Son yıllarda Kadıköy’e dair hemen hemen her alanda akademik tezler yayımlanıyor. Semtin tarihi ve güncel durumuna ilişkin araştırmaların yer aldığı bu tezlerden biri de yüksek lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalında tamamlayan Filiz Tezcan Çalhan’a ait. Çalhan yüksek lisans eğitimine devam ederken, “Söğütlüçeşme Mahmut Baba Mezarlığı’ndaki Mezar Taşları Tipolojisi Hakkında Bir Deneme” isimli tezini hazırladı. Mezarlıktaki 375 adet mezar taşı üzerinde çalışma yapan Çalhan ile hem tezinin çıkış noktasını hem de ulaştığı sonuçları konuştuk.
Mezarlar pek çalışma konusu edinmez. Siz neden bu mezarlığı araştırmak istediniz?
Mezar taşları, ortaya çıktığı toplumun özelliklerini yansıtan, toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerini ortaya koyan en önemli kültürel eserlerden birisi. Bu nedenle yalnızca sahibinin kişisel özelliklerini değil yapıldığı dönemin toplumsal özelliklerini de ortaya koyuyorlar. Bu özellikleri nedeniyle mezar taşlarının bu ve benzeri çalışmalarla belgelenip kayıt altına alınması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca sanat değeri yüksek olan bu önemli belgelerin varlığını devam ettirmesi açısından yaptığımız bu çalışma büyük önem taşıyor.
AĞA HASAN PAŞA’NIN MEZARI
Mezar taşlarına geleceğiz ama öncelikle bu mezarlığın tarihi hakkında bilgi verir misiniz?
Bu mezarlığın ortaya çıkması ve gelişimi ilk olarak Mahmut Baba’nın buraya gömülmesiyle başlamış. Mahmut Baba Kadirî tarikatı şeyhlerindendir ve aynı zamanda Kadıköy Osman Ağa Camii’nin de imamıdır. 1850 yılında vefat ettikten sonra buraya gömülmüş ve daha sonra türbesinin çevresinde yapılan gömülerle mezarlık şekillenmiş. Zaman içerisinde bu mezarlığa çevredeki bazı mezarlık ve hazirelerden de taşınmalar olmuş ve mezarlık giderek büyümüş. Özellikle arşiv belgelerinden ulaştığımız bilgilere göre Hasanpaşa semtine adını veren Ağa Hasan Paşa’nın mezarı ile Söğütlüçeşme Cami’nin yapımı sırasında orada bulunan mezarlıktaki taşlar Mahmut Baba Mezarlığına getirilmiş.
Tahribatlar da yaşanmış görüldüğü üzere…
1971 yılında İstanbul Çevre Yolunun Uzunçayır – Kadıköy bağlantısını sağlamak için yeni bir yolun yapımına başlanmış. Yolun Mahmut Baba Mezarlığı’nın bir bölümünü de içine alıyor olması nedeniyle mezarlıktaki taşların taşınması gündeme gelmiş ve bu konu ile ilgili çalışma başlatılmış. Mezarlıklar Müdürlüğü ile Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bu çalışma neticesinde mezarlığın yola denk gelen bölümündeki taşların bir bölümü Karacaahmet Mezarlığına nakledilmiş. Taşların büyük bir kısmı nakledilmiş fakat pek çoğunun da bu çalışmalar sırasında gerekli hassasiyet gösterilmediği için harap olmuş olduğunu arşiv fotoğraflarından görebiliyoruz. Günümüzde gömülere kapalı olan bu mezarlıkta sadece tarihi mezar taşları bulunuyor ve taşlar koruma altına alınmış. Tezimi yazdığım dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avrupa Yakası Mezarlıklar Müdürlüğü ile görüşmeler yaptım. Mezarlıkta yakın zamanda restorasyon çalışması başlayacağının bilgisine ulaşmıştım. Umarım buradaki mezar taşları için gerekli önlemler biran önce alınır ve Kadıköy tarihi açısından önemli olan bu mezar taşları gelecek kuşaklara daha güvenli bir şekilde ulaştırılabilir.
Çalhan, o dönem kadınlar için yapılan mezar taşlarının erkeklerin mezar taşlarına göre daha gösterişsiz yapıldığını söylüyor.
ŞAİR ALİ FERRUH BEY
Peki bu mezarlıkta kimler gömülü? Tanıdık isimlere ulaşabildiniz mi?
Yaptığım incelemeler neticesinde mezarlıkta yapılan en son gömünün 1920 tarihinde yapılmış olduğunu öğrendim. Dolayısıyla bugün bizim tanıyabileceğimiz ya da ünlü diyebileceğimiz pek bir kimse bulunmuyor. Bu mezarlıkta yatan kişiler içerisinde; üst düzey bürokratlar, yüksek rütbeli askerler, zengin tüccarlar bulunuyor. Mahmut Baba Mezarlığı’nda yatan önemli kişilerden biri ünlü şairlerimizden Nazım Hikmet’in anneannesi Safvet Zeliha Hanım’dır. Safvet Zeliha Hanım, Nazım Hikmet’in dedesi Ferîk Mustafa Celâleddin Paşa (Konstanty Borzęcki)’nın eşidir. Bir başka önemli kişi de Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yaşamış Bulgaristan Komiserliği görevinde bulunmuş Ali Ferruh Bey’dir. Ali Ferruh Bey aynı zamanda edebi bir kişiliktir. “Kerbela” isimli bir tiyatro eseri vardır. Mezar kitabesinde de bu eserindeki bir şiiri yer alıyor.
Sizin ilginizi çeken en çok hangi mezar oldu?
Teze dâhil edilmeyen mezar taşları içerisinde tamamı toprak altında kalanlar, üzerindeki yazıları ve süsleme özellikleri tespit edilemeyecek kadar silinmiş olanlar ile üzerinde herhangi bir yazı ve süsleme öğesi olmayan düz taşlar yer alıyor. Benim en çok dikkatimi çeken mezar Ali Ferruh Bey’in lahit mezarı oldu. Çok detaylı çalışılmış süsleme kompozisyonuna sahip bir mezar Ali Ferruh Bey’in lahdi. Motifler adeta bir dantel gibi işlenmiş taşın üzerine. Daha sonra Ali Ferruh Bey’in mezar kitabesinde de yer alan imzası beni çok heyecanlandıran konuların başında geliyordu. Çünkü Osmanlı geleneksel sanatlarında genellikle sanatçılar kendilerini çok ön plana çıkarmazlar bu nedenle çok fazla sanatçının ismini bilmeyiz. Bu imzayı ilk incelediğimizde bilinen sanatçılardan hiç birine ait olmadığını gördük ve yeni bir sanatçı keşfetmek üzere olduğumuzu düşündük. Sonra araştırmalarımı derinleştirdiğimde bu imzanın Ali Ferruh Bey’e ait olduğunu ortaya koyduk.
HEYKEL ŞEKLİNDE MEZAR TAŞLARI
Bu mezar taşları aynı zamanda korunması gereken kültür varlıkları. Şu anki mezar yazılarıyla eski mezar yazıları arasında ne tür farklar var?
Günümüzdeki mezar taşları ile Osmanlı mezar taşlarını karşılaştırdığımızda karşımıza çıkan ilk fark sanatsal değerleridir. Günümüz mezar taşlarına baktığımızda çok yalın ele alınan, herhangi bir sanat kaygısı taşımayan ölen kişinin adını - soyadını, doğum ve ölüm tarihini belirten taşlar olarak görmekteyiz. Nevi şahsına münhasır örnekler muhakkak vardır fakat günümüz taşlarının geneli bu şekilde karşımıza çıkar.
Osmanlı mezar taşlarına baktığımızda ise her birisi neredeyse kişiye özel yapılmış adeta birer heykel şeklinde eserlerdir. Zaten şekillerine dikkat ettiğimizde insanın sembolleştirilmiş bir halini andırırlar. Bunun yanında Osmanlı mezar taşlarında kullanılan başlıklar bize ilk bakışta mezarda yatan kişinin cinsiyeti ve mesleği hakkında bilgi verir. Bunun yanında Osmanlı mezar taşı kitabeleri muhteviyatı bakımından da son derece zengin bilgiler içeriyor. Sadece mezarda yatan kişinin kimlik bilgileri değil, o kişilerin memleketleri, meslekleri, ölüm nedenleri, eş dost akraba ve çocuklarından istekleri gibi pek çok bilgiyi barındıran bölümleridir. Ve bu bölümler edebi bir dille yazılarak başka bir sanat yönünü ortaya koyar.
Mezar başlıkları belli bir işçiliği de anlatıyor. Bu mezar başlıkları kimler tarafından yapılmış?
Osmanlı mezar taşlarının yapımında iki zanaatkârın emeği var. Bunlardan biri taş ustası diğeri de hattattır. Taş ustaları taşları şekillendirip istenilen formu oluşturan kişilerdir. Hattatlar ise kitabeleri yazan kişilerdir. Ama kitabeyi taşa kazıyan kişi yine taş ustasıdır. Hattat sadece üzerine yazıyı aktarır. Onu kazıma görevi yine taş ustasına aittir. Osmanlı sanatlarının pek çoğunda karşımıza çıkan sorunlardan en önemlisi ise sanatçıların kimliği sorunudur. Sanatçılar eserlerine genellikle imzalarını atmazlar, kendilerini gizlerler. Bu nedenle bu mezar taşlarını işleyen ustalar konusunda çok bilgi sahibi değiliz. Hattatlarda ise daha şanslıyız. Hattatlar eserlerini imzaladıkları için onları tespit edebilmek daha kolay oluyor. Tabii ki bütün taşlar imzalı değil. Mesela Mahmut Baba Mezarlığı’nda sadece iki tane hattat imzalı mezar taşı bulunuyor. Buna karşılık taşı işleyen usta imzası ise bulunmuyor.
Bu tarz mezar başlıklarının yapımı ne zaman son bulmuş?
Osmanlı mezar taşlarındaki en büyük değişim kuşkusuz Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanmış. Özellikle 1 Kasım 1928 yılında alfabe değişikli yaşanmış ve bu değişiklik mezar taşlarında da kendisini göstermiştir. Daha sonra kılık kıyafet inkılabı ile birlikte fes ve sarık gibi eski kıyafetlerin yasaklanması ile mezar taşlarında kullanılan bu öğeler de ortadan kalkmış ve günümüz mezar taşlarının ortaya çıkma süreci başlamış.