Kadıköy ve pasaj desek akıllara Akmar gelir herhalde evvela, belki sonra sahafların mekanı Kafkas. Peki ya diğerleri? Adları biliniyor mu? Ne zaman nasıl açılmışlar, bünyelerinde hangi esnafa ev sahipliği yapıyorlar?
Kendini ‘Ankara’da doğup büyümüş taze bir İstanbul misafiriyim’ diye tanımlayan araştırmacı Gülsen Şenol da işte bu soruların peşine düştü. Haklarında pek matbu bilgi bulunmayan pasajları incelemeye koyuldu. Caferağa ve Osmanağa’daki 18 pasajı ele alan Şenol’un araştırma projesinin ilk çıktıları da bir makale ve 3 pasajı odağına alan bir kitapçık oldu.
2018 yılında Bilkent Üniversitesi Mimarlık bölümünden mezun olan ve bugünlerde yüksek lisans hazırlıkları yapan genç araştırmacı Gülsen Şenol ile Kadıköy pasajlarının dünyasına girdik.
‘Kadıköylüyüm’ demek için burada kaç vakit geçirmek lazım henüz bilmiyorum ama 9 aydır Kadıköy’de yaşıyorum. Tahmin etmediğim bir şekilde derin bir bağ kurdum burayla, bir süre daha da buranın bir parçası olmak yönünde hevesim var.
Aslında bu araştırma sürecimin başlangıcında verdiğim bir karar değildi, biraz öyle gelişti. Taze bir İstanbul meraklısı olarak araştırmak istediğim konuyu adını ilk defa duyduğum ilçelerde, metrobüsle gidebildiğim son duraklarda, ilk defa geçtiğim ve büyük bir ihtimalle bir daha da geçmeyeceğim sokaklarda arıyordum. Hatta bir noktaya kadar da gelmiştim. Ters giden bir şeyler vardı, tam ne olduğunu çözemiyordum. Bir sabah aslında bahsetmek ve temas etmek istediğim şeyin tam da ortasında yaşıyor olduğumu farkettim. Yaşadığımız yere ve sahip olduğumuz şeylere çok çabuk alışıyoruz. Oysa zaman zaman bir parçamızı koparıp farklı bir mercekten bakmanın da büyük bir öğretisi oluyor.
AURA İstanbul - İstanbul Mimarlık ve Şehircilik Araştırmaları Akademisi - mimarlık ve kent konularını odağına almış bağımsız bir oluşum. Küresel devinimi yüksek olan İstanbul’u, sonsuz bir üretim mekanizmasına dönüşen mimarlık pratiğini, kent ve kentli olmayı sorgulayan ve bünyesinde farklı disiplinlerden hocalarımızın, arkadaşlarımızın olduğu bir fikir fabrikası olarak görüyorum ben. Düzenli devam etmekte olan seminer ve çalışmalarının yanı sıra senede iki defa 4 aylık bir sertifika programı düzenleniyor. Araştırma tabanlı bir tasarım stüdyosu olan bu sertifika programının Güz 2018 katılımcısıydım. Sinan Logie’nin yürütücülüğünde devam ettiğimiz bu stüdyoda; Kadıköy Pasajlarına dair araştırma projesini ele alma şansım oldu. AURA; Ankara’dan İstanbul’a gelme nedenimdi diyebilirim. Sonrasında da tüm kafa karışıklıklarım için olabilecek en güzel yoldaştı, hala da öyle.
SÜREGİDEN BİR PROJE
Öyle olmasını istiyorum. Araştırmanın belirli bir noktasında kendi içerisinde işleyen, olduğu kent parçasından kopuk ama adeta kendi içinde de farklı bir kent devinimi olduğunu farketmemle birlikte her geçen gün her biri için bir şey değişiyor, ekleniyor, çıkarılıyor, ya da yok oluyor. Aslında tıpkı İstanbul gibi.
Araştırma sürecimin başlangıcı benim için mimarlığın somut pratikleri ve soyut, çok da elle tutamadığımız kelimeler arasında bir analoji aramakla başlamıştı. Bir süredir aklımı karıştıran bir kelime var, ‘eşik’. Kentsel cümlelerde de sık sık kullanıyoruz, ama kendi adıma ona pek yaklaşamıyormuş gibi hissediyordum. Sürecin ilk ve temel kısmı eşik kelimesini önce kendi kelimelerimle tanımlamaya, ve ona biraz daha kent gözünden yaklaşmaya çalışmakla oluştu. Bu süreçte eşiğin nerede olduğu sık sık coğrafya değiştirdi kafamda. Şirinevler – Ataköy üstgeçidi, Taksim meydanı, Göztepe köprüsü diye giderken kendi sokağımda bulunan bir pasajda bir gün gereksiz yere fazla zaman geçirmem sonucu farklı coğrafyalarda tartıştığım birçok fikri tek bir pasajda da tartışabildiğimi farkettim. Bu noktadan sonrası biraz çorap söküğü gibi ilerlemeye başladı. Tabi şüphesiz bu süreç boyunca yaptığım Stavros Stavrides ve Walter Benjamin okumalarının da büyük etkisi oldu.
Belki de sürecin en dinamik noktası bu sorunun cevabını aramakla geçti, nitekim hala değişiyor bunun tam cevabı. Neredeyse Kadıköy’deki kaldırım taşlarının sayısını bile belgelemişiz, ancak olan tüm pasajların dokümantasyonu üzerine bir araştırmaya ya da kaynağa ulaşamadım. Kullandığımız haritalarda bile bazı pasajlar işaretliyken, bazıları sadece pasajın içerisindeki bir çilingir, terzi ya da tütüncünün ismiyle işaretlenmiş durumda. Bu nedenle araştırma boyunca herhangi resmi bir veriye referans vererek pasaj saptaması yapamadım. Ancak kendi erişebildiğim pasajların bilgileri, planları, konumları üzerinden öznel bir haritalama gerçekleştirdim.
Resmi bir veri değil, ancak bu sorunun cevabı benim için esnaf sohbetlerinin parantezlerini deşifre ederek devam etti. Moda Caddesi’nde, General Asım Gündüz Caddesi’nde ve Mühürdar Caddesi’nde artık olmayan, yerine büyük bir mağazanın açıldığı 3-4 pasajın hikayesini sık sık duyuyorum. Fakat onlardan henüz keskin cümlelerle bahsedemiyorum, çünkü fotoğraf dahil herhangi anıdan başka bir dayanağım henüz yok, ne yazık ki.
PASAJ ALTI TİYATROLAR…
Şimdilik kötü etkilemiş diyeceğim, fakat sanırım bir zaman sonra bu cümleyi ‘yok etmiş’ kadar iddialı bir kelime ile de tamamlamamız gerekebilir. Neyi arz ettiğimiz, ve neye talep olduğumuz konusunda 21. yüzyıl dinamikleri bizi kütlesel olana, en avantajlı olana ve en kolayda olana yönlendiriyor. Bir alışveriş merkezi kurgusunda asla karşımıza çıkmayacak kamusal ihtiyaçları pasajlarda görebiliyoruz. Kağıtçı, plastikçi, ‘her şey’ci, tamirci gibi… 23 yaşında olan birisi olarak benim için bir ‘kağıtçı’ görmek çok da alışılagelmiş bir şey değilken, bundan bir 20 yıl sonra bu yerel esnaf kent deviniminin hangi kısmında oluyor olacak, bu biraz tartışılası bir konu.
Tabi bu olayın biraz da romantik boyutu. Bir de fiziksel boyutu var. İhtiyaç ve insan çok, fakat yer yok. Pasajlara azalan talep ile birlikte de, onların fiziksel olarak oluşturdukları çift sokak koridorları büyük bir mağaza, ya da afilli bir kafeye dönüşmek için bahane yaratıyor, ne yazık ki. Ben bu noktada öznel olarak tiyatroları çok potansiyelli görüyorum. Kadıköy’deki birçok pasajın alt katının bir sahne, ya da bir kolektif tarafından kullanılıyor olması oradaki üretimi ve ziyareti de baki kılıyor.
EŞİK OLARAK PASAJLAR
Eşik kelimesini, ‘varlığının farkındalık olmadığı iç ile; ötekiye uzanan dışın ilk karşılaşma noktası’ olarak tanımlıyorum. Aynı zamanda; birleştirirken ayıran, ayırırken de birleştiren bir temas ve bir çeşit hareketliliğin başlangıcı olarak görüyorum. Eşik ve eşikte olma haliyle, aslında ev kapımızın mermer eşiğinden çıkarak tanışıyoruz. Eşik; mermer görünümünü soyut bir anlatıya kent düzleminde bırakıyor. Geçit ve hareket olgusu; kentin müşterek olan her parçasında görünen ve görünmeyen eşikler yaratıyor. Bu eşikler bazen sınırları, bazen de ortaklık mekanlarını doğuruyor. Tabii, bu cümlenin homojenliği ilçeden ilçeye göre değişiyor. Önceden her detayı planlanmış ve tasarlanmış, korumalı, içe kapanık, soyut bir kent parçasında ‘öteki ve yabancı olan’ olası bir tehlike olarak görülüp kendisine bir yer edinemiyor, böylelikle de eşik mekanlar ile daha az karşılaşıyoruz. Pasaj; Fransızca ‘passer’ (geçmek) fiilinden türeyen bir kelime iken; bir diğer anlamı da geçiş, geçip gitmek, ve geçmekte olanın hareketini vurguluyor. Etimolojik kökeninden itibaren anlamsal bir gözeneklilik hali sunan ‘pasaj’ kelimesinin kentsel artikülasyonu; eşik ve eşikteliğin de somutlaştırılmış mekânsal kurgusuna işaret ediyor.
Eşik mekanları bir kenti kent yapan unsurlardan birisi olarak görebiliriz. Bu araştırma özelinde de Kadıköy’ü Kadıköy yapan unsurlardan birisi olarak pasajlarını görebiliriz.
Evet, bir nevi böyle yorumlayabiliriz. Ait oldukları kent parçasından çok daha farklı bir dinamiklerinin olması, ve bu dinamiğin alıştığımız metropol kurgusu kadar hızlı değil de; daha kendine yeter ve mütevazi bir hızı oluyor olması beni öyle düşündürüyor.
PASAJLAR VE MİSAFİRLERİ
Kesinlikle katılıyorum! Girdiğim ilk pasajda da, araştırma sonunda artık yer döşemelerinin motifini ezberlediğim pasaja defalarca olan yolculuğumda da değişmeyen tek his bu ‘misafirlik’ hissiydi diyebilirim.
Kadıköy Pasajlarını odağıma aldıktan sonra kavramsal tartışmalarımı bir yana bırakıp mimari pratiğim ile onları analiz etmek istedim. Süreç ilk olarak olabildiğince bütün pasajları bulmak ile geçti. Daha sonra da pasajlara tek tek gidip envanterlerini çıkardım. Sadece birkaç kere gittiğim pasajlar da oldu, ama eve dönüş yolumda her gün uğradığım pasajlar da oldu.
Fotoğraf çekiyor, planlarını çiziyor, içlerinde bulunan dükkanları sayısal olarak kaydetmeye çalışıyordum. Anlattığım gibi, araştırma benim için pasaj odaklı değil de, eşik kelimesine olan bir yolculuk ile başladığı için bu süreçte deneysel bir yol izlemeye çalıştım. Eşik kelimesi her zaman ‘öteki’ kelimesini peşi sıra getiriyor ve ona kucak açıyordu. Ve pasajlarda normalde gördüğümden daha farklı insan tiplemeleri, ilişkiler ve kurgular görüyordum. Bu ötekilik bir tehlike unsuru yaratmıyor, aksine bana göre pasajı samimi kılıyordu. Her pasajın kendi içerisinde bir ev olduğu ön kabulüyle birlikte her pasajın çay ocağında, çilingirinde, kağıtçısında yahut terzisinde farklı rollerle birtakım hikayeler biriktirmeye; tüm bunu yaparken pasajın iç trafiğini bolca gözlemlemeye çalıştım. Pasaj günlerimde pasajdakilerle laf lafı bolca açtı, aslında benim için de taşlar hikayeler ile oturmaya başlamıştı. Bir yandan Facebook grupları, arkadaşlarım, komşular, yol üstü pasaj üzerine konuştuklarım ile hatıra ve pasajlara dair izlenim havuzu oluşturdum. Bu da araştırma üretimini somut ve değişmez haritalardan çok, hikayeler ile de bağdaştırmama yol açtı.
Kent başlı başına tümleci, öznesi, ve fiili bol olan uzun ve tek bir cümle olsa da; anlatımını çeşitlendirerek güçlendirmek için birtakım parantezlere ihtiyaç duyuyor. Kentsel eşikler, ve bu araştırma özelinde Kadıköy Pasajları; işlek bir kent parçasının; ait olduğu yere göre daha kararsız, insani, ihtimalli, fakat her daim muallakta olan ara ‘durak’larıdır. Kent parçasının Moda Caddesi ve Bahariye Caddesi özelindeki sınırları; birtakım delikler dizisiyle muğlaklaşmış olup; kimi çevrelerce köhne merdiven altları, tekinsiz boş dükkanlar, yaşanmışlıklar, ve tarihe kazınmış esnaflardan ibaret kılınsa da; üzerlerindeki bu çok çeşitli düşünce akışı onu eşik statüsüne atfettiğini iç rahatlığıyla söyleyebiliyorum. Üzerinde olan hem pozitif, hem negatif öngörüler bir tehlikeden ziyade heterotopyanın pozitif gücüne işaret ettiğine inanıyorum. Sokağın ve ‘çarşı’nın sınırları mimari strüktürü ile muğlaklaştıran pasajlar; kendi içerisindeki ilişkiler ağı da öteki olanı çoktan ortadan kaldırıyor ve kentin hızlı gidişatına ansızın, durağan bir sayfa açıyor.
Tüm bu süreç boyunca pasajdan, pasajdakinden, ve pasajda olandan çıkardığım öğreti beni yalnızca pasaj ve eşik üzerine değil; bir parçası olduğum Kadıköy üzerine de düşündürmeye başladı. Birçok pasaj için çok tarihsel ve süslü bir mimari elemanından bahsetmiyoruz; ancak bugün yanıbaşımızda olana (ve yarınını bilmediğimize) bir farkındalık uyandırmak istiyorum. Ben bu yolculukta pasajda olan, ve aslında dünyada varlığını bile bilmediğim çok fazla şey ile tanıştım. Ve aslında bu ne kadar fazla insana ulaşabilirse, o kadar kıymetini biliriz gibi hissettiriyor. Bu durum da beni pasajlar üzerinden ilerleyen alternatif bir Kadıköy rehberi için heyecanlandırıyor. Kadıköy denilince akıllaraa yalnızca en havalı ve renkli duvarı olan 3. nesil kahveciyi değil; Kafkas Pasajı’ndaki fırçasız ressamın atölyesinin de var olduğunu bırakmak istiyorum. Bu sürecin bir üretimi olarak; iki pasaj özelinde bir kitapçık üretmiştim. Buna devam etmek, ve imkan bulabilirsem de pasajlar üzerinden kurgulanan Kadıköy yürüyüşleri gerçekleştirmek istiyorum. Alternatif Kadıköy rehberi tam bu noktada cümle içinde kullanılmaya başlanıyor.