“Kadın hayatı için canını ortaya koyuyor”

İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesi tartışmalarına ilişkin konuştuğumuz avukat Selin Nakipoğlu “Kadınları karanlık bir koridora çekmeye çalışıyorlar” diyor

05 Ağustos 2020 - 15:11

“Aile birliğini bozuyor”, “erkekleri nafaka boyunduruğu altında tutuyor” “eşcinselliğe özendiriyor” … İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Kadın cinayetleri de öyle... Kadınların ısrarla savunup “ yaşatır” dediği sözleşmeyi ve sözleşme üzerinden yürüyen tartışmaları avukat Selin Nakipoğlu’na sorduk.

* Bakanlık şiddet azaldı diyor, kadın kurumları arttığını söylüyor. Kadına yönelik şiddet arttı mı azaldı mı?

Bakanlık bu kanıya hangi araştırma/araştırmalar sonucu ulaşmış? Ne zaman ve nerede bir veri çalışması yapmış? Şiddet arttı hem de öyle arttı ki bir cinse karşı tam anlamıyla bir savaş mevcut.  

* Bu nasıl bir savaş ve nedeni ne?

Erkek şiddeti sonucu yasam hakları ellerinden alınan kadınların sayılarına bakın. Bu rakamlar ancak savaş rakamıdır. İmtiyazlarını kaybetmek istemeyen erkeklerin kadınların yaşamlarına olan müdahalelerine kadınlar boyun eğmiyor. Ataerkil şiddet her yerde iktidar ilişkisinin bir sonucu olarak zor kullanarak kadını kontrol altında tutmaya çalışıyor. Hayatına sahip çıkmak isteyen kadın ise canını ortaya koymak zorunda kalıyor. Çünkü biliyoruz kadına yönelik erkek şiddeti eşitsizliğin doğal sonucudur. 

* Şiddetin artmasının nedeni ne?

Teşvik ve cezasızlık politikaları.  Özellikle bürokratların toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren, ayrımcılık içeren beyanları, caydırıcılıktan uzak yargı kararları ve özellikle infaz yasasındaki son değişiklik.

* İnfaz yasasındaki son değişiklik ne?

Cezaevindeki hükümlülerin Covid-19 salgınından korumak gerekçesiyle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da değişiklik yapıldı. Ama bu gerekçe inandırıcı değil,  uzun zamandır hazırlığı yapılan bir tasarı Covid-19 fırsat bilinerek alel acele yürürlüğe sokuldu. Hukuk fakültesi mezunlarının bile içinden çıkmakta zorlandığı, kafa karışıklığı yaratmak için sanki özel çaba sarf edilmiş bir metin. Gri alanlar bırakılarak ve bunun sonucunda uygulayıcıların rahat manevralarla yorumlama yolu açılarak, toplumun adalet duygusunu sarsan bir düzenleme. Bu düzenlemeyle kadın ve çocuklara karşı şiddet suçu işleyen, yüksek risk oluşturan suçlular denetimsiz bir şekilde kadın ve çocukların üzerine yollandı. 

* Gelelim son günlerde sıkça tartışılan İstanbul Sözleşmesi’ne. İstanbul Sözleşmesi hangi koşullarda ve ne zaman ortaya çıktı? 

İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı tarih Mayıs 2011. Fakat sözleşme, taraf devletler yeter sayısına ulaştıktan, 10 devlet tarafından imzalandıktan sonra 1 Ağustos 2014 tarihinde, yani altı sene önce yürürlüğe girdi. Türkiye’yi bu sürece götüren dava ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2002 tarihinde verdiği Nahide Opuz kararıydı. Opuz davasında AİHM, Türkiye’yi yaşam hakkını koruyamadığı için mahkûm etti. Mahkeme, Türk hükümetinin, “aile içi şiddet özel yaşamdır, karışamayız” tezini de geri çevirdi. Yani “insan yaşamını korumak söz konusu olunca özel yaşama karışılır” mesajı verdi. Bu, AİHM’in bu alanda verdiği ilk tazminat kararıydı. Karar Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası arenada oldukça olumsuz bir tabloya işaret etti. Bu kararı 6284 sayılı şiddet yasasının yürürlüğe girmesi takip etti. 

SÖZLEŞME ÖNEMLİ YOL HARİTASI

* İstanbul Sözleşmesi hangi hakları güvence altına alıyor?

Cinsiyet temelli şiddet ile mücadelede önemli bir yol haritasıdır. Sözleşme bugüne kadar kadına karşı şiddet, hane içi şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin en detaylı tanımlamaları yapmaktadır. Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel, ızdırap verebilecek her turlu eylem, zorla evlendirilme, kadın sünneti, cinsel saldırı/taciz gibi kimseye ayrımcılık yapılmayan, şiddetsiz bir toplum tahayyülü yapıyor.

* İstanbul Sözleşmesi uygulanıyor mu? Uygulanıyorsa şiddet neden azalmıyor?

Hayır, sözleşme yükümlülüklerinin aksine yasal düzenlemeler yapılıyor. Örneğin Türk Ceza Kanunu’ndaki uzlaştırmaya sokulan suçların kapsamı Aralık 2016’da çıkarılan bir KHK ile genişletildi, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin en çok maruz kaldığı suçlar olan basit yaralama, tehdit ve hakaret de uzlaştırma kapsamına alındı. Oysa Sözleşme madde 48’e göre bu yasaktır. 

Sözleşme silahlı çatışma, savaş dönemlerinde bile uygulanır. Sözleşmenin öngördüğü önleyici tedbirleri hiçbir koşulda askıya alamazsınız. Ancak Covid 19 önlemleri sebebiyle HSK Genel Kurul kararlarından madde 10 ile adeta 6284 sayılı yasa askıya alındı. 6284 sayılı sözleşme le ile aynı ruhta, aynı düzlemde bir düzenlemedir. 

* Peki aslında uygulanmayan sözleşme niye hedef? Kim neden karşı çıkıyor?

Bazı baskı gruplarının yazılı ve görsel kanallarında özellikle son üç senedir sözleşme aleyhine yayınlar yapılıyor. Bu baskı gruplarının tarikatlar olduğunu biliyoruz. İsmailağa Cemaati Türkiye’nin Sözleşme’den çekilmesi için açıklama ve Cumhurbaşkanı ile görüşmeler yaptı. Hususi olarak cinsel yönelim ifadesinin geçtiği madde 4’e itiraz ettiklerini söyleseler de esas derdin sözleşmenin toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi yönünde bir düzenleme olması sebebiyle ısrarlı bir karşı duruşta olduklarını biliyoruz. Ayrıca LGBTİ+ bireylere böyle hoyratça ayrımcılık yapılıyor olması bir suçtur, bu söylemler anayasaya aykırıdır.

“NAFAKA KELİMESİ DAHİ GEÇMİYOR”

* Sözleşmeye itiraz nedenlerinden biri erkeklerin, ödedikleri nafaka. Bu yüzden mağdur olduğunu iddia edenler var. Böyle bir durum var mı?

Sözleşmede nafaka kelimesi dahi geçmiyor.  Okumadan fikir sahibi olmak son derece tehlikeli. 

* Yeri gelmişken sorayım nafaka neye göre nasıl belirleniyor? Nafaka ödemek durumunda kalan erkeği nasıl zor durumda bırakıyor?

Nafaka miktarının belirlenmesi hususunda takdir yetkisine sahip olan hakim, nafaka borçlusunun yaşam standardı ile nafaka alacaklısının hayat koşullarını göz önünde bulundurur.  Şayet, söz konusu boşanma davası, anlaşmalı boşanma ise anlaşmalı boşanmalarda tarafların nafaka konusunda kararlaştırdığı bir miktar varsa, boşanmanın protokolüne uygun olarak mahkeme karar verir. Özellikle çocuğun masrafları için ödenen bir nafaka türü olan iştirak nafakasının belirlenmesi hususunda, öncelik olarak çocuğun yaşını da değerlendirerek eğitim, sağlık, bakım vb. ihtiyaçlarını belirleyen hakim, objektif bir perspektif ve kişinin gelir durumu ve nafaka borçlusu ile alacaklısının yaşam standartları çerçevesinde nafaka miktarına karar verir.

Yoksulluk nafakası ise, boşanma ile birlikte yoksulluğa düşecek olan eş lehine hakim tarafından hükmedilen parasal katkıyı ifade eder. Ülkemizde boşanma ile yoksulluğa düşen taraf istihdam oranlarına, bakım emeğinin yüklendiği cins olduğu için ne yazık ki kadınlar olmaktadır.  Yani nafaka, nafaka yükümlüsünün gelirine göre belirlendiği için erkeği  zor durumda bırakacak bir rakam karara bağlanmaz.

* Peki sözleşme  aile kuruma karşı mı?

Hayır aileye karşı olduğuna dair de bir ifade yoktur. Sözleşme cinsiyet temelli şiddete karşı! 

* Bir itiraz da sözleşmenin eşcinselliği özendirdiği üzerine. Böyle bir madde var mı? 

Hayır yok. Bir uluslararası sözleme ile eşcinselliğe özendirmek iddiası da taraf devletlerden sadece Türkiye’de dillendiriliyor olsa gerek. Komik bir iddia. Ama acı acı güldüren… Çünkü bu ayrımcı söylemler oldukça tehlikeli ve endişe verici gelişmelere gebe. 

Meşhur maddeye bir bakalım;  Sözleşme madde 4/3’te aynen: “ Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.”

Yani “Ayrımcılık yapma, şiddetin ortaya çıkacağı zemine engel ol, yasam hakkını savun” diyor.  Bu sözleşmeye itiraz edenler yoksa aksini mi istiyor?

* Bu sözleşme mevcut hükümet tarafından imzalanmıştı. Şimdi neden kaldırılmak isteniyor? Bir seçim yatırımı mı? Seçim yatırımı ise kadın seçmenler neden göz önünde bulundurulmuyor?

Seçim yatırımı, gündem değiştirme gibi yorumlamıyorum. İstanbul Sözleşmesi tam adıyla Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, ne olduğunu anlamak açısından tam adının bilinmesi önemli, tam da gündemin kendisi. Çünkü saldırı kadının eşit birey olma yolundaki kazanımlarına. Özellikle beş senedir kız çocuklarının maruz kaldığı istismarın evlilik yoluyla affedilmesi için çaba gösterenlerin, nafaka konusunda oluşturulan algı ile kanuna aykırı beyanlarda bulunanların, kadınların yaşam şekline müdahale edenlerin, kahkahasına karışanların topyekûn saldırılarıyla uğraşıyoruz. 

* Sözleşme iptal edilirse kadınlar veya şiddet görenler açısından sonuçları ne olur?

Uygulanmadığı halde iktidar çevresindeki birtakım güçleri bu kadar hiddetlendiriyorsa, sözleşmeden imza çekilirse nasıl bir felaketle karşılaşacağımızı tahmin etmek zor değil. Hemen akabinde, belli ki 6284 sayılı yasa hedefe konması, TCK madde 103’e ilişkin yasa teklifinin yasalaşma tehlikesi, Medeni Kanun’da madde 175 ve madde 176 gibi  kadınlar aleyhine yapılacak değişiklikler bizi bekliyor olabilir. Kadınları karanlık bir koridora çekmeye çalışıyorlar. Biz ise hayatımıza sahip çıkıyoruz. 


ARŞİV