“Geçmiş Zamanların, Mekanların ve Hatırlamaların Rafında Kadıköy'ün Kitabı” ile Kadıköy’ün geçmişine dair bilinmeyenleri anlatan araştırmacı-yazar Tamer Kütükçü ile Kadıköy’ün ve İstanbul’un müzik tarihini konuştuk. “Radyoculuk Geleneğimiz ve Türk Musikisi” adlı kitabıyla Cumhuriyet öncesi ile Cumhuriyet sonrası dönemde, radyo yayıncılığının işlevlerini araştıran Kütükçü, Kadıköy için şöyle diyor: “20. yüzyılın hemen başında, Kuşdili Çayırı’ndaki Hamdi’nin Gazinosu’nda, Kemani Tatyos, Udi Arşak, Kanuni Armenak, Hanende Antranik, Markar ve Kirkor’dan oluşan Ermeni fasıl heyetinin icraları, Kadıköylülerin belleğinde silinmez sesler bırakmıştır.”
ASIRLIK DEĞİŞİM
-Radyoculuk Geleneğimiz ve Türk Musikisi kitabınızdan biraz bahseder misiniz? Nasıl bir tarihsel geçmişiniz var radyoculukla ilgili?
Kendimi bildim bileli, ‘radyo ile uyuma’ gibi bir alışkanlığım söz konusu. Çocukluk ve gençlik yıllarımda, aşağı yukarı kalınca bir kitap boyutunda, Aryofon marka, antika bir radyom vardı. Elektronik cihaz tamirine meraklı babam, hem kimden edindiyse, eve getirmiş, tamir edip bana vermişti. Geceleri radyoyu yatağa alır, yorganı yüzüme çeker, onu dinleyerek uykuya dalardım. Radyonun, klasik Türk müziğinin perdelerini inanılmaz güzel aksettiren bir sesi vardı ki bugünün çok daha teknolojik cihazlarında bunun mevcut olmadığını söyleyebilirim. Sonraki yıllarda, musiki çalışmalarımla beraber, bazı radyo sanatçılarıyla bilfiil tanışmam, ‘radyoculuğun Türk müziğinin gelişimi üzerindeki yeri’ hususunda düşünmemi ve bilahare bu kitaba giden süreci hazırladı; ve ortaya böyle bir kitap çıktı.
-Müzik kültürünün gelişiminin İstanbul ve Ankara'da daha görünür olduğunu söylemek mümkün. Siz 100 yıllık zaman diliminde İstanbul'daki müzik kültürünün nasıl bir değişim geçirdiğini düşünüyorsunuz?
Doğru. Çünkü müziğin ‘üreticileri’ de, ‘taşıyıcıları’ da, ‘eğitimi’ ve ‘arzı’da, ağırlıklı olarak bu iki şehirde. Dolayısıyla değişim ve gelişmeyi sırtlayan şehirler de, hal böyle olunca bu şehirler olmak durumunda oluyor. Yüz yıllık zaman diliminde, en azından kendi alanım olan Türk müziği özelinde, gelişim ve daha çok da değişimin akıl almaz ölçüde olduğunu söyleyebilirim. Ve bunun ne yazık ki çok da olumlu bir yönde gerçekleşmediğini de. Bunun analizi sayfalar alabilir.Ta1930’lardan başlayan siyasi müdahalelerden, 1950 sonrasının ticarileşme yönelimlerine kadar bu müziğin ‘ayarını’ bozan bir dizi etmenden uzun uzadıya söz edilebilir. Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim ki, Türk müziği, bir zamanlar bu şehirde yaşayan insanların gündelik hayatları içinde tutunan, insanların hemen her tür duygusuna ‘refiklik’ eden, yaşamlarının ayrılmaz bir parçası iken; bugün -çok küçük bir azınlık istisna- ‘entelektüel düzeyde ya da aristokrat bir zevk’ bile değildir. Deve kuşu gibi başımızı kuma gömmekten vazgeçip, şu gerçeklikle artık yüzleşmemiz gerek diye düşünüyorum. Günden güne hayatın içi süratle boşaltılırken ve azımsanmayacak sayıda insan için yaşamın tek gayesi ve tek mutluluk kaynağı, sadece ve sadece “halihazırda kazandığı paradan daha fazlasını kazanmak” haline gelmişken; Türk müziğinin –değerleri ve felsefesiyle- böyle bir dünyanın içinde, bırakın gelişmesini, yaşaması dahi mümkün değildir. Türk müziğinin terakkisi için, öncelikle Türkiye’yi ‘vahşi kapitalizm’ tuzağından ve ‘küçük Amerika’ hülyalarından kurtarmak gerekiyor.
KADIKÖY’ÜN “AVAZI” KİMLERDİ?
-Kadıköy'ü de araştıran ve yazan bir araştırmacısınız. Kadıköy'ün müzik tarihiyle ilgili ne tür bilgiler var elinizde?
Bu konuda arkaik bilgilere uzanmak, iki sebepten oldukça güç. Birincisi –Kadıköy’de mukim en eski iki uygarlıktan- gerek Megaralılara, gerekse Fenikelilere ilişkin buluntu yetersizliği. İkincisi ise, müziğin tarihini yazmanın güçlüğü; zira bu, ses kaydı gerektiren bir durum. Yazılarak, belli bir ölçüde ancak aktarılabilir bir şey çünkü müzik kaldı ki pek yazılı belge de yok zaten. Bu iki ‘zorluğa’ bağlı olarak, Kadıköy’ün ‘en eski müziğine’ ilişkin söyleyebileceklerimiz, ne yazık ki, son derece sınırlı. Megaralılar tarafı, kör bir kuyu. Fenikelilere ilişkin ise dolaylı kimi bilgiler mevcut. Ortadoğu müziklerine ilişkin, Sümerlerde rahip ve koronun karşılıklı söylediği dinsel eserlerin varlığını biliyoruz. Aynı coğrafyanın bir topluluğu olarak Fenikelilerde de bu var mıydı, kesin bir şey söylemek güç. Öte yandan Fenikelerin ‘çift aulos’ ve ‘psalterium’ adlı sazları icat ettikleri söylenir; fakat bu çalgılar Fenikelilerin Kadıköy bölgesine göçleri sırasında bu coğrafyaya gelmiş midir, bu da muamma.
Leon Taşcıyan
-Kadıköylü birçok müzisyen ve bestekar olduğunu biliyoruz. Sizce o dönemlerde Kadıköy, müzik ortamının gelişimi açısından neden önemliydi?
Kadıköy’ün tarihsel ‘kimliğine’ bakınca, sessiz, sakin, huzur dolu, keyif ehli, siyasetten ve dünya işlerinden bir nebze azade kimselerin tercihi, ‘rantsallıktan’ ve buna bağlı bir ‘gerilimden’ uzak bir mekan olduğunu görüyoruz senelerce. (Bugün için bu kimliğin en azından bazı vasıfları, pek çok kimseye ‘şaşırtıcı’gelebilme potansiyeli içerse de böyledir.) Bu semtsel doku ya da kimlik, genel anlamda sanat ehli ile beraber, müzisyenler için öteden beri bir cazibe teşkil ettirmiştir denilebilir. Kuşkusuz, sonradan bu, Kadıköy’ün kültürel bir merkez haline gelişinin de önünü açmıştır.
Aramik Hanım
-Kuşdili ve Kurbağalıdere çevresinde müzisyenlerin icrada bulunduğu söylenir. Siz nasıl bir tablo çiziyorsunuz buralar için?
Söz konusu bölge, ilginçtir, hem nitelikli (bir nebze aristokrat) musiki, hem de İstanbul folklorüne içkin (görece avami) müziğin kendisine yer bulduğu bir bölgedir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde çok önemli bir müzik kurumu, Şark Musiki Cemiyeti, önce Yoğurtçu Parkı’na bakan Madenci Köşkü’nde çalışmalarına başlamış. Kurucuları arasında Leon Hanciyan, Kemal Niyazi Seyhun, Hanende Zahide Hanım yer almış. Hocalık yapanlar ise, Udi Nerves Bey, Sinekemani Nuri Bey, Kemal Niyazi Seyhun’dur. 19 Kasım 1920’de Tanburi Cemil Bey anısına efsanevi bir konser verilir. Solistler Münir Nurettin, Kaşıyarık Hüsamettin, Hamid Hüsnü Kayacan, Hafız Arap Cemal, Zahide Hanım’dır. Sonradan Ali Rıfat Çağatay, cemiyete Batılı ve modern bir hüviyet kazandırmaya çalışmış. Cemiyetin Müzeyyen Senar’ın yetişmesinde de önemli bir yeri vardı. Buna karşın, aynı bölge, daha folklorik karakterli avami müziğin de etkinlik gösterdiği bir yerdi. 20. Yüzyılın hemen başında, Kuşdili Çayırı’ndaki Hamdi’nin Gazinosu’nda, Kemani Tatyos, Udi Arşak, Kanuni Armenak, Hanende Antranik, Markar ve Kirkor’dan oluşan Ermeni fasıl heyetinin icraları, Kadıköylülerin belleğinde silinmez sesler bırakmıştır. Denizkızı Eftalya ve Hafız Burhan’ın da burada konserler verdiği bilinir. İlk kantonun 19. Yüzyıl sonlarına doğru keza Yoğurtçu Parkı’nda Aramik Hanım tarafından icra edildiği söylenir.
Safiye Ayla...
HAMİYET YÜCESES’TEN SAFİYE AYLA’YA...
-Kadıköy'de çok fazla sokak müzisyeni var. Vapurda, sokakta ya da başka bir yerde duyduğunuz sesleri beğeniyor musunuz?
Kadıköy’de müzik yapan, isimlerini eminim benim gibi pek çok kimsenin bilmediği çok değerli müzisyenlerin varlığından söz etmek olası. Örneğin, bir gün Beşiktaş - Kadıköy vapurunda dinlediğim bir kont-tenorun icrasının hâlâ kulaklarımda çınladığını söyleyebilirim. Azeri türkü ‘Ayrılık, ayrılık, yaman ayrılık’ı öyle tiz bir akorttan, mükemmelen bir icra etmişti ki, vapurun üst katında dinlerken, okuyan ‘kızın’ sesinin tiz perdelerdeki bu pürüzsüzlüğüne hayran olmuş; aşağı indiğimde okuyanın bir erkek olduğunu görünce ise, ‘olağanüstü bir müzikal olayla’ karşı karşıya kaldığımı anlamıştım. Keza, soğuk bir kış akşamı, rıhtımda, bağlama eşliğinde bir biri ardınca Kürtçe türküler okuyan sokak müzisyeninin icrasındaki ‘yaşanmışlık’, tüylerimi diken diken etmişti. Ben ki, aldığım klasik Türk müziği eğitimim dolayısıyla olsa gerek, ‘klasik Türk müziği’ ile ‘Kürt halk türkülerinde mevcut müzikal motiflerin’ arasındaki ‘uzaklık’ nedeniyle belki, Kürt halk müziğinden çok haz duyan biri değilimdir, en azından bu türkülere kulağımın pek yatkın olmadığını söyleyebilirim. Ama bu, o kadar yürekte titreyip orada ‘ışıyan’ bir ses ve nefesti ki, üşüten poyrazı duymaksızın, bir yarım saat orada çakılıp kalmıştım.
Perihan Altındağ Sözeri
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
Kadıköy müzisyenlerin ikamet etmeyi de çok sevdikleri bir semt… Ve, hiç şüphesiz, onların varlıklarıyla da “anlam” kazanan bir belde. Yine kendi alanımdan örnek verecek olursam, çok sevdiğim Perihan Altındağ Sözeri’nin evi Erenköy Bilim Sokak’taydı. Hamiyet Yüceses ise, bugün kendi adıyla anılan, Suadiye Okul Sokak’ta ikamet ediyordu. Safiye Ayla’nın da stüdyo ve müzik evi gibi kullandığı bir dairesi vardı Suadiye’de. Melahat Pars, Afitap Karacan, İnci Çayırlı uzun yıllar bu ilçede oturmuşlardır. Bülent Ersoy da burada doğmuş, zaman zaman ikamet etmiştir. Müzisyen oldukları kadar müzikolog kimlikleriyle de maruf İncila Bertuğ, Fikret Karakaya da halen Kadıköy sakinlerindendir. Bu isimlere camiadan daha pek çok kişinin adını eklemek olasıdır ki, halk, Batı ve popüler müzik ehlini de işin içine katacak olursak, Kadıköy’ün hangi “değerleri” bünyesinde barındıran bir hazine olduğunu takdir etmek mümkündür.