Kentsel dönüşümün sürgünleri: Apartman görevlileri

Kentsel dönüşüm apartman görevlilerini nasıl etkiledi? Boston Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam sosyolog Ladin Bayurgil, Bağdat Caddesi’nde devam eden kentsel dönüşüm sürecinin  mahalle ve iş ilişkilerini nasıl değiştirdiğini ve kentsel dönüşümün ev sahiplerinden apartman görevlilerine kadar uzanan farklı mahalle sakinlerinin nasıl etkilediğini araştırıyor.

12 Temmuz 2018 - 09:06

Boston Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam sosyolog Ladin Bayurgil, Bağdat Caddesi’nde devam eden kentsel dönüşüm sürecinin  mahalle ve iş ilişkilerini nasıl değiştirdiğini ve kentsel dönüşümün ev sahiplerinden apartman görevlilerine kadar uzanan farklı mahalle sakinlerinin nasıl etkilediğini araştırıyor. Kent sosyolojisi üzerine çalışan ve doğma büyüme Kadıköylü olan Ladin Bayurgil ile araştırma konusunu ve şimdiye kadar çok fazla merak edilmeyen Bağdat Caddesi’nin apartman görevlilerini konuştuk.

Kentsel dönüşüm meselesine dair de teknik bir çalışmanın aksine insan odaklı bir çalışma yürütüyorsunuz. Çalışmanızdan bahseder misiniz?

Kadıköy Bağdat Caddesi hattındaki 11.5 kilometrekarelik bir alanı kapsayan 8 mahalle (Zühtüpaşa, Feneryolu, Fenerbahçe, Caddebostan, Göztepe, Erenköy, Suadiye, Bostancı) yaklaşık 188 bin kişiye ev sahipliği yapıyor. Bölge, 20. yüzyıl ortalarına kadar plajları, ahşap köşkleri ve modernist villaları ile şehrin sayfiye merkezi ve mevsimlik konut stoğu olmuş. Üst-orta sınıfların yaşam merkezi olan mahalleler öncelikle 1965 tarihli Kat Mülkiyeti Kanunu ile yoğunluk kazanıp apartmanlaşmış. Günümüzde ise 2012 tarihli Kentsel Dönüşüm Yasası’nın ilanından beri 2000’den fazla bina ev sahiplerinin insiyatifi ile depreme karşı güçlendirme için yıkılıp yeniden yapılandırılarak kentsel dönüşümün merkezi haline geldi. Aslında bu akademik araştırma Bağdat Caddesi hattındaki kentsel dönüşüm dinamiklerini, bu dönüşümün mahalle ve iş ilişkilerini nasıl dönüştürdüğünü ve dönüşümün ev sahiplerinden kapıcılara kadar uzanan farklı mahalle sakinlerinin nasıl etkilediğini inceleme amacı taşıyor.  

Şu an caddede yürütülen dönüşüm hakikaten depreme dayanıklı olsun diye mi yapılıyor?

Yeni deprem yönetmeliğine göre bölgede yapılan binaların çoğunluğu riskli ve elbette binaların deprem riskine karşı güçlendirilmesi gerekiyor. Ancak yöntem yık-yeniden yap, yap-sat olmamalı. Bağdat Caddesi hattındaki dönüşen binaların büyük çoğunluğunun 1970’lerde yapıldığını biliyoruz, yani dönüşen binaların ortalama yaşı yaklaşık 40-50 senelik. Binaların ekonomik ömrünü tamamlamış, kullanılamaz veya hükümsüz ilan edilmesi global olarak diğer şehirler ile kıyasladığımızda gerçekten çok kısa. Eğer yık-yeniden yap tipi bir kentsel dönüşüm uygulanacaksa da ömrü daha uzun, sürdürülebilir, ekolojik ve bölgenin tarihi ve mimarisi ile uyumlu, tutarlı binalar yapılmalı; ancak onun yerine var olan geniş salonlu, balkonlu, alçak katlı binaların yerini dar, balkonsuz ve yüksek binaların aldığını görüyoruz. Yeni kentsel dönüşüm yasası ile bir bölge bu kadar büyük ölçüde ve hızda değişime itildiyse, maalesef bu dönüşümü kentsel planlama, mimari ve ekolojik yönden bölgeyi daha iyi şekilde değiştirme fırsatı olarak kullanamadık.

APARTMAN GÖREVLİLERİNE NE OLDU?

Bağdat Caddesi özelinde konuşursak aslında bu bölge orta sınıfın ikamet ettiği ama 1980'den sonra cazibe merkezi olan bir semt. Neden Bağdat Caddesi'ni merkeze aldınız?

Kentsel dönüşüm deyince akıllara ilk gelen bölge aslında Bağdat Caddesi hattı değil, Fikirtepe, Fatih’te Sulukule, ya da Beyoğlu’nda Galataport ile dönüşmekte olan Karaköy. Bağdat Caddesi kentsel dönüşümün yoğunluklu yaşandığı bölgelerden biri olmasına rağmen, şimdiye dek akademik çalışmaların ilgi odağı olmamış. Zira bölgedeki dönüşüm, ilk bakışta orta sınıf ev sahiplerinin insiyatifinde gerçekleşen ve kimseyi yerinden etmeden emlak fiyatlarının yükseldiği kazan-kazan bir rant mekanizması olarak görünebilir. Ancak 2012’den beri 2000’den fazla binanın sürekli olarak dönüşmekte olduğu daimi bir şantiye alanı olan bir bölge burası. Aynı zamanda binaların riskli ilan edilmesi ile taşınan kiracılar ve ev sahiplerinin hareketliliği ile bölgede çeşitli göç dalgaları yaratan ve milyonluk inşaat yatırımlarının yapıldığı bir dönüşüm bölgesi. Bu dönüşümün elbette çevreye, mahalle yapısına, kent dokusuna bir çok etkisi var. Aynı zamanda de kentsel dönüşümden eşitsiz bir ölçüde negatif etkilenen ancak şimdiye dek görünmez kalmış olan bir sınıf da var: Kapıcılar.

Evet, ben de oraya gelecektim. Bir dönem herkes söylerdi "kapıcıların hiç bir gideri yok bunlar da zengin oluyor.” Siz nasıl bir sonuca vardınız apartman görevlileriyle ilgili, gerçekten öyle mi?

Öncelikle bu söylem bence sıkıntılı; bize gösterdiği ev sahiplerinin kapıcıların gelirleri, giderleri, tüketim alışkanlıkları vs üzerinde bir tahakümmü olduğudur. Asgari ücretle çalışan başka bir işçinin -mesela fabrika işçisi- patronu, işçi üzerinde böyle bir söz hakkına sahip değildir; işçi mesaisi bitince evine gider ve iş vereni onun sosyal hayatından haberdar değildir ve  olmamalıdır. Öyleyse kapıcıları diğer asgari ücret çalışanlarından farklı kılan ne? İşçi kapıcı ile iş veren ev sahiplerinin aynı çatı altında aynı binada ve mahallede yaşaması bence. Bu sebeple bu iki grup arasında başka meslek gruplarında göremediğimiz mekansal yakınlıktan doğan farklı bir iş ilişkisi var ve bu ilişki ev sahiplerinin 7/24 kapıcıların emeğini, sosyal hayatını, tüketim alışkanlıklarını vs. denetim altına almasına olanak sağlıyor.

İş yerinde barınıyorlar diyebiliriz aslında apartman görevlileri için.

Evet, apartmanlarda kullanılan diyafon sistemi de buna bir örnektir, zira kat maliklerinin sesi kapıcının ailesi ile paylaştığı dairesinin içine günün her saati nüfuz edebilir. Bu sebeple diğer çalışanların sahip olduğu mesai-tatil, iş-ev ayrımına kapıcılar ev ile iş yerinin bütünleşik olmasından dolayı sahip değil. Bu sebeple kapıcıların sözleşmeleri tarafından belirlenen çalışma saatleri ve şartları dışında da daimi olarak ev sahiplerine ücretsiz hizmetler sağlamasına, dolayısıyla bir emek sömürüsüne yol açıyor.

Dönüşümle beraber bu insanların başka semtlere hatta köylerine göç ettiğini ve görevlerini de taşeron firmaların aldığını ifade ediyorsunuz. Çok karmaşık bir emek ilişkisi ve dönüşümü söz konusu aslında. 

Dönüşüm ile yıkılan binalarda bina boşaltılınca kapıcıların da sözleşmeleri iptal edildi ve kıdem tazminatları ödenmedi. Ancak bir kapıcının sözleşmesinin sonlandırması yine diğer asgari ücret çalışanlarından farklı bir durum yaratıyor çünkü işlerini kaybeden kapıcılar aynı zamanda evlerinden de oluyorlar. Zira kapıcılar işlerinin evine bağlı olduğu nadir bir meslek grubudur, çünkü kapıcılar asgari ücret ödeyen işleri karşılığında binaların bodrum katındaki dairelerinde kira ve elektrik, doğalgaz vs faturaları ödemeksizin oturuyorlar. Kısacası, işleri konutlarına bağlı ve tam tersi bir şekilde de konutları işlerine bağlı. Yani kentsel dönüşüm, evlerinden ve mahallelerinden aynı anda tasfiye edilmesi anlamına geliyor.

“KAPICILARIN YERİNİ ŞİRKETLER ALIYOR”

Peki, onlarca görevliye ve ailelerine ne oldu? 

Yeni yapılan binalarda kapıcı dairesinin inşa edilmediğini ve bina yönetiminin eskiden kapıcıların sağladığı hizmetleri, ya profesyonel temizlik ve güvenlik şirketlerinden aldığını ya da bölgedeki başka bir kapıcıya bir kaç yüz lira karşılığı ve sigortasız ‘dışarıdan baktırma’ denilen günlük servis hizmetler şeklinde aldığını görüyoruz. Bu elbette bölgede kapıcı sayısında ciddi bir azalmaya sebep oluyor. İşlerinden ve evlerinden olan kapıcıların da bölgede kirada oturmaya gücü yetmediğinden şehrin çeperlerine ve temizlik, şoförlük gibi farklı meslek gruplarına doğru kaydığını görüyoruz ya da emekli olup köylerine geri göç ettiklerini... Yani ‘Bağdat Caddesi’ndeki kentsel dönüşüm bölgedeki ev sahiplerinden belki de tek farklı sınıf olan kapıcılar ve ailelerinin bölgeden tasfiyesine sebep oluyor’ diyebiliriz.

Son 20 yılda nasıl bir demografik bir dönüşüm söz konusu caddede? Ciddi bir değişim var mı?

Bağdat Cadesi hattında 2012’den beri 2000’den fazla bina dönüşürken ve dönüşen binalarda konut stoğu yaklaşık yüzde 30 oranında artarken hala bölgede ciddi bir nüfus kaybı görüyoruz, muhtemelen yaş ortalamasının İstanbul’un en yükseği olması ve dönüşüm ile hala hareket halinde olan ev sahipleri ve kiracılar dolayısı ile. Konut stoğunun artması ile bölgeye demografik olarak çok farklı ev sahipleri veya kiracıların girdiğini henüz söylemek mümkün değil, bu konuda dataya sahip olamasam da gözlemlerime dayanarak Maltepe, Ataşehir gibi çevre ilçelerden benzer sosyo ekonomik yapıya sahip ev sahipleri ve kiracıların geri göçü olduğunu söylemek mümkün. Yani hala bölgenin homojen yapıya sahip ve mahalle aidiyetinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.


ARŞİV