’dan Anadolu’ya, İstanbul’a dek geniş bir coğrafyaya yayılıyordu.
Nâzım Hikmet, 20 Kasım 1901’de Selanik’te doğduğunda-ailesi kırk gün için bir yaş büyük görünmesin diye 15 Ocak 1902 tarihini kabul etmiş, kendisi de bunu benimsemiş-babası bu kentte memur olarak bulunuyordu. Aynı tarihte dedesi Nâzım Paşa ise Diyarbakır valisiydi. Kısa süre sonra dede Halep valiliğine atandı, baba da memuriyetten istifa edince aile Halep’te buluştu. Evde sürekli Mevlânâ’dan yüksek sesle şiirler okuyan Nâzım Paşa, torunu Nâzım’ın da şair olmasını istiyordu.
Kardeşi Samiye’nin doğduğu yıl (1907) dedesi yeniden Diyarbakır’a atandı. Hikmet Bey, babasından ayrılıp İstanbul’a dönmeye karar verdi. Önce Kadıköy Bahariye’de, Hikmet Bey’in Meşrutiyet’le birlikte yeniden memurluğa dönmesiyle de Göztepe’de oturdular. Nâzım buradaki Taşmektep’te ilköğrenimine başladı.
 İLK ŞİİRLER KADIKÖY’DEN
Göztepe’deki evlerinin karşısındaki evde çıkan yangın (19.12.1914) Nâzım’a ilk şiiri olarak anımsadığı ‘Yangın’ şiirini yazdırır. Bu olayı yıllar sonra şöyle anlatır:
‘Karşımızdaki evde yangın çıktı. Yangını ilk görüşümdü. Şaştım, korktum. Büyük babam yangın bize atlamasın diye pencereden Kur’an’ı tuttu karşıdaki alevlere. Yangın söndü… Yaktığı evi kül ederek söndü kendiliğinden ve ben bir saat sonra ilk şiirimi yazdım: Yangın.’
Henüz 13 yaşında yazdığı bu ilk şiirinde Nazım olayı şöyle tasvirledi:
‘Yanıyor yanıyor
Müthiş tarakkalar
Çekiyor ağuşuna bu avdi beşer
Haneler, fakirler, yetimler…’
Göztepe’deki Taşmektep’te ilkokulu bitirince, dönemin en iyi okulu sayılan Galatasaray Lisesi’ne yazdırıldı. Ancak savaş yıllarında ailesinin gelirlerinin yetersizliği nedeniyle sonradan kaydı Nişantaşı Lisesi’ne alındı. Yakına gelen savaş onun dikkatini de bu konuda yoğunlaştırdı. Hele savaşta dayısının ölmesine çok üzüldü. Onu anlatan şiirler yazdı.
AYRILIK…
1917’de 15 yaşında Heybeliada Bahriye Mektebine giren Nâzım Hikmet burada üç yıl süren askeri eğitimden sonra stajer güverte subayı olarak çalışmaya başladı. Daha ilk günlerinde gece güverte nöbetinde üşütünce ciğerleri su topladı. Aylar süren sağaltımdan sonra tam iyileşememesi üzerine artık askerlik yapamayacağına karar verilerek sağlık nedeniyle 17 Mayıs 1920’de askerlikten çıkarıldı.

Bu arada annesi Celile Hanım’la babası Hikmet Bey 1917’de ayrıldılar. Bu ayrılıktan çok etkilenen Nâzım, bu dönem yazdığı birçok şiirini de Kadıköy’de kaleme aldı. ‘Acılarımdan’ adlı üç dizilik şiirinde kız kardeşi Samiye’yi anlattı: İri damlalarla dolu gözleri Her gece sofrada kardeşim neden? Sarıyor koluyla boş kalan yeri Hep onun yüzünü biz düşünürken. İşte dudakları sarardı yine Göğsünü şişirten şu hıçkırık ne? Yoksa o isim mi gelir diline? Küçücük mazini düşündükçe sen 1335(1919) - Kadıköy  

DİRENİŞ ŞİİRLERİ
İstanbul işgal altındaydı ve Nâzım Hikmet, direniş şiirleri yazmaya başlamıştı. 1920’nin son günlerinde yazdığı ‘Gençlik’ adlı şiiri gençleri ülkenin kurtuluşu için savaşmaya çağırıyordu. 1 Ocak 1921’de ise Mustafa Kemal’e silah ve cephane kaçıran gizli bir örgütün yardımıyla dört şair, Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin, Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice bindiler. İnebolu’ya varınca, Ankara’ya geçebilmek için beş altı gün, izin ve yol parası beklemeleri gerekti. Ama Ankara’dan yalnız Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nureddin’e izin çıktı. Ancak Nazım burada fazla duramadı ve Batum üzerinden Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okudu.1921’de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanıklık etti ve komünizm ile tanıştı. 1924’te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ‘28 Kanunisani’ sahnelendi. Ertesi yıl Türkiye’ye, çok sevdiği İstanbul’a döndü.
 MEMET DE KADIKÖY’DE DOĞAR
Refik Durbaş ‘Kadıköy’de evleri viran şairler’ başlıklı yazısında, Nâzım’ın 1925 sonrası Kadıköy’deki yaşantısını şöyle anlatıyor:
‘Nâzım Hikmet, 1925’te Moskova’dan döndüğünde babası Hikmet Bey, Kadıköy ile Moda burnu arasında ahşap bir evde oturmaktadır; annesi Celile Hanım da Cevizlik’te iki katlı ahşap bir evde... Hikmet Bey, bir süre Süreyya Sineması’nın müdürlüğünü yapar. 1932’de ölünce, Mithat Paşa ailesine ait olduğu söylenen çamlıklı bir evi, 50 lira kirayla tutarlar. Geçimlerini kendileri sağlamak için iki koyun, 40 kadar tavuk alırlar. Bu sırada Nâzım Hikmet tutuklanır; 13 yılın sonunda 15 Temmuz 1950’de hapisten çıkar. Eşi Münevver ile Vala Nurettin’in Salacak’taki evinde bir ay dinlenir. Ardından annesinin Cevizlik’teki evine taşınırlar. 1951’in mart ayında Münevver, Kadıköy’deki bir klinikte oğulları Memet’i doğurur. Bu küçük evde barınamadıkları için Mühürdar’da, Sular İdaresi’nin karşısında bir apartmanın zemin katına taşınırlar. Burası Nâzım’ın Türkiye’de oturduğu son mekândır. Nâzım Hikmet’in, yurt dışında yazdığı ilk şiirlerden Tuna Üstüne Söylenmiştir’i bir bakıma Kadıköy’e selamdır:
 ‘Hey Hikmet’in oğlu,’ der, ‘Tuna suyu olaydın / Karaorman’dan geleydin / Karadeniz’e döküleydin / Mavileşeydin, mavileşeydin, mavileşeydin / Başında İstanbul havası / Çarpaydın Kadıköy iskelesine / Vapura binerken Memet’le anası...’
 KAÇIŞ KADIKÖY’DEN 
Gazeteci-yazar Emin Karaca ise Nâzım Hikmet’in yurt dışına kaçışını şöyle anlatıyor:
“Nâzım Hikmet, 15 Temmuz 1950’de Cerrahpaşa Hastanesi’nde yatarken serbest bırakıldı. İki ev değişikliğinden sonra Kadıköy Mühürdar Mahallesi Dumlupınar Sokak’taki üç katlı eve (evin şimdiki kapı numarası 22) taşınıyor. Bu evde eşi Münevver Hanım’la birlikte kalıyorlar.
Nâzım, hapisten çıktıktan sonra sürekli takip ediliyor. Kapısının önünde polisler nöbet bekliyor. Türkiye’de yaşamasının zorluğunu anlayan Nâzım Hikmet Türkiye’den kaçmaya karar veriyor. Kaçma konusunu Tuzla’da yedek subay olan Refik Erduran’a açıklıyor. Bir plan yapıyorlar.
Nâzım Hikmet, 17 Haziran 1951’de sokak kapısı önünde polislerin ‘uyur gibi yapmalarını’ fırsat bilerek, daha doğrusu polislerin göz yummaları sonucu sabah erkenden evden çıkıyor. Kadıköy İskelesi’ne yürüyerek geliyor. Vapurla Karaköy’e geçiyor. Sürat teknesiyle Karadeniz’e açılıyor…”
 BABA HİKMET NÂZIM BEY
 Nâzım Hikmet’in çok sevdiği babası da Kadıköy’de iz bırakmış isimlerden. 1918’de Hamburg Konsolosu’yken emekli olan Hikmet Nâzım Bey, bir süre çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra Süreyya Paşa’nın Bahariye Caddesi’nde inşa ettirdiği Süreyya Operası’nda yöneticilik yaptı. Yönetmeni olduğu opera topluluğuyla turnelere de çıkan Hikmet Nâzım Bey, Süreyya Sineması’nın ilk müdürlerinden biriydi. 1933 yılında babası bir kaza sonrası yaşamını yitirince Nâzım Hikmet ‘Hiciv Vadisinde Bir Tecrübei Kalemiye’ başlıklı şiiri yazdı. Bu şiirinde, babasının ölümünden sorumlu tuttuğu Süreyya Paşa’ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açıldı. Bir yıl hapis, 200 lira para cezasına çarptırıldı. Şiirinin bir bölümünde şöyle diyordu Nâzım Hikmet:
...Benim de babam öldü.
Ve dünyaya yummadan evvel
ışıklı çocuk gözlerini
siz onun yanındaydınız.
Son beş papelin hesabını vermeden ölmesin, diye
kalbinin atışını saydınız.
Tutmuyordu babamın öpülesi elleri...
N.H - 1933
 KADIKÖY NÜFUSUNA KAYITLI
1951 yılında Moskova’ya giderken yaptığı konuşma nedeniyle vatandaşlıktan çıkartılan Nâzım Hikmet bundan tam 58 yıl sonra 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu’nun kararıyla yeniden vatandaşlığa alındı. Nâzım Hikmet’in yeniden Türkiye vatandaşlığına alınmasına ilişkin karara göre; Nâzım’ın nüfusta asıl adı ‘Mehmet Nâzım Ran’ adıyla yer aldı. Doğum tarihi 15 Ocak 1902 olan Nâzım Hikmet’in nüfusa kayıtlı olduğu il İstanbul, ilçe Kadıköy, mahalle ise Feneryolu oldu.
  KADIKÖY’DE BİR NÂZIM HEYKELİ
İlçeyle adı özdeşleşen Nâzım Hikmet’in Kadıköy’de bir heykelinin olmaması büyük bir eksiklik olarak görülüyordu. Ancak 15 Ocak 2010’da bu eksiklik de tamamlandı ve Caddebostan Kültür Merkezi’nin önüne Nâzım Hikmet heykeli dikildi.Tan Gazetesi’nin kurucuları Sabiha ve Zekeriya Sertel’in kızı Doç Dr. Yıldız Sertel, hasta yatağında, aile dostu Nazım Hikmet’in heykelinin yapılmasını istedi. 2 metrelik bronz heykel, Sertel’in ölümünden sonra tamamlandı. Mimar Sinan Üniversitesi GSÜ Heykel Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferit Özşen tarafından yapılan heykel, dünyaca ünlü şair Nâzım Hikmet’in doğumunun 108. yılında düzenlenen törenle yerini buldu. Heykelin kaidesinde şairin, ‘Kerem Gibi’ şiirindeki, ‘Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa’ dizeleri yer alıyor. Nâzım, çok sevdiği halkını buradan selamlıyor...
Etiketler; nazım hikmet

ARŞİV