Genç tasarımcı ve illüstratör Robin Yayla, gezip gördüğü yerlerde çektiği fotoğrafları illüstrasyonlarıyla bambaşka eserlere dönüştürüyor. Kilise kubbesini limon sıkacağına, Dikilitaş’ı kravata, Vatikan'ı kirazlı pastaya, Boğaziçi köprüsünü kılıca dönüştüren Robin Yayla ile konuştuk
* Önce kısaca sizi tanıyalım?
1994 yılında İstanbul’da doğdum. Tüm eğitimimi İstanbul’da aldım. Kadir Has Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden mezun oldum. Okuduğum sürede de sürekli illüstrasyonlar yapıyordum. Ürün tasarlarken, sanatsal yolla, illüstrasyon yaparak sunardım. İhracatçı Birliği’nin düzenlediği bir tasarım yarışmasına katıldım ve Türkiye’de ikinci oldum. Yurtdışında yüksek lisans bursu kazandım. Kültürünü, tarihi yapısını, sanatını öğrenmek için İtalya’ya gitmek istiyordum. Bu bursla da yüksek lisans okumaya Milano’ya gittim.
Milano’da yüksek lisans yaparken boş vaktim oluyordu. Bu yüzden de çok gezme şansı edindim. Gezdiğim sürece de tarihi yapılar ilgilimi çekti ve illüstrasyonlar yaptım. Bu sürede kendi tarzımı oluşturmaya çalıştım.
“ÇELİŞKİYİ KULLANIYORUM”
* Yani bu tarz illüstasyonları Milano’ya gittikten sonra yapmaya başladınız, öyle mi?
Evet daha önce de illüstrasyon yapıyordum ama bu tarz illüstrasyonları yaklaşık iki yıldır yapıyorum. Neyin benim tarzıma en çok uyacağına karar verdim. Gördüğüm mimari yapılarla kendi illüstrasyonlarımı birleştirmeye karar verdim. Yaptığım şey devasa mimari yapıları küçük objelere dönüştürmek. Bir yandan da çelişkiyi kullanıyorum. Çünkü insanlar gözünün alıştığı şeyleri farklı nesneler olarak görünce şaşırıyor.
* İlk yaptığınız illüstrasyon hangisiydi?
Milano’nun biraz batısında Cinque Terre diye bir bölge var. Gitmeden önce oradaki yapıların canlı renklerle boyandığını düşünüyordum. Çünkü sosyal medyada gördüğüm kadarıyla binalar çok canlı renklerdeydi. Gittiğimde hayal kırıklığına uğradım. Binaların renkleri solgun gelmişti. İlk çalışmamda ressam bir kadını yapmıştım. Ressam kadın binaları yeniden boyuyor gibi bir gönderme yaptım. Yani her çizimin kendi içinde ufak hikâyeleri var.
* Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Her tasarımcı veya illüstratör için en önemli şey yaptığı çizimin mümkün olduğunca fazla kişiye ulaşmasıdır. Yaptığım illüstrasyonlar Türkiye’de çok fazla kişiye ulaştı. Özellikle sosyal medyadan güzel tepkiler aldım. Bunlar beni çok mutlu etti. Çizim yapmamda olumlu motivasyon oldu diyebilirim.
* Biz bir kubbe görüyoruz, siz onu servis tabağı olarak görüyorsunuz, köprü kılıç ya da müzik aleti oluyor. Örneğin Dikilitaş’ı kravat olarak görmek aklınıza nasıl geliyor?
Fikir aşaması çok değişik. Bazen bir haftada fikir gelmiyor, bazen otuz saniyede geliyor. Binaya ya da yapıya baktığımda artık onu o yapı olarak görmüyorum, mümkün olduğunca kafamda soyutluyorum. Eskizler yapıyorum. Binanın mümkün olduğunca soyut halini çiziyorum.
“EN KOLAY KISIM ÇİZİM”
* Yani bir yapıyı seçiyor ve onun üzerinde çalışmaya başlıyorsunuz...
Kimi zaman böyle oluyor kimi zaman da gördüğümde aklıma fikir geliyor. Genelde arkasında bir çalışma bir fikir süreci oluyor. En kolay kısmı çizim yapma kısmı. Çünkü çizimin ne kadar sürede biteceğini biliyorum ama fikrin ne zaman geleceğini bilmediğim için o süre biraz daha değişken oluyor
* Peki çizim ne kadar sürede değişiyor?
Çizimden çizime detaylara göre değişiyor. Örnek vermek gerekirse Boğaz Köprüsü’nde sosyal mesafe temalı bir çalışmam var. Onun çizimi çok basit. Köprünün bacakları çizgisel ve soyut bir insan vücuduna benzediği için kafayı ve elleri de soyut çizdim. Çizimi bir saat sürdü ama fikir aşaması çok daha uzun sürdü. Fikri tasarladıktan sonra çizimi gözümde canlanıyor sadece onu dijitale aktarmak kalıyor.
* Yeni yapılan binalar özellikle gökdelenlerle aranız pek iyi değil galiba, onlar pek de sevimli çizilmiyor. Başlarına hep bir hal geliyor gibi. Ya rende yapılıyorlar ya da kiremit gibi kırılıyorlar. Tarihi eserlerle fark ne?
Çünkü tarihi yapıların hikâyesi çok daha fazla ve güzel. O yüzden tarihi yapıları kullanmaktan daha çok hoşlanıyorum.
* Kadıköy’le ilgili bir çiziminiz de var. O fikir aklınıza nasıl geldi?
Venedik ile İstanbul arasında benzerlikler neler olabilir diye düşündüm. Venedik’te toplu taşıma sadece gondollarla yapılıyor. İstanbul’da da vapur önemli bir toplu taşıma. İkisini birleştirmek istedim. Ve bu çalışma ortaya çıktı. Venedik kültürü ile İstanbul kültürünü biraz harmanladım diyebilirim.
* İstanbul’la ilgili epeyce çalışmanız var. Bu bir proje mi?
Buradaki bazı arkadaşlarım İstanbul’u farklı bir şekilde olumsuz olarak tanıyor. İstanbul’un güzelliklerini göstermek istedim. Yaptığım illüstrasyonlar pandemi dönemine denk geldiği için mesaj içerikli illüstrasyonlar oldu, insanların beğenisini topladı ve yayıldı. Bu bir proje değil rahatsız olduğum bir konuyla ilgili çalışmalar yapmak istedim.
* Kadıköy’le ilgili başka bir tasarım fikri var mı?
Haydarpaşa Garı ile ilgili bir şey yapmak istiyorum. Bu aralar onun üzerine çalışıyorum ama fikir daha netleşmedi.