Kültürel mirasımız: Ada bahçeleri

Adalar Müzesi'nin düzenlediği ‘Ada Bahçeleri’ turları, normalde gezilmesi zor olan birçok özel bahçeyi ve tarihi yapıyı tanımak isteyenlere fırsat sunuyor.

31 Ağustos 2012 - 13:13
Gökçe UYGUN
İstanbul genelindeki hızlı betonlaşma, yaşayanları yeşil alanlardan da hızla uzaklaştırıyor. Oysa kentin yanı başındaki Prens Adaları'nda hâlâ yeşil, hâlâ temiz havanın solunabildiği, binbir renkli çiçeklerin açtığı sokaklarda kuş sesleri arasında faytonla ya da bisikletle gezilebilecek bir hayat var. Yemyeşil bahçeler, dallarından meyveleri dökülen ağaçlar, başta Adalar'ın simgesi mimozalar olmak üzere rengârenk, mis kokulu çiçekler, asırlık çınarlar... Adalar'ın kültürel çeşitliliği ve zenginliğinin oluşturduğu etkileşimin en iyi görülebileceği yerlerin başında Ada bahçeleri geliyor. Farklı medeniyetler ve kültürlerin geçiş yeri olarak kullanıldığı bu şirin ilçeye her yeni gelen, kendinden bir şeyler katmış; ortaya eşsiz bir bahçe kültürü ve botanik çeşitlilik çıkmış. En güzel konut bahçesi örneklerinin Orijinal halde korunduğu Ada bahçeleri, araştırmacılar için de adeta bulunmaz bir nimet.
 
ADA BAHÇELERİ SİZİ BEKLİYOR!
Tarihi bahçelerini koruyup geliştirmiş İngiltere, Japonya gibi ülkeleri örnek alan Adalar Müzesi, Türkiye'de bir ilki gerçekleştirerek bu güzel bahçeleri kapsayan düzenli turlar düzenliyor. Adaların kültürel çeşitliğini ve botanik zenginliğini yakından tanıtmak amacıyla yapılan turların biri de geçtiğimiz günlerde basın mensupları için özel olarak gerçekleştirildi. Turun rehberliğini üstlenen tasarımcı Gürsan Ergil, Ada bahçeleri hakkında bilgiler verdi. Çeşitli kültür ve milletlerin geçiş yeri olarak kullandığı Adalar’a herkesin bir şeyler kattığını belirten Ergil, “19. yüzyıl itibariyle Adaların bir sayfiye bölgesi olarak önemi artınca farklı stillerde köşk ve bahçeler inşa edilmeye başlanmış. Bu dönemde İstanbul’da popüler olan Batı tarzındaki bahçe düzenlemesini Ada'da görebilirsiniz. Özellikle ilkbaharda, bakımlı bahçelerde yetişen türlü türlü çeşit ve renkteki bitkiler, çiçekler ve sarmaşıklar güzel kokularıyla, Büyükada’yı adeta bir botanik bahçesine çeviriyor. Bu devirde Anton Melling gibi pek çok yabancı mimar ve bahçevanın, imparatorluk bahçelerini düzenlemek üzere İstanbul'a gelmiş” diyor. Ergil, 19. yüzyıl sonlarında ise Fransız, Alman ve özellikle de İtalyan tarzında düzenlenmiş bahçelerin İstanbul peyzajında sıkça görülmeye başlandığını anlatarak, Bu dönem İstanbul bahçelerinde görülmeye başlayan budama sanatı, yapay mağara, ahşap görünümlü beton korkuluklar ve geometrik çiçek tarhları gibi batı teknikleri dönemin Ada bahçelerinde de bolca yer aldığını dile getiriyor. Gürsan Ergil ayrıca Adaların bahçe kültürü açısından öneminin 19.yy ile sınırlı kalmadığını da vurgulayarak, bunlara ilaveten erken Cumhuriyet ve modern döneme ait ikonik denebilecek bahçelerin varlığından da bahsediyor.
İşte Gürsan Ergil'in anlatımıyla Adalar'ın gizli bahçelerinden örnekler...
 
ASIRLIK ZEYTİNLER, ÇAMLAR, SERVİLER, MİMOZALAR...
·       Fethi Okyar Evi: Büyükada'nın güneyinde Halik koyunda yer alan Fethi Okyar Köşkü'nü, 1930’ların başında Atatürk’ün yakın silah arkadaşı Fethi bey adına kayınbiraderi, büyük mimar Sedad Hakkı Eldem inşa etmiş. 1936'dan Okyar’ın vefat ettiği 1942 yılına kadar bu villa en şaşaalı dönemini yaşamıştır. Fethi beyin eşinin bahçecilik merakı bu gün bile görebildiğimiz envai çeşit çiçek ve meyve ağacı bolluğunun ana sebebi. 100 dönümlük arazinin karadan iki giriş kapısı mevcut. Evin deniz tarafında yer alan arazide inşa edilmiş setler zamanla farklı cinste çiçeklerin açtığı doğal çiçek tarlaları haline dönüşmüş. Bahçenin binaya yakın kısımlarındaki farklı setlerde, nergis, lilium, zambak gibi çiçekler, yılın değişik zamanlarında gruplar halinde açarak muhteşem görüntüler veriyor. Bahçenin deniz kenarındaki bölümünde ise Osmanlı devrinden kalma dev bir tuğla ocağı yer alır. İstanbul’daki endüstriyel mimari tarihi açısından eşi bulunmaz bir örnek olan bu kalıntının geç Bizans dönemine kadar uzandığı bile söylenir. Bahçe botanik bakımdan da çok zengin. Çeşitli bölgelerde asma kazıklarını bu gün bile gördüğümüz çavuş üzümlerinin geçmişinin geç Bizans dönemine kadar gittiği sanılıyor. Bozcaada’nın meşhur Çavuş üzümlerinin de zamanında göç eden rahipler tarafından buradan götürüldüğü rivayet ediliyor. Bahçede badem, dut, kara incir, erik, greyfurt, limon ve mandalina yetişir. Asırlık zeytinler, çeşitli çamlar, serviler ve mimozaların bulunduğu binanın giriş bölümündeki alanda yediveren gülleri, mavi yaseminler, agapantus, tigris, amarilis'ler göze çarpıyor. Buradaki yediverenler mimar Sedad Hakkı Eldem’in kendi evinden getirip ektiği güllerdir. Arazide yabani kekik, yabani nane ve asparagus gibi pek çok tür doğal halde yetişiyor. Günümüzde Fethi beyin torunu Fethi Okyar’a ait olan bu bahçede organik zeytin ve üzüm mamülleri üretmek üzere yapılan çalışmalar sürüyor.
 
ADA'DA BİR İTALYAN BAHÇESİ!
·       Vatikan Konsolosluğu Yazlık Sarayı: 19. yy'dainşa edilen sarayın bahçelerin İtalyan tarzında tasarlanmış ve günümüze kadar orijinal haline yakın şekilde korunmuş. Saray bahçesi 4 bölümden oluşuyor. Binanın hemen önünde 'Seyir Bahçesi' de diyebileceğimiz giriş bölümü yer alır, bu alanda özenle düzenlenmiş çiçek tarhları ve palmiyeler ziyaretçileri karşılar. Müştemilat ve eskiden ahır olarak kullanılan bina da bu bölümde yer alıyor. Giriş bölümünün bir alt setinde ise meyve ve sebze bostanı bulunuyor. Bostanın tam ortasından geçen bahçe yolunu gölgelendirmek amacıyla yapılan dövme demir, çardak üzüm asması ile kaplı. Servis için oluşturulmuş havuzlu su deposu ve bostanın tüm alt sınırı boyunca dikilmiş asırlık serviler dikkat çekiyor. Üçüncü bölüm ise sarayın yan tarafında ve hemen arkasında konumlanmış farklı form ve fonksiyonlarda oluşturulmuş açık hava odalarıdır. Bahçenin bu bölümünde kimi alanlar su oyunları zenginleştirilirken, dövme demir çardakları kaplayan sarmaşıklar ve defne ağaçları ile kompozisyon tamamlanıyor. Saray bahçesinin en arka bölümü ise doğal halinde bir çam ormanı şeklinde olduğu gibi bırakılmış. Bu bölümdeki yaşlı çam ağaçlarının en dibinde ise duvara gömülmüş, ön tarafı buzlu cam kaplı bir dolap ve içinde mülkü koruduğuna inanılan bir aziz heykeli var. Türlü ağaçların yer aldığı bahçede en dikkat çeken türler ise asırlık palmiyeler ve çamlar. Bahçenin ön bölümündeki tarhlarda yer alan palmiyelerin etrafını da türlü türlü güller çeviriyor. Bahçenin sokağa bakan yüksek duvarlarından ise çok nadir görülen kedi-pençesi-asması (Macfadyena Unguis-cati) sarkıyor.
 
CLİNTON'UN AĞACI HEYBELİ'DE!
·       Heybeliada Ruhban Okulu: Heybeliada’nın tepesine konumlanmış okulun kuruluş tarihi, Bizans devrine kadar uzanıyor. Bahçesi 1960’lı yıllarda yeniden elden geçirilip, bugünkü şeklini alan okulun giriş bölümünde yer alan asırlık zeytin ağaçları ve gül bahçesi aynen korunmuş. Bina ana giriş kapısının hemen önünde oluşturulmuş yeşil alan ise, gölge veren, anıtsal sedir ağaçları ile çevrelenmiş. Ana binadan arkadaki manastıra geçişteki avluda ise yaşlı palmiyeler, serviler ve asmalar göze çarpıyor. Manastıra geçişte gölge vermesi için yapılmış demir çardağı ise asırlık mor salkımlar kaplamış. Avluda farklı ülkelerden hediye edilmiş tarihi bronz çanlar ve dini strüktürler göze çarpıyor. Orjinal taş patika ve iki yanda yer alan çiçek tarhları ve güneş saati de bu kompozisyonu tamamlıyor. Kilisenin arka duvarına bitişik sette ise burada yaşamış önemli din adamlarının mermer mezar taşları rengarenk güllerle kaplanmış. Kilisenin de üzerinde yer aldığı büyük terastan merdivenlerle inilen geniş çayır ilk yapılan okulun yer aldığı alanı işaret eder. Bu çayırın hemen solunda ise hayvan barınakları yer alır. Adeta bir hayvanat bahçesini andıran ahırda koyunlar, keçiler, kazlar, ördekler, eşek ve tavus kuşları yer alır. Ayrıca bahçenin her bölümünde rastlanan lavanta bitkisi de Bizans bahçeciliğinde bolca kullanılan bir bitkidir. Bahçenin giriş kapısı yönünde ise seralar ve ‘çevre ve iletişim’ konulu küçük bir hatıra bahçesi vardır. Bu hatıra bahçesinde eski ABD Başkanı Bill Clinton’un ektiği ağaç da yer alır.
 
SÜRDÜRÜLEBİLİR BAHÇEDE ORGANİK TARIM
Heybeliada Ruhban Okulu Bahçesi'nin en önemli özelliği günümüzde çok moda olan ‘sürdürülebilirlik’ kavramının uzun zamandır burada uygulanıyor olması. Binanın çatısına düşen yağmur suları büyük sarnıçlarda toplanıp dinlendirildikten sonra bahçe sulamasında kullanılıyor. Organik tarımın her türlüsüne rastlanılan sebze bahçelerinde ise yine kendi hayvanlarından elde ettikleri, 1 sene bekletilmiş koyun gübreleri kullanılıyor. Burada yetişen organik sebze ve çeşitli süt ürünlerinden, aynı zamanda ‘Çevreci Patrik’ olarak da bilinen Bartholomeos da yararlanıyor.
 
RASATHANEDEN OTELE
·       Mizzi Köşkü: 19.yüzyıl Osmanlı dönemine ait köşk İngiliz uyruklu Maltiz George Mizzi tarafından yaptırılmış. Solundaki dört köşeli kulenin tepesine Mizzi tarafından ikinci bir kule eklenmiş. Bu kule, dört tarafı camla çevrilmiş, otomatik bir döner rasathane kulesidir. . Bbir dönem rasathane olarak kullanılırmış, evin sahibi Mizzi teleskopla gökyüzünü izlermiş. Bir dönem Levant Herald adlı gazeteye de ev sahipliği yapan köşk, 10 yıl (1930-1940) kapalı kalmış; 1952'de yeniden açılarak günümüze kadar, yaz aylarında oda oda kiraya verilmiş. Bir zamanlar "San Remo Oteli" adını taşımış olan köşk, hal arasında ''Al Palas'' ya da ''Kırmızı Kuleli Köşk'' olarak anılıyor. 

ARŞİV