Kadıköy Rasimpaşa’ya düşmüşse yolunuz, muhakkak kuytu bir sokakta, bir köşe başında “Terzi” ya da “Tamirat- Tadilat” yazılı levhaların asıldığı dükkânlar görürsünüz. Bu terzi dükkânlarının kimisinde levha da olmaz. Buğulu, eski camların üzerinde gösteriş kaygısı taşımayan belli belirsiz bir yazı görürsünüz. Eğer çevrenize meraklı değilseniz bu terzi dükkânlarını görmeme olasılığınız çok yüksek. Taa ki bir terziye ihtiyaç duyana, deyim yerindeyse, işiniz düşene dek.
Uzun Hafız Sokak’ta bulunan terzi dükkânı da ancak ihtiyacı olanın bulabileceği bir yerde. Mahalleyi ortadan bölen Karakolhane Caddesi’nden Uzun Hafız Sokak’a girdiğimizde sıra sıra tesisatçı dükkânları karşılar sizi. Sokağın sağ tarafında, alışveriş marketinin hemen ardından ise ufak bir dükkân çıkar karşınıza. Bu dükkân sarıya boyanmış eski bir binanın alt katında. Demir parmaklıklarla korunan pencerenin camına “Tadilat-Tamirat” yazılı olsa da, ancak cama yaklaştığınızda buranın bir terzi dükkânı olduğunu anlarsınız. Tek basamaklı merdiveni çıkıp içeri girdiğinizde, rengârenk elbiseleriyle tebessüm eden terzi kadın karşılar sizi. Dikiş makinesiyle uyum içerisinde olan terzinin sol tarafında Atatürk posteri asılı, sağ tarafında ise emeğinin ürünü olan basma elbiseler, gece kıyafetleri, ceketler, etekler… Terzi kadın, bir yandan dikişini yapar, diğer yandan müşterisiyle sohbet eder. Kaç yaşında olduğunu kestiremediğiniz, muhabbeti hoş kadınla bir kez tanıştınız mı bir daha O’nu görmeden bu sokaktan geçip gitmek istemezsiniz. Muazzez Ömür, 60 yaşında. 40 yıldır dikiş makinasına pedal basıyor. Ömür ile Uzun Hafız Sokak’taki dükkânında görüştük, hayata, mesleğine ve Kadıköy’e dair söyleştik.
“ÇOCUK YAŞTA İĞNE İPLİK TUTTUM”
-Terziliğe olan ilgi ve yeteneğinizin sırrı nedir?
Çocukluğum Adapazarı’nda geçti. Orta halli diyemeyeceğim bir ailenin 6 çocuğundan biriydim. Üstümüzü başımızı annem evde dikerdi. O zamanlar evlerde sanayi tipli makineler yoktu. Annem el makinesiyle günlük kıyafetlerimizi, bayram giysilerimizi dikerdi. Annemden görerek sevdim bu işi. Dikiş işlerini izlemek bana mutluluk verirdi. İlkokula başladığım zaman elim iğne iplik tutuyordu. İlkokul ikinci sınıfa giderken komşumuzun küçük kızına elbise diktim. Makineyi kullanmayı bilmediğim için elde dikmiştim. Sonrası hep geldi. Komşuların bebeklerine, çocuklarına elbiseler dikmeye başladım. Bu renkli dünyaya kendimi kaptırdım. Bir dönem çocuklar için kostüm çalıştım. Çok süslü, renkli kostümler yaptım. Çocuklar, o giysileri aldıkları zaman mutlu olurlardı. İşte onların o gözelerindeki ışıltı beni de çok mutlu ederdi. Onlar mutlu oldukça ben dikerdim.
-Peki, okul hayatı?
İlkokul mezunuyum. Babam, ablam ve beni okutamadı. Okusaydım öğretmen olurdum belki ama olsun. Öğretmen olsaydım da dikişi yine çok severek yapardım.
-Dikiş işini ne zaman meslek edindiniz?
Adapazarı’ndaki çocukluğun ardından İstanbul’a taşındık. Kadıköy’e yerleştik. Evde oturmak zordu. Hayatın içine girmek istedik. Ablamla ikimiz iş baktık. Ablam tezgâhtar oldu. Ben ise 1970’te, bir terzinin yanına girdim. İş ve ev arasında 10 dakikalık mesafe vardı. Kadıköy küçüktü, daha bir aile gibiydi, sakindi, çalışma ortamı rahattı. Mutluyduk. Çalıştığım yer, sutyen diken bir terziydi. Elmalı Sokak’ın başındaydı iş yeri. Otomatik makinelerde çalışmayı ilk burada öğrendim. Ustam çok iyiydi. Her şeyi o öğretti bana. Şimdi hayatta olsaydı eminim ki daha çok şey öğrenirdim. Kafama takılan işleri gidip ona sorardım, danışırdım. Şimdi onun eksikliğini çok hissediyorum. Onun zamanında dikişi meslek edindim.
“KADIKÖY’Ü EVİM BİLİRİM”
-Kadıköy o dönemlerde nasıldı?
Kadıköy’ün o zamanki halini çok özlüyorum. Zaman zaman arkadaşlarla oturup eskiyi konuşuruz. Orada bu dükkân vardı, şurada şu vardı, diye anarız. O kadar güzeldi ki. Evden sabah çıktığımız zaman dükkân sahipleri mekânlarını açmışlar, kimse ‘günaydın’ demeden geçmezdi. Herkes selamlaşır ve neredeyse herkes birbirini tanırdı. Çok güzeldi o zamanki hali. Sonra zaman zaman değişti, kalabalıklaştı. Ama olsun, Kadıköy’ü değişen yapısına rağmen çok severim. Kadıköy’de kendi evimdeymişim gibi rahat ve iyi hissederim. Yeldeğirmeni de o dönemler çok farklıydı. Her bakımdan bu semt oturmak için uygundu. Kiralar ucuz, alışveriş çok uygundu. 2002’de Adapazarı’ndan geldiğimde çocuklarımla birlikte bu mahallede kaldık. Ama şimdi oturamıyoruz. Çünkü çok pahalılaştı. Burası eskiden de şimdi de insani ilişkiler bakımından çok güzel. Doğu’dan gelenler, yurt dışından gelen öğrenciler var. Tüm bu karışım uyum içinde, bir mozaik.
-Sadece dükkânınız mı burada?
Evet, sadece iş yerim burada. Oğlumla birlikte İçerenköy’de oturuyorum. Oranın evleri güzel ama hiçbir yer Kadıköy gibi değil. Her gün Kadıköy’e gelmesem yaşayamam, oralarda duramam. Aslına bakarsanız Kadıköy’den ve mesleğimden kopmamak için dükkânı açıyorum. Buraya gelmem benim için bir terapi, diyebilirim. İş kaygısı olan biri saat 12’de dükkân açar mı? Şu an tamamen hobi olarak yapıyorum bu mesleği. Biri param yok, dese ücretsiz dikerim. Çünkü insan benim için çok önemlidir, dostum ahbabım sayarım müşterilerimi. Kartal’dan, Pendik’ten, Bostancı’dan buraya kadar gelen müşterilerim var.
“MÜCADELE, İNSANI GENÇLEŞTİRİYOR”
-Bu kadar genç kalmanızın sırrı nedir?
Bu soruyu bana soranlar çok oldu. 60 yaşında olup da, hâlâ genç ve enerjik olmamın sırrı, insanları ve kendimi sevmemden geçiyor bence. Sadece bu da değil, mücadele içinde bir hayat yaşadım. Üç çocuk büyüttüm tek başıma, ekmek kazanma peşine düştüm, hayatın tüm zorluklarına karşı göğüs gerdim. Tüm bunlar insanı diri tutuyor. Mücadele, insanı gençleştiriyor
.-Terzilik tarihe mi karışıyor?
Evet, mesleğimizin sonu geliyor. Çünkü şimdiki gençler bu işle uğraşmayı sevmiyor. Bir iğne tutayım diyen genç yok. Gençler artık biraz kolaycı. Merak etmiyorlar, sadece işlerinin başkaları tarafından yapılmasını istiyorlar. 60 yaşındayım ve bir şekilde bu işi yapmaya çalışıyorum. Benim gibi kaç kişi vardır, bence çok yoktur. 10 yıl daha kendimi sıkayım geleyim işe diyeyim, peki ondan sonra kim yapacak? Kadıköy’deki dükkânlara bakarsanız, yıllardan beri bu işi yapanları görürsünüz, genç yüz yok maalesef.