Sinema ve dizilerde polisiye izlemeye alışkın olsak da tiyatroda polisiyeye pek aşina olduğumuz söylenemez. Simon Williams’ın “Ölüm Öpücüğü” adlı oyunu, Şükran Yücel’in çevirisiyle, Deniz Atam’ın rejisiyle 30 Ocak’ta Alan Kadıköy’de prömiyer yaptı. Oyunda Buket Çelik, Cemal Hünal, Furkan Kalabalık ve Renan Bilek rol alıyor.
Gazete ilanıyla bulduğu genç kadınları öldüren bir seri katilin yakalanmasını konu alan oyun, izleyicisine kadına yönelik şiddetin her türüne tanıklık ettiriyor. Oyun içinde oyun izlediğimiz Ölüm Öpücüğü İngiltere’de geçen bir öyküyü anlatıyor olsa da kadına şiddetin yaşandığı her coğrafyada güncel. Trajikomik ve gerilimli anların yaşandığı iki perdelik oyun 90 dakika boyunca seyircinin ilgisini ve merakını üzerinde tutmayı başarıyor. Dekoru ile de ilgi çeken oyun her oyuncunun canlandırdığı karakterle ve birbirleriyle uyumları açısından da övgüye değer. Kara mizah tarzındaki bu ironik metin, her birimizin hayatından izler taşımanın yanında, kadına şiddet konusunda kendimize de ayna tutmamızı sağlıyor.Depremin ardından uzunca bir süre programını erteleyen Ölüm Öpücüğü 24 Mart’ta yeniden Alan Kadıköy’de sahnelenecek.
Deprem öncesi yönetmen Deniz Atam, oyuncular Buket Çelik, Furkan Kalabalık ve Renan Bilek’le oyuna dair konuşmuştuk. Cemal Hünal dizi çekimleri olduğu için söyleşiye katılamamıştı. Ekiple yaptığımız söyleşiyi yayımlıyoruz.
“KADINA ŞİDDET BİTMEYEN DÖNGÜ”
Deniz Atam: Metin İngiltere’de geçiyor fakat bizim ülkemizde karşılığı her zaman var. Çünkü kadına karşı şiddet Türkiye’de bitmeyen bir döngü. Yaptığım oyunlarda alt metinler de arıyor ve buluyorum. Bu oyun da alt metinleri olan bir oyundu. Aynı zamanda teknik pek çok şeyin iç içe olduğu, kendimi geliştirmemi sağlayacak olan ve 11 yıldır yapmak istediğim, bir kenarda duran bir oyundu. Galiba benim yönetmenlik hikâyemin doğru anına geldi. 11 yıl önce bu kadar farklı bakamayabilirdim. Doğru zamanı bugündü. Diğer yandan, bir süredir her yaptığımız şeyin çok büyük anlamlar içermesi gerekmediğini düşünüyorum.
Renan Bilek: (Gülüyor) Deniz çağırdı. Metni yollayıp “böyle bir şey var baksana” dedi. Ben normalde çeviri oyun sevmem. Polisiye olduğunu söyleyince ilgimi çekti. Biz Komiser Kolombo ile Doktor Richard Kimble ile büyümüş kuşağız. Metni, fikrimi almak için yolladığını sanıyordum. “Yapar mıyız” dedi. “Oynuyor muyuz” dedim. “Ben sadece yöneteceğim” dedi. Yıllar önce aynı sahneyi paylaştığım dostumun şimdi yönetmen olarak karşıma çıkıp yapar mıyız demesi, oyunun polisiye olması, şimdiye kadar pek yapmadığım şeyler, karşılıklı oynamayı da özlemiştim.
Buket Çelik: Deniz’le yolumuz Ebedi Barış oyununda kesişti. Oyunu çok beğenen seyircisi olarak sohbet ederken “Bir oyun var okusana” dedi. Ben de Renan gibi düşündüm, “güzel oyun, kimlerle yapacak, kadın oyuncunun rolü çok iyi” diye düşünürken “oynar mısın?” diye sordu. Ben de “tamam” dedim, böylece başladık.
Renan Bilek: Herkesi belirleme şansın olmayabilir ama turne yapmayı düşünen her yapımcı, her yönetmen, her oyuncu önce kadroyu sorar. Oyuncular daha önce birlikte çalışmadığı oyuncular için önce şunu sorar: “Kulisi nasıl?” Çünkü o ev halidir. Siz karınızdan, kocanızdan daha çok o arkadaşları görürsünüz. Biz 60 gün boyunca neredeyse hep birbirimizi gördük. Bir de turneye gittiğinizi düşünün. Birlikte bir zaman geçirmenin ötesinde, birlikte bir üretim yapıyorsunuz. Şüphesiz senfoni orkestrası gibi çalışabilirsiniz, herkes birbirine saygı duyar ama sevmek zorunda değildir. Ama bu iş böyle değildir. Bu iş her an birbirinin arkasını toplamayı, açığını kapatmayı da gerektirebilir.
Furkan Kalabalık: Hiç şüphe etmedim, oyunu okumadan kabul ettim. Çünkü onun işini ne kadar şevkle ve üzerine düşerek yaptığını bildiğim için “evet” dedim. Bu benim konservatuar mezuniyetinden sonra yer aldığım ikinci oyun. Ve hayatımdan çok memnunum.
“TİYATRO YAPMAK PAHALI BİR İŞ”
Deniz Atam: Özellikle pandemiyle kalabalık bir kadroyla oyun çıkarmak, ekibin toplanabilmesi açısından zorlaştı. Dekor, tasarım vb ile birlikte düşünüldüğünde tiyatro yapmak artık çok pahalı bir iş. Bu yüzden tek kişilik oyunların tercih edilme sebebinin biraz da maddi olduğunu düşünüyorum. Evet, zor bir süreç ama birlikte bir şey üretmenin çok değerli bir şey olduğunu düşünüyorum.
Renan Bilek: 13 senedir oyun yapan, bunu bir dönem ilk yapanlardan biri olarak konuşuyorum; tek kişilik oyun başka bir şey. Sahnede paslaşmayı özlüyorsunuz. Tek kişilik oyunda çekimi, provayı, her şeyi siz ayarlıyorsunuz, oysa diğerinde bir ortaklık olması gerekir. Bir oyun provasından oyunu sahnelemeye kadar büyün oyuncular için yeniden üretme, yeniden tanımlama, yeniden keşfetme süreci oluyor.
Buket Çelik: Bizim için çok rahat ve konforlu geçti. Ben özel tiyatroda oyunculuk yapmadım ama dramaturji çalışmaları veya süpervizörlük yaptım o yüzden süreci biliyorum. Deniz ise bize her şey hazır geldi. Tasarım, sahne, kostümler, ışık her şey jilet gibi hazırdı ve bu bir oyuncu için çok büyük bir lüks. Bize düzenli bir prova mekânı sağlamış olması da çok büyük bir lüks. Yani oyuncular olarak bizim hazırlık sürecimiz çok konforlu ve rahat geçti.
Renan Bilek: Ortak payda Deniz.
Deniz Atam: Birbirimizi, tiyatroya bakış açımızı anlayabiliyoruz. Herkesin bu işte olması için kendince gerekçeleri vardı. Onlara baktığımda farklı yerlerden aynı yola çıkan beş kişi olduğumuzu düşünüyorum. İlk okuma provasından sonra şunu söylediğimi hatırlıyorum ve hâlâ da öyle hissediyorum yönetmen olarak çok güvende hissettim. İnsanların birbiriyle ilk kez karşılaşıp aynı enerjide buluşması çok acayipti. Kast konusunda şanslı olduğumu düşünüyorum.
Hazırlık kısmına gelince kendimin de oyuncu olmasından kaynaklı en küçük aksesuarın bile prova sırasında oyuncuya ne kadar çok şey kattığını, alışma sürecinin provada geçmesi gerektiğini bildiğim için her şeyi kostüm ve dekoru erken getirmeye çalıştım.
Deniz Atam: Metinde çok fazla çıkardığımız yer var. Metne çok fazla müdahale etmemeyi tercih ediyorum. Sadece biraz yorum farkı var.
Furkan Kalabalık: Diyaloglar hiçbir şekilde değişmedi. Sadece uzun gelen ya da tekrar olan bazı pasajlarda çalışıldı. Akışı ya da manayı değiştiren değişiklikler yapılmadı.
Deniz Atam: Önce insan olarak kaynaşınca sahnede dili bulmak da kolay oldu. Çok hızlı, çok samimi bir ilişki gelişti ve bu oyuna yansıdı.
“TERS KÖŞE YAPAN BİR OYUN”
Renan Bilek: Agatha Christie romanları okuyarak büyümüş gençlik kuşağı üyesiyim. Benim için ters köşe yerleri vardı ve onlar çok hoştu.
Renan Bilek: Canlandırdığın karaktere kızma, sinirlenme hakkın yok ama anlama zorunluluğun var. Anlayacaksın ki, neyi ne için yaptığı ortaya dökülsün. Onu anlamaya, algılamaya yönelik şey benim için heyecan vericiydi. Benim için değişik bir deneyimdi. Daha önce oynamadığım türde oyun ve karakter canlandırıyordum.
Furkan Kalabalık: Bunların her biri toplumsal olarak her birimize dokunan meseleler. Oynadığım Bernard oyunun içinde kadınların cinayetlerine kendini en fazla yoran, konuşmak yerine dinlemeyi ve gözlemlemeyi seçen bir karakter olduğu için dikkat çeken bir yanı var. Daha önce polisiye projelerin içinde çok var oldum ama bu karakter diğerlerinden farklı olarak bambaşka bir enerjiye sahipti. Bu karakterin beni zorlayacağını düşündüm ve buradan çıkaracağım yaratım merakımı uyandırdı.
Buket Çelik: Benim oynadığım karakterin dönüşümü ve maruz kaldığı durumlar benim için çok etkileyiciydi.
Deniz Atam: Kadın karakterde şiddetin her türlüsünü görüyoruz.
Renan Bilek: Adaleti sağlamak ya da toplumu düzeltmek asla sanatçıların görevi değildir, ama çarpıklıkları göstermek görevidir. Her zaman doğru cevabı bulamayabilirsiniz ama doğru soruyu bulabilirsiniz, doğru soruyu sorarsanız cevap zaman içinde kendiliğinden gelir.
Deniz Atam: Bir siyasetçinin “adalet yok” deme söyleminden daha çok bir müzisyenin, bir şairin, bir oyunun bunu insanlara söylüyor olmasının daha etkili olduğunu düşünüyorum.