Görme engelliler için bir satır kitap okumanız onları mutlu edecek şeyler arasında çünkü sosyal yaşamlarını devam ettirmek ve öğrenmek istiyorlar ama çoğu zaman öğretecek birini bulamıyorlar. Bu nedenle, büyük bir özveriyle kendilerine ders anlatan gönüllü öğretmenlerin sayısının artmasını istiyorlar. Biz de Türkiye Görme Engelliler Derneği’nin Kadıköy’deki Genel Merkezi’ni ziyaret ettik. O gönüllülerden biri olan Tuba Cesur ile konuştuk…
Öncelikle sizi biraz tanıyalım. Kendinizden bahseder misiniz?
1977 Ankara doğumluyum.1979 yılından beri ailemle İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden mezun oldum. İki yıldır çalışmamakla beraber, öncesinde lojistik sektöründeydim. Şu anda kendimi farklı alanlarda geliştirmek istediğim için çeşitli kurslara katılıyorum; pastacılık, dijital ve sosyal medya pazarlama, takı yapımı, dikiş… vs.
Ne zamandır görme engellilere gönüllü olarak ders veriyorsunuz?
Aslında Görme Engelliler Derneği’ne geçtiğimiz yıl gelmiştim ancak uygun şartları yaratamadığım için ders anlatma çalışmalarını aktif olarak 4 aydır sürdürüyorum.
“ARKADAŞ OLDUK”
Gönüllü öğretmenliğiniz nasıl başladı? Dernekle nasıl tanıştınız?
Artık çalışmadığıma göre kendime ve çevremdekilere harcayabileceğim, yaşadığım toplumun gelişmesine ufacık da olsa katkı sağlayabileceğim daha çok vaktim vardı. Aslında bu benim çok uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi. Sosyal dayanışmaya hep inanmakla birlikte, görme engelli arkadaşlarımızın böyle bir engeli bulunmayanlarla fırsat eşitliği sağlamalarına bir nebze katkıda bulunmak istedim. Benimle aynı düşünceleri paylaşan bir arkadaşımla derneğe geldik. Burada çalışan herkes son derece sıcakkanlı ve yardımsever ve gönüllülere de çok değer veriyorlar. Arkadaşım ve ben ne istediğimizi biliyorduk zaten talebimizi ilgililere aktardık ve öğrenci eşleştirmesi yapılıp ders vereceğimiz saatleri kararlaştırdıktan sonra derslere başladık.
Öğrencilerden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Zaman içerisinde arkadaş gibi oluyorsunuz. Çoğu son derece pozitif ve hayata değer veren insanlar. Hem dersler, hem de aralardaki sohbetlerimiz çok keyifli oluyor. Hele de öğrencilerim okutmanlığını yaptığım ya da ders anlattığım konularda başarılı sonuç ya da notlar aldıysa, değmeyin keyfime (gülüyor). İnsanın kendisini mutlu edecek şeyi yapmasından daha çok onu mutlu edecek bir şey varsa, o da başka birini mutlu etmesidir. Öğrencim dersi ya da sınavı geçtiğinde yüzündeki mutluluk ifadesi ya da onun geleceğine pozitif bir katkıda bulunuyor olduğumu hissetmek beni çok mutlu ediyor.
Hangi dersleri veriyorsunuz? Haftada kaç gün geliyorsunuz?
Şu anda haftada sadece 1 gün gelebiliyorum. Hangi dersi çalışacağımızı ise öğrencim kendi ihtiyacına göre kendisi belirliyor. Burada ufak bir açıklama yapmak istiyorum. Ben formasyon almadım ve öğretmen değilim. Hâkim olduğum konu İngilizce olduğu için İngilizce dersi verebiliyorum ancak diğer derslerde görme engelli arkadaşlarımıza onların belirlediği kitaplardan istedikleri dersi/konuyu okumak ve gerekli yerlerde (bilgim dahilinde) açıklama yapmak suretiyle yardımcı olmaya çalışıyorum. Bu nedenle de kendimi öğretmenden ziyade, okutman olarak tanımlamak bana daha doğru geliyor.
GÖNÜLLÜYE HER ZAMAN İHTİYAÇ VAR
Gönüllü öğretmenlere ihtiyaç var mı?
Gönüllülere her zaman ihtiyaç var. Bazen okullardan öğrenciler geliyor ancak onlar zorunlu ders olarak bunu yapmak durumunda olduklarından, zorunlu saatlerini tamamladıktan sonra dersi bırakıyorlar ve bu da engelli arkadaşımız için negatif bir durum yaratabiliyor. Çünkü herkesin konu anlatımı ya da ders okuması farklı olduğundan, okutman ya da öğretmenleri değiştiğinde, her seferinde yeni bir adaptasyon sürecinden geçmek zorunda kalıyorlar.
Herkesin hayatta engeli olabilir belki bugün değil ama yarın bizim de başımıza gelebilir, bu noktada insanlara ne önerirsiniz?
Dediğiniz gibi, hayatta her şey olabilir; örneğin öğrencilerimizden biri daha önceleri net olarak görebiliyor olmasına rağmen, hastalığı neticesinde yavaş yavaş görme yeteneğini kaybetmiş. Yarın bir kaza geçirmeyeceğimizin garantisi yok ki! İnsanlardan empati yapmalarını ve biraz daha duyarlı davranmalarını istiyorum. Bir ufak anekdot aktarayım mesela ara sıra bir öğrencimizle dernekten rıhtıma kadar yürüyoruz. Bir keresinde orta yaş üstü bir beyle çarpıştık. Adamın ilk tepkisi şu oldu: “Kör müsün, kardeşim?” Allah’tan yanımdaki engelli arkadaş kendisiyle ve hayatla barışık olduğu için alınganlık yapmadı ve görme engelli bastonunu göstererek; “Evet, körüm.”, diyerek geçiştirdi. Düşünsenize, aslında ne kadar incitici bir durum yaşadık, o an ben gerçekten çok üzüldüm. O yüzden, lütfen biraz daha duyarlı olalım, diyorum.
Dediğim gibi dernekte gönüllülere çok ihtiyacımız var. Kimse ‘ben yapamam’, ‘ders anlatamam’, diye düşünmesin. Hali hazırda dernekte bulunan kitaplardan konu okumaları dahi yeterli olacaktır. Onun yanı sıra dersliklerin ne kadar eski olduğu dikkatinizi çekmiştir. Bu konuda da destek olabilecek vatandaşlarımızdan ilgilerini esirgememelerini rica ediyorum.