Kehanet-Büyü-Fal

Aktüel Arkeoloji Dergisi, antik çağlardan günümüze kadar devam eden kehanetleri, büyüleri, falları anlatan yeni bir sayı hazırladı. Anadolu’dan, Maya Uygarlığına, Mısır’dan Yunanistan’a kadar dünyanın dört bir yanından onlarca kehanet, fal, büyücülük formülleri ‘dünyanın geleceği’ni görmek için bir araya getirildi. Gelecekte neler olacağını geçmişteki kehanetleri okuyarak öğrenin.

18 Temmuz 2011 - 11:14

Büyü, kehanet, fal, nazar, uğursuzluk… Geçmişten günümüze, toplumların olmazsa olmazı!
Elimizdeki çizgilerin inceliğinden ve kalınlığından, parmaklarımızın biçiminden ve hatta el ve ayaklarımızın boyutundan yola çıkarak; kaderimizi, kısmetimizi, sağlığımızı, kişiliğimizi belirleyen fallara hangimiz inanmıyoruz ki? Kahve falı, tarot falı, iskambil falı bakarken hangimiz falcının tamamen yoğunlaşmasına yardımcı olmak için çaba harcamıyoruz, hangimiz falımıza bakılırken “bir dilek tut” dediklerinde hangi dileğimizi tutacağımıza karar veremediğimiz için kendimizle savaşmıyoruz?

Renkli göz başımızı ağrıtıyor, merdiven altından geçemiyor, gece aynaya bakanın ömrü kısalıyor. Yine gece su birikintisi üzerinden atlanmazmış, çünkü buralar cinlerin perilerin mekânıymış. Mezardan toprak alınır mı? Alınmaz, ölü toprağı ölüm getirir!

Bir hayvan kurban edilirken dili dışarı çıkarsa o hayvanın sahibi de ölür. Ayna kırılırsa uğursuzluk getirir.

Baykuş öter, karga cama çarparsa da… Gökkuşağının altından geçen kişi kızsa erkek, erkekse kız olur. Akşam soğan yenirse eve melekler girmezmiş. İki bayram arası ise düğün yapılmaz. Bazı sayılar uğurludur, bazı sayılar ise uğursuz. 13 sayısı ise sevilmez çünkü uğursuzdur.


Geçmişten günümüze ulaşan pek çok farklı kültüre ait tılsım çoğunlukla nazardan korunma, sağlık, güç kazanma, aşk ve iyi şans getirmesi için genellikle kolye şeklinde takılırdı.

Küçük çan veya ziller (tintinnabula) evlerin kapılarına, küçük çocukların beşik veya üzerlerine, hayvanların boyunlarına asılırdı. Ses çıkartan bu objeler sayesinde kötü ruhların korkup kaçtığı düşünülürdü. Antik çağlarda kapı çerçevelerinde korunma ve bereket amacıyla yapılmış tasvirler de sıklıkla kullanıldı.

Bazı dini mekânların ve evlerin giriş kapıları ile zeminindeki döşeme mozaiklerine haç, düğümlü geçmeler, örtüşen daireler ve daha pek çok şekil ve yazıtların yapılması da bunların nazar ve kötü ruhlara karşı koruma sağlandığına inanılmasından dolayıydı.
“Kem göz”le ilgili ilk yazılı belgeler, günümüzden 5000 yıl önce MÖ 3000’e ait Sümer kil tabletlerine kaydedildi.

Gözün gücü genellikle zararlı olarak kabul edilir ve “kem gözden korunma!” çareleri aranırdı. “kötü gücü etkisiz kılmak!tı bütün amaç”. Toplumlar bu amaçla mezarlarda ya da binalarda şeytani gözün etkisini yok etmek amacıyla göz resmederek ya da başka semboller kullanarak karşı durmaya çalışmışlardır. Koruyucu gözler; bazen boncuk formunu almış, bazen de onu sembolize eden bir biçimle ortaya koyulmuştu. Bu arada sadece Mısır’da Sülaleler döneminde Horus’un gözleri iyi göz olarak kabul gördü. Araplar kem gözün zararlarını saf dışı bırakmak için “güzel göz” adı verecek kadar, çok büyük bir korku beslemiştir. İslam dünyasında “kem göz kaleyi boşaltır, mezarı doldururdu”; “Mezar, yarısı nazar”, “El emtere fiş kem gözlere şiş” gibi deyimler sıklıkla ve hâlâ kullanılır.
Antik dönemde insanlar; anlamlandıramadıkları bütün doğa olaylarından kendilerine inançlar belirlemiş, tanrılar yaratmış ve yarattıkları tanrıların öfkesine, memnuniyetine göre yaşamlarını şekillendirmişlerdi.

Hititler, tanrılarını kızdırmamak ve lanetlerini üzerlerine çekmemek için tanrıların ne isteklerini öğrenmek, kızmışlarsa buna bir neden aramak için fallara başvurmuşlar, doğaüstü bazı işaretler beklemişler ve bu kızgınlığı giderebilmek için farklı yöntemler denemişlerdi. Anadolu’ya geldiklerinde büyüyle ilgili içgüdüleri dışında hemen hiç bir önbilgileri olmayan Hititler, ancak büyü dahil yerlilerin ve Mezopotamya halklarının kültürel değerleriyle tanıştıktan sonra bu tür batıl inançlara özel bir ilgi göstermeye başlarlar. Bu durum en başta Hurriler olmak üzere yerli büyü uzmanlarının gözünden kaçmaz ve onlar artık akın halinde Hattuša’ya gelip, bu sanat ve hünerlerini yeni gelen muzaffer efendilere pazarlamaya ve onlar için uygulamaya koyulurlar.

Her gelen büyü uzmanı, renkli folklora sahip Anadolu’nun başka bir bölgesinin kendisi veya başkaları tarafından yüzyıllar boyu derlenmiş olan din, büyü ve tıpla ilgili deneyimlerini inanç değerleri yanında getirdiler. Hattuša’da küçümsenemeyecek bir bilgi birikimi ortaya çıktı böylece. Hititçe yanında Akadca, Hattice, Luvice, Hurrice ve Palaca büyü ayinlerinin bulunması, bu renkliliği yansıtır. Kargaşalığı önlemek için bu karmaşık büyü ayinlerinin tasnif edilip, tabletlere yazılması ve arşivlenmesi gerekiyordu ve büyük bir gayret ve özenle bu da başarıldı.


HİTİT BÜYÜSÜ
Ey kötü dil, kötü kadın, geri dön! Onun efendisini ye bitir! Kim bu çocuğa kötülük yapmaya kalkışırsa, gökyüzünü yayvan (yani hasta yatağında sırt üstü yatarak?), yeryüzünü ise diz çökmüş olarak (hastalanmış, takatsiz) görsün! Büyük tanrıyı, palpadami- tanrısını da aynı şekilde (görsün)! papartama Ištar’ını da (aynı şekilde) görsün.
Klasik dönemlerde üçayaklı kazanın üzerine çıkan kadın kâhin elindeki kâsenin içinde tanrının gönderdiği bilgiyi okuyarak binlerce yıl insanların buna inanmasını sağlamıştı. Antik dönem Anadolu’sunda Hitit tanrılarından sora bu iş bilicilik tanrısı Apollon’a kaldı. Dünyanın dört bir yanından krallar ve halklara gelecekleri ile ilgili kehanetler bildirdi Apollon. Bu kehanetler o kadar kabul görüyor diki, kâhinden cevap alınmadan savaşa bile çıkılmıyordu. Krallar tanrının kehanetini öğrenmek için kehanet tapınaklarına altından tahtlar ve büyük hediyeler gönderiyorlardı. Anadolu’da bilinen en büyük iki kehanet merkezinden biri DİDİM APOLLON (Aydın) tapınağındaki brankhidler ailesinin yönettiği merkez diğeri ise KLAROS (İzmir) kehanet merkeziydi. Antik dünyadan bize ulaşan en bilindik kehanetler ise Lydia Kralı Kroisos’un meraklarıydı.
Delphi’den kehanet
Kroisos, Delphoi’lilerin gözlerini iyice doyurduktan sonra, kahine üçüncü kez danıştı. Onun doğruyu bildiğini anladığından beri güvenci artmıştı. Bu sefer de saltanatı uzun olacak mı diye sordurttu.
Pythia, ona şu uyarıyı yaptı:
Günün birinde katır Med’lere kral olacak,
O zaman, ey yumuşak ayaklı Lydia’lı kaç,
Çakıllı Hermos boyunca, tabanları yağla,
Utanma, yüzün kızarmasın kaçtığın için.

Antik dönem Mısırlıları, bizim günümüzde “büyücülük” olarak adlandırdığımız gücü vurgulayabilmek için “Heka” terimini kullanırlardı. Heka, tanrıları ve ruhları canlandıran büyüsel bir güçtür. Mısırlılar, bu “heka” büyülü gücü işlemek için sihirli sözleri, ritüelleri ve bazı nesneleri kullanmışlardır ve bunu da kendi yararlarına çevirmişlerdir. Modern toplumlar, büyüyü dinlerinden ayrı tutmayı tercih ederler–sihirli güçler veya oyunlar, bizim için, tanrıya edilen duadır. Mısırlılar hekayı hem dinde hem de sağlıkta kullanırlardı ki biz buna büyü diyoruz. Antik Mısır’da; ibadet, sağlık ve büyü kavramsal olarak birbiriyle bağlantılıydı ve birbirini tamamlıyordu. Mısırlılar düşman kavimleri bozguna uğratmak için onların heykelciklerini yapmış ve bu heykelciklere zarar vermişti; kötü güçlerden korunmak için muskalar taşımış, steller dikmişlerdi.
Mayaların 21 Aralık 2012 Cuma günü, dünyanın sonunun geleceği inanıyorlardı. 21 Aralık 2012, dünya çapında “2012 Fenomeni” olarak bilinen çok yönlü toplumsal hareketler için de son gün olacak. Çığır açan Maya zaman döngüsünün sona yaklaşmasıyla birlikte bu uluslar arası kehanet, insanoğlunun geleceği hakkında, “dünyanın sonunun geleceğine” dair kehanetleri de içeren, yoğun kurguların üretilmesine neden oluyor.
0212 244 25 02
www.aktuelarkeoloji.com.tr
 


ARŞİV