Kent belleğinin kültür varlıkları

İki sanat tarihçisi Mustafa Ergül ve Nurtaç Buluç, Şehrin Panoları projesi ile apartmanların cephe ve girişlerinde bulunan panoları belgeliyor. Ergül, “Kadıköy’deki sivil ve kamusal yapılarda bulunan panolarda dönemin en olgun örnekleri ile karşılaşıyoruz” diyor

12 Ocak 2022 - 09:50

Özellikle 1960-1970 yıllarında tasarlanan çeşitli panolar; apartman, otel, iş hanı, çarşı, hastane, belediye binası, banka şubesi gibi farklı mekânlarda bulunan örnekleri ile karşımıza çıkıyor. Seramik, mozaik, cam ve metal gibi çeşitli malzemelerden yapılan bu eserler kent belleğinde önemli çalışmalar olarak biliniyor. Kentsel dönüşümle birlikte çoğu korunamasa da iki sanat tarihçisi Mustafa Ergül ve Nurtaç Buluç 2019 yılında başlattıkları Şehrin Panoları projesiyle bu eserleri kayıt altına alıyor ve korunmaları için farkındalık oluşturuyor. “Bu projenin çıkış noktası bizim için Kadıköy oldu” diyen Ergül ve Buluç ile konuştuk.

-Şehrin Panoları projesi nasıl kuruldu?

Mustafa Ergül: Şehrin Panoları’nın bir ihtiyaçtan doğduğunu söyleyebiliriz. Proje, 2019 yılında başlayan ve pandemi döneminde şekillenen iki sanat tarihçisinin kişisel bir arşiv çalışması olarak ortaya çıktı. Başta yalnızca teknik anlamda üretimler yaptığımız seramik-mozaik alanında, zamanla merakımız ile birlikte daha içli dışlı bir birlikteliğimiz gelişti. İkimiz de farklı kurumların çeşitli arşivlerinde uzun zaman çalışıyorduk, başta merak olarak başlayan seramik-mozaik sanatının hafızasını, mesleki motivasyonumuzun getirdiği bir bakış açısıyla izini sürmeye başladık.

Kamusal ve sivil yapılarda yer alan panolar ise sosyal medya ve çeşitli akademik yayınlarda ilgi gösterilen bir konuydu. Fakat bu bilgiler dağınık bir halde ve farklı konu başlıkları altında ele alınmıştı. Biz de özellikle şehrin sokak aralarına sıkışmış ve kültürel kent belleğinin bir parçası olan bu panoların toplu bir biçimde mimari-sanat hareketi etkisinin gelişim süreci içerisindeki yerini saptayıp, dijital arşiv ve envanterleme çalışmaları ile tek bir ara yüzde bir metadata oluşturarak bu panolara görünürlük kazandırmaya çalıştık. Başta İstanbul olmak üzere apartmanların cephe ve girişlerinde bulunan panoların belgeleme çalışmalarını sürdürürken zamanla araştırmalarımızı Ankara, İzmir ve diğer şehirlerimizi kapsayacak şekilde genişlettik. Bu süreçte sokakları gezerek tespit ettiğimiz panoların yanında özellikle sosyal medya üzerinden ulaştığımız birçok kişi sayesinde eksik panoları tamamladık. Şehrin Panoları projesi şu aşamada insanların kendi yaşadıkları çevrede bulunan panoları fotoğraflayıp bizlerle paylaştığı bir buluşma alanı oldu.

-Şu ana kadar kaç panoyu belgelediniz? Arşivinizde kaç panoya erişebiliyoruz?

Nurtaç Buluç: 2019 yılından itibaren İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Balıkesir, Edirne, Eskişehir, Kocaeli, Burdur, Bursa, Yalova, Denizli ve Uşak şehirlerimizden toplam 355 adet panoyu dijital arşivimizde biraraya getirdik. Bu sayı hem bizim kent gezilerimizde tespit ettiğimiz farklı panolar, hem de sosyal medya takipçilerimizden gelen örneklerle gün geçtikçe artıyor.

“ESTETİK KAYGI TAŞIYORLAR

- Bu eserlerin özellikleri neler? Sanat eseri değerini nereden alıyorlar?

Nurtaç Buluç: Şehrin Panoları’nda seramik dışında mozaik, cam ve metal teknik/malzemeden yapılmış panolar mevcut. Tabii ki bu panolar estetik bir kaygı taşıdıkları için doğal olarak bir sanat eseri olarak düşünülebilir, genel olarak bu tip eserlere kent belleğinin birer kültür varlığı diyebiliriz. Türkiye’de Cumhuriyet sonrası çağdaşlaşma sürecinde çoğu sanat dalında olduğu gibi seramik sanatında da kimlik arayışı süreci başlamış. İlk ortaya çıktığı dönemden itibaren işlevsel kullanımı ile hayatımızın önemli bir parçası olan seramik, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan endüstriyel gelişmelere paralel olarak 1950’lerde üretimi artmış, 20. yüzyılda ortaya çıkan “bireyselleşme”, “kimlik” ve “temsil” kavramlarından etkilenerek sanatçılar tarafından birer ifade aracına dönüşmüş. Geleneksel bir sanat olan seramik ve mozaik siyasi, ekonomik ve toplumsal değişimlerle birlikte modern ve soyut sanatın bir diğer anlatım araçlarından biri olmuş.

Bu dönemde Avrupa’da başlayan, paralel olarak Türkiye’de de uygulanan strüktürü sadeleşen modern mimari yapılarda, çağın sanat akımları etkisindeki eserler birer plastik öge olarak yer almaya başlamış, yapılar estetik değeri yüksek bir özellik kazanmış. Gelişen bu mimarlık ve sanat birlikteliği, kamusal çevresine bir kimlik kazandırırken kent imgesini de güçlendiriyor. Toplumda bir mekân hissi yaratan bu imgeler, birer hafızaya dönüşerek kent estetiğine katkı sağlıyor. Kamusallaşan sanat ile birlikte mekân kimliğine kavuşarak birey ve toplumun üzerindeki etkilerin bir yansıması olarak hafızalarda kente dair daha kalıcı bir etki bırakıyor.

Mustafa Ergül: Bu projenin çıkış noktası bizim için Kadıköy oldu. Özellikle Suadiye-Moda hattı üzerinde yer alan seramik-mozaik panolar İstanbul’un ve hatta Türkiye’nin bu alanda en zengin eserlerini barındırıyor. Kadıköy’deki sivil ve kamusal yapılarda bulunan panolarda dönemin en olgun örnekleri ile karşılaşıyoruz.

“BAZILARI YOK OLDU”

-Bu alanda hangi sanatçıları sayabiliriz?

Mustafa Ergül: Belgeleme çalışmalarımızda pano üretimi temelinde en tutarlı ve en fazla sayıdaki eserin İlgi Adalan tarafından verildiğini gördük. Şimdilik bizim arşivimizde 30’a yakın panosu bulunsa da bu sayının daha fazla olduğunu kendisinden öğrendik.

Doğan Tekeli, Sami Sisa, Utarit İzgi, Hayati Tabanlıoğlu, Haluk Baysal, Melih Birsel, Abdurrahman Hancı, Melih Koray gibi etkin mimarlar; Füreya Koral, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Sadi Diren, Jale Yılmabaşar, Nasip İyem, Attila Galatalı, Ercüment Kalmık gibi sanatçılarla bir iş birliği yaparak heykel, seramik, mozaik gibi sanat eserlerinin yalnız müzeler ve sanat galerilerinde görünür olmasının dışında, kamusal alanlara taşınmaya başlamasına öncülük ediyorlar. Bulunduğu yapının estetik değerini yükselten dönemin önemli sanatçıların atölyesinde üretilen bu eserler bir nevi bulunduğu yapıyı açık bir sergi mekânı haline dönüştürmüş.

Bu panolar korunabilmiş mi?

 Nurtaç Buluç: Maalesef bazı panoların yok olduğunu biliyoruz. Fakat geçmiş yıllarda basına yansımamış, herhangi bir arşivleme ve belgeleme yapılmadığı için şu anda günümüze ulaşmayan panolar da mevcut. Son yıllarda kamusal sanat eserlerine duyulan sahiplenici duyarlı tutum sayesinde kentsel dönüşüm planı dahilinde yıkılan binaların cephesinde bulunan panolara daha dikkat çekiliyor ve büyükşehir ve ilçe belediyelerle iletişime geçilerek önlemler alınabiliyor. Tabii ki bazı yapılarda bulunan eserler sessizce haberimiz olmadan çeşitli şekillerde yok oluyor maalesef. Bu çevrimiçi projedeki amaçlardan bir tanesi de daha fazla kişiye ulaşarak şu anda günümüzde mevcut olmayan panolara ait arşiv belgelerini biraraya getirmek. Bu yüzden bu proje geçmişin kent hafızasının oluşturulmasına katkıda bulunurken aynı zamanda da bu tür panoların korunmasına yönelik bir kent bilincinin oluşmasına da katkı sağlıyor.

Şehrin Panoları proje ekibi olarak kendi oluşturduğumuz rotalar üzerinden belgelediğimiz panolar dışında; gidemediğimiz, bilmediğimiz veya kentsel dönüşüm kapsamında yıkılmak üzere olan panoları sosyal medya ve mail adresimiz üzerinden ilgili kişiler bizlere göndererek bu arşivleri de kendi hafızamıza katarak genişletmeye çalışıyoruz. Bizleri instagramda @sehrinpanolari, twitterda @SehrinPanolari hesaplarından takip edebilir, arşivinizde bulunan eserleri bizimle paylaşabilirsiniz.

 

 Arşivi incelemek isterseniz Şehrin Panoları adresini ziyaret edebilirsiniz.  


ARŞİV