Kadıköy’de bir umumhane mıntıkası; Ayrılıkçeşmesi

Günümüzde soysal medya fotoğraflarının vazgeçilmez mekanlarından olan Ayrılıkçeşmesi’ndeki rengarenk boyalı evlerin ardındaki hikayeyi yazdık…

22 Şubat 2022 - 14:37

Bugün dünyada hala bir ‘meslek’ türü olup olmadığı hala tartışmalı olsa da, ‘en eski meslek’ olduğu pek de su götürmez bir gerçektir seks işçiliğinin. Biz de 3 Mart Dünya Seks İşçileri Hakları Günü vesilesiyle, mutena Kadıköy’ün pek de makbul olmayan genelev geçmişine göz atıyoruz.

Bu konuda kayda geçmiş bilgilere ancak 20. yüzyılın ilk yıllarında rastlanıyor. Osmanlı arşiv belgelerine göre 1907’de Yeldeğirmeni’nde Söğütlü Çeşme Sokağı’nda “Satye ya da namı diğer Saniye” tarafından işletilen, Tori ve Hûridal adlı kadınları çalıştıran bir ev bulunmaktaydı. 1912 yılında da Koşuyolu Mahallesi İbrahim Ağa Sokağı’nda bulunan Hasip Bey’in köşkü Rahmiye Hanım tarafından işletilmekte, burada Rahime, Neriman, Hayriye, Vahide ve Ceride adlı sermayeler çalıştırılmaktaydılar.

1918 yılının Ocak ayında ise Kadıköy Duvardibi Mahallesi Rıza Paşa mıntıkasının, Emniyet Genel Müdürlüğü’nce oluşturulan bir komisyon tarafından umumhanelere tahsis edildiği biliniyor. Hatta umumhanelerin bulunduğu mahallerin civarında ikamet eden semt sakinleri bu duruma itiraz ederlermiş. Yoğun şikâyetler neticesinde Dahiliye Nezareti konunun İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü’nce araştırılmasını kararlaştırmış. İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü, Kadıköy’deki umumhanelerin bulunduğu mahallin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan bir komisyonca belirlendiğini, Duvardibi Mahallesi’ndeki umumhanelerin kapatılması hâlinde hayat kadınları ve umumhanelerin diğer mahallere dağılacağını, bunların gittikleri yerlerde de genel ahlakı bozacağını ve bu durumun da halkın şikâyetlerini büsbütün artıracağını ileri sürerek, umumhanelerin mevcut mıntıkalarından çıkarılmasının uygun olmadığını, ahalinin istirahatının temini için umumhanelerde içki içilmesi ve çalgı çalınmasının yasaklanması hâlinde huzurun sağlanabileceğini bildirmiş.

(1937 yılına ait Pervititch sigorta haritasında Yeldeğirmeni semti ve Ayrılıkçeşme Sokağı)

1920 yılında, Sıhhiye Heyeti Müdürlüğü kayıtlarına göre İstanbul’da Hıristiyan ve Yahudi kadınlar tarafından fuhuş yapılan 175 umumhane vardı. Kadıköy bölgesinde ise Mühürdar Rıza Paşa’da dört, Yeldeğirmeni ve Orta sokaklarında (Moda’da) birer umumhane bulunmaktaydı ve bunlar Müslümanlar tarafından işletiliyordu. Bu evlerde (Üsküdar’dakilerle birlikte) 79 kadın çalışıyordu.

FANİLER, FUHUŞ VE FAHİŞELER

Bir zamanın meşhur Ayrılıkçeşme Sokağı, Rasimpaşa mahallesi sınırları içinde kalan tarihî bir yol aslında. Adını, sokağın başında bulunan tarihî Ayrılık Çeşmesi'nden alıyor. Sokağın bir yanında baştan başa eski Osmanlı evleri (günümüzde restore edildi ve reklendirildi) yer alırken, diğer tarafıysa askerlerin ebedi istirahatgahıdır. Bu sokak şöhretini, I. Dünya Savaşı yıllarında sokakta genelevlerin yoğunlaşmasından alıyor. Hatta adına da ‘Paris Mahallesi’ deniliyordu. 1918 yılında 1.Dünya Savaşı sonrası Haydarpaşa Çayırı’nda askerlerini konuşlandırılan İngilizler, Galata’daki evlerden getirdikleri hayat kadınlarını Ayrılıkçeşme Sokağı’na yerleştirirlerdi. Bu evlerin seks işçisi kadınları, müşterilerini bu sokakta türlü türlü işve ve cilve ile karşılardı. Bilhassa yaz geceleri sokakta çengi karılar, köçek oğlanlar oynatılırdı. Sokağın bir yüzü demiryoluna baktığı için, mahallenin kadınları katarlar da geçtikçe pencerelerden  arz-ı endam ederlerdi.

PERŞEMBE TABİP GÜNÜ

Kadıköy tarihçisi Müfid Ekdal, Paris Mahallesi’ndeki genelevlerin, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından işgal kuvvetlerinin İstanbul’a gelişinden sonra, İngilizlerin Galata’daki evlerden getirdiği kadınlarla kurulduğunu şöyle yazmıştı: “Paris Mahallesi’nin birbirine bitişik iki katlı, ahşap ve karşılıklı iki sıra evlerinde Kadıköy’ün genelev kadınları oturur, resmi görev yaparlardı. Gece gündüz işler, sık sık olaylar yaralanmalar olurdu. Bu evlerdeki kadınları dost tutanlar, ailesini ihmal edenler, paralarını yedirip sıkıntıya düşenler ender değildi. Hafta tatillerinin perşembe öğleden sonra ve cuma günleri olduğu bir dönemi vardı. Perşembe günleri öğleden önce Paris Mahallesi’nin kadınları Kadıköy Hükümet ve Belediye Tabipliği’nde zorunlu muayeneye tabi tutulurdu. Muayeneye gidiş sabahtan başlar, zengin olanlar birer ikişer paytonlara kurulur, beyaz şemsiyelerini açarak, La Dam o Kamelya edasıyla Kadıköy’e giderlerdi. Orta hâlli olanlar şık elbiseler giymekle beraber, ikişer üçer kişilik kafileler hâlinde yürürlerdi. Fakat bir de üçüncü sınıf kadınlar vardı ki üst baş perişan, ayaklarında takunyalar, sağa sola çatıp türlü şirretlik yaparlar, zaman zaman da saç saça baş başa dövüşürlerdi. Kaldırımlardaki takunya sesleri, şamataları Paris Mahallesi’nden Kadıköy’e kadar alışılmamış bir gürültü yaratırdı. Haftanın bir gününe isabet eden bu geçit resmini izlemek için Haydarpaşa yolundaki evlere başka yerlerden pek çok misafir gelirdi. Herkes pencerelere koşar, üzüntü ile karışık bir merakla sokak hareketi seyredilirdi. Bu gidişin öğleden sonra aynı yoldan dönüşü beklenir, sabah panoramasını kaçıran misafirler kafilenin geliş saatinde pencere önünden ayrılmazlardı.”

CİHANYANDI LÜTFİYE ANLATIYOR

Paris Mahallesi’ni en iyi anlatan kaynakalrdan biri ise Şevket Nezihi’nin 1924 yılında yayımlanan Cihanyandı Lütfiye adlı kitapçığıdır. Kendisi, Paris Sokağı’nda bir gezinti yaparak, sokak sakinlerinden Cihanyandı Lütfiye Hanım’la görüşür. “Efendim, sermayelerimiz iki kısımdır. Bir kısmını ‘yarım cep parası’ tabir ederiz. ‘Yarım cep parası’ olanlar zamparalardan aldıkları paranın yarısını ev sahibine verirler. […] ‘Bütün cep parası’ olanlar –ki asıl sermayelerimiz bunlardır– müşterilerden aldıkları parayı –bahşiş ve hediye müstesnadır– tamamıyla ev sahibine verirler. Ev sahipleri de bunların yemelerini, içmelerini, tütün ve hamam ve hastane paralarını vermeye, elbise ve buna mümasil [benzer] levazımatlarını temine mecburdurlar. Geceleri saat on ikide kapılardan fenerler alınır ve içeriye müşteri kabul edilmez. Şayet kızların hepsi daha erken ‘komple’ olursa yine fenerler alınır. Kapıda fener bulunmaması o evin müşteri almayacağına delalet eder. Zamparalar oturup kızları beğendikleri vakit gecelikler peşinen alınır. 75 dirhemlik bir şişe rakı, bir tepsi meze –ufak tabaklarda altı türlüdür– birer liradır. İçki, meze paraları adamına göre ya peşin veya sonradan alınır. Zamparalar saz getirirlerse parasını kendileri verirler. Kızlar oyun oynadıkları vakit alınlarına yapıştırılan paralar çalgıcılara aittir. Müşteriler geceliklerini tediye ettikten sonra gitmek isterlerse paralarını geri alamazlar. Gecelikler intihap edilecek [seçilecek] kıza nazaran dört ile on lira arasındadır.”

(Cihanyandı Lütfiye’nin son dönemlerinde alınmış bir fotoğrafı / kaynak: SALT Araştırma Arşivi)

Mütareke yıllarında İstanbul’daki fahişelerin sayısının bini geçiyordu ilkin işgal ertesinde yabancı askerlerin çekilişiyle şehrin fahişelere olan talep de azalır. Hükümet umumhanelerin eskisi gibi iş yapmamasından yararlanarak dağınık hâlde bulunan umumhaneleri Köprü’nün Galata cihetine toplar. Kadıköy ve Üsküdar’daki umumhaneler de kapatılır. Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla birlikte burada adeta bir ‘temizlik’ hareketi yapılarak, fahişeleri kentin karşı yakasına gönderildi. Müfid Ekdal ise sonu şöyle anlatır: “Paris Mahallesi yıllarca görevini yaptı. Fakat nasıl oldu ise, bir gece kafayı iyice çeken kadınlar, Paris Mahallesi’ne göre oldukça aşağıdan geçen treni taşladılar. Trenin camları kırıldı. Bu saldırı Kadıköy’de günlerce konuşuldu. Derhal alınan bir kararla genelevler bulundukları yerden kaldırıldı ve Paris Mahallesi özelliğini kaybetti, tarihe karıştı.”

(Bu yazıda Gökhan Akçura’nın https://manifold.press/paris-mahallesi sitesindeki bu yazısından ve başkaca kaynaklardan yararlanılmıştır.)

(Ayrılıkçeşme Sokağı-2022)


ARŞİV