Pahalı berberler, tarihi berberler, modern berberler.... Bu listeyi uzatmak mümkün ama biz bu listeye bir de “Seyyah Berber” ekleyeceğiz. Çocuk yaşta Fenerbahçe’de mesleğe adım atan Mehmet Tekin 20 yıllık meslek hayatında hem moda dergilerinde hem de sinema sektöründe kuaförlük yapmış. Ama Tekin, alışagelen bir berber değil. Hem gezgin hem de yardım sever. Motosikletiyle uzak şehirlere gidip ihtiyaç sahibi insanları tıraş ediyor, sadece bir gülümseme karşılığında. İstanbul ve Kadıköy’de ise sokakta yaşayanları, kağıt toplayanları ve göçmen çocukları karşılık beklemeden tıraş ediyor. Tekin’le berberliği ve biriktirdiği insan hikayelerini konuştuk.
Tekin şu ana kadar 15 farklı filmde görev almış, bunların içinde dönem filmleri de var. Neftlix’te yayınlanan “Hakan Muhafız” adlı dizinin saç tasarımcısı olan Tekin, Moda’daki atölyesinde oyuncuların saçlarını tasarlıyor.
FENERBAHÇE’DE BAŞLAYAN SERÜVEN
Kimdir Seyyah Berber Mehmet Tekin? Hem kendinden hem de berberliğe başlama hikâyenden bahseder misin?
Ailemle beraber Ömerli’de yaşıyorduk. Bir yandan okula gidiyordum bir taraftan da sokaklarda hayatı keşfediyordum. Haydutluk, yaramazlık, serserilik derken kuaförlük yapan dayım, bir gün “hadi bu çocuğu işe sokalım” dedi. Dayılarım benim adıma karar veriyorlar yani. Ondan sonra çocuk işçi olarak Fenerbahçe’de Diba Güzellik Salonu’nda işe başladım.
Memnun muydunuz iş hayatından?
Fenerbahçe’ye gittiğimde şok olmuştum. Çünkü tanımadığım bir dünyaya gitmiştim ve çok anlam veremedim ama zamanla alışmaya başladım. Haftanın üç günü çalışıyordum geriye kalan günlerde ise dinleniyordum.
Kaç yıl oldu berberlikte?
Mesleğe 13 yaşında adım attım. 20 yıldır berberlik yapıyorum. Meslek lisesinde kuaförlük bölümünde okudum. Liseden sonra kalfalık diplomamı aldım. Sonra askere gittim ama yine Fenerbahçe’de kaldım. Nedendir bilmiyorum ama görev yerim Fenerbahçe Orduevi’ne çıkmıştı. Askerdeyken de kuaförlük yaptım bir süre ama çok sıkılmıştım. “Ben bu mesleği yapmak istemiyorum” diyerek bir dilekçe yazdım ve Bilecik’e gönderdiler beni. Bilecik’ten sonra Eskişehir’de tekrar kuaförlük maceram başladı. Orgeneralleri filan tıraş ediyordum. Tabii öyle olunca kıyafetlerim ve ayakkabılarım da değişmişti. İstediğim zaman çarşıya çıkıyordum. Sonra bu mesleğin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Baktım bu meslek sayesinde hayatım kolaylaşıyor, ben de “bu mesleği artık sevmem lazım” dedim.
“İNSANA DOKUNUYORSUN”
Berberlik aslında biraz cerrahlık gibi. Yani koltuğa oturan da yatağa yatan da sorgusuz sualsiz kabul edecek her şeyi.
Aynen öyle. İnsana dokunuyorsun sonuçta. Bu çok “önemli” biri de olabilir “her hangi” biri de. Mesleğimiz o kadar insanlarla ilişkili ki beni motive eden şey de bu oldu aslında.
Bunu fark ettiğiniz anda da başka bir hikaye başladı aslında. Bisiklet ve motorla Türkiye’yi gezmeye başladınız.
Askerliği bitirdikten sonra mesleği de bıraktım. Bir süre elime makas almadım. Ne dayımla çalışmak istiyordum ne de sektörden herhangi bir yerde. Bir bisiklet yolculuğuna çıktım ve 3500 kilometre pedal çevirdim. Tam bir yıl sürdü bu gezi.
Kaş’ta moda sektöründen bir çiftle tanıştım. Benim hikâyemi dinlediler, ben onların hikâyelerini dinledim. İstanbul’a döndüğümde buluştuk ve beni moda dergilerine yönlendirdiler. 2 yıl boyunca moda dergilerinde çalıştım. Sonra sinemayla tanıştım ve sinemayı çok sevdim. 15 filmde görev aldım bunların içinde dönem filmleri de var. Sinemayla beraber benim dünyam da açılmaya başladı ve meslekte başka şeylerin peşine düştüm ve Londra Akademi’de eğitim aldım.
DÜŞ YOLLARA
Şimdi gelelim berberliğin gezgin tarafına. Seyyah Berber projesi nasıl oluştu?
Çalışırken boş durmadım. Hobilerim hep vardı ve gün geçtikçe zevk aldığım şeyleri çoğalttım. Altı yıldır motorla Türkiye’yi geziyorum. Ama bu turlar sırasında sıkıldığımı fark ettim ve amacımın sadece gezmek olmayacağını anladım. Yaptığım turlara berberliği de ekledim. “Sen seyyahsın, seyyahla berberliği birleştir” dedim kendime. O saatten sonra artık seyyah berberdim. Kendime bir rota çizdim ve daha önce ziyaret ettiğim yerlere gittim. Makasımla dostluklar kurdum, makasımla insanlara dokundum ve şekiller verdim. Bunların hepsi bir projeydi ve yaklaşık beş senedir devam ediyor.
Kaç kişinin saçını sakalı kesmişsinizdir?
Her gittiğim yerde notlar alıyorum ve geçen baktığımda bu sayı bin olmuştu.Neredeyse Türkiye’nin her yerini gezdim. Her gittiğim yerde dostluk kurmaya başladım ama daha çok ihtiyaç sahibi olan insanlara yönelmeye çalıştım.
İhtiyaç sahiplerini nasıl belirliyorsunuz?
Şöyle; gittiğim yerde insanlara projemden bahsediyorum. “İhtiyacı olan insanlar var mı?” diye soruyorum. Bir şekilde o iletişim kuruluyor.
İnsanların tepkisi nasıl oluyor? Yani motorla biri geliyor köye ve “saçınızı kesebilir miyim?” diye soruyor. İlginç bir deneyim bence.
Ben de bunu çok düşündüm. İnsanlara “gel seni keseyim” desem, yanlış anlaşılacaktı. Bir köye gideceksem ilk önce köy kahvehanesine uğruyorum. Selamımı veriyorum ve çayımı içiyorum. Sonra birini gözüme kestiriyorum ve başlıyorum muhabbet etmeye. Ardından “ben berberim” diyorum. Birden “beni de bir tıraş etsene” diyorlar. “Tamam” diyorum. Sonra tasımı tabağımı çıkarıyorum. Bir kişiyi tıraş ettikten sonra herkes sıraya giriyor zaten.
SOKAKTA BERBERLİK
İstanbul ve Kadıköy’deki bir başka projeniz de sokakta yaşayanlarla ve göçmen çocuklarla ilgili. Biraz da bunu konuşalım mı?
Evsizlere ulaşmak daha zor tabii. Atölyeyi açmadan önce göçmen yurtlarına gidiyordum ve ihtiyaç sahibi çocukları tıraş ediyordum. Yel değirmeni’ndeki yurda da gittim. Bu proje sanırım 7-8 ay sürdü. Bu kolay ama sokaktaki insanları bulmak daha zor.
Sokakta yaşayanlar için berber bulmak da başka bir problem.
Evet, çoğu kuaför hijyen konusu yüzünden tıraş etmeyebiliyor. Ama dışarıya bir tabure koyarsın, sokakta kesebilirsin. Ben böyle yapıyorum ve şu ana kadar bir kişi bile “ne yapıyorsun sen?” demedi. Onlara bir hikâye bıraktığımı fark ettim. Bunu fark ettikten sonra sokaklarda kesmeye devam ettim. Sokakta insanları yakaladıkça kesiyorum. Evsizlere ulaşmak zor ama aş evlerinin önlerine gidiyorum.
Moda’da bir atölyeniz var ve burayı hem kuaför olarak hem de dizi oyuncularına saç tasarımı yaptığınız bir mekan olarak kullanıyorsunuz. Okurlar da merak edecektir, herkesi tıraş ediyor musunuz?
Müsait olduğum sürece 12 yaşında bir çocuğu da tıraş ediyorum. Ondan hiç para almam çünkü o daha para kazanacak yaşta değil. Kağıt toplayanları kesiyorum, sadece kesmiyorum onlara kıyafet veriyorum. En azından Murat Bey Sokağın başını tuttum. Bu sokakta birisi gelip benim kapımı çaldığında ona kapımı açabiliyorum. Ama bunun dışında parayla sadece tanıdığım insanları tıraş ediyorum.
Çok sayıda insana dokunduğunuzu ve dostluk kurduğunuzu söylediniz. Sizi etkileyen ve unutamadığınız bir anınız var mı?
Çok var ama sanırım Yeldeğirmeni’ndeki hikaye benim için ayrı bir yerde. Yeldeğirmeni’nde bir esnaf abimiz var. Arada onu ziyarete giderim. Bir gün yine yanına gittiğimde “ya yatalak bir tanıdığımız var tıraş eder misin?” dedi. Ben de “tabii ederim” dedim. Aldım malzemeleri çıktım amcanın yanına. Meğerse tıp profesörüymüş amca ve uzun zamandır tıraş olmamış. Saçını kestikten sonra aynada kendisine bakmış ve “uzun zamandır bu kadar mutlu olmadım” demişti. Daha sonra eşine “o çocuk kimdi?” diye sorup durmuş. Bir süre sonra amcanın öldüğünü öğrendim. Son günlerini mutlu geçirmesi beni çok etkilemişti.