Köpekli şehir: İstanbul

“Hayırseverlikten Hayırsızada’ya: Son Dönem Osmanlı İstanbul’unda Köpekler” adlı yüksek lisans tezini yazan Selahattin Hantal, “Köpeksiz görünen şehirlerin arka planında duran katliam dolu bir anlayışa öykünmek yerine, köpeklerle birlikte yaşam olanaklarının iyileştirildiği bir anlayışın savunulması lazım” diyor

16 Aralık 2022 - 14:37

Geçtiğimiz günlerde Konya’da barınakta yaşanan hayvan katliamı, gözleri bir kez daha şehir, insanlar ve hayvanlar konusuna çevirdi. Pek çok uzman, hayvansever, akademisyen, sivil toplum kurumu yetkilisi konuya dair görüşlerini paylaştı. Alanda çalışma yapanlardan biri de Selahattin Hantal. Beykent Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı yüksek lisans eğitimi kapsamında “Hayırseverlikten Hayırsızada’ya: Son Dönem Osmanlı İstanbul’unda Köpekler” adlı bir tez yazan Hantal, konuyu tüm yönleriyle ele alıp çözüm önerilerini sunuyor. 

“KÖPEKLİ ŞEHİR”

Selahattin Hantal, 298 sayfalık tezinin sonuç bölümünde, Osmanlı İmparatorluğu’nda köpeklerin kamusal alanda özgür yaşama hakkına sahip olduğunu anımsatarak, “Köpekler sokakta sahipsiz şekilde yaşayan canlılardır ve insanlar tarafından bu şekliyle himaye ediliyor. Köpekler, çöpleri öğütmekten, havlayarak bekçilik ve yangın haberciliği yapmaya kadar kendilerince faydalarda bulunurlar. Bu toplumsal yaşam tarzı, Osmanlı İstanbul’unu ziyaret eden birçok yabancının dikkatini çekiyor, şehir bu kimseler tarafından ‘köpekli bir şehir’ olarak tanımlanır.” bilgisini veriyor.

“DEVLET, YASAL BİR ZORBADIR”

Osmanlı İstanbul’unun, köpeklerin hayırseverlik ilişkileriyle himaye edildiği bir şehir olmasına rağmen devletin zaman zaman köpekleri toplayarak ada sürgününe mahkûm ettiğini anımsatan Hantal, bu çelişkili durumu, “Köpekli şehrin kültürünü inşa eden toplum ile devletin niteliksel ayrımı” ile açıklıyor. “Devlet, varlığı doğrultusunda yaptırımcıdır. Bu bağlamda devlet, yasal bir zorbadır. Osmanlı İstanbul’undaki köpeklerin itlaf politikaları da onların kriminalize oldukları ve böylece cezalandırıldıkları gündemlerde yaşanmıştır” diyen Hantal, “Aslında köpekler öteden beri gürültüleri, çevre kirliliğine sebep olmaları, saldırganlıkları ve tembellikleri açısından toplum yaşamında rahatsızlık oluşturabilen ve hatta doğrudan insanlar tarafından yaptırımlara uğrayabilen canlılardır. Kaldırımlarda ve yollarda fütursuzca yatan köpekler, sayıca fazla bulundukları yerlerde insanların ya da taşıtların geçişlerine engel olurlarken, geceleri fenerle gezmekten, bastonla önlem almaya dek temkinli bir yaşam tarzı dayatırlar. Öte yandan bu temkinlilik halleri köpeğin zarar vermesinin yanında zarar görmemesi endişeleriyle örülüdür. Gelgelelim, köpeklerin şehir yaşamına etki eden olumsuz özellikleri kriz anlarında gündemleştiğinde kriminalizasyon süreci şiddetlenerek, itlaf, sürgün gibi yaptırımlar gerçekleştirilir.” ifadelerine yer veriyor. 

(Köpek toplayıcıları...)

“HAYIRSIZADA SÜRGÜNÜ”

Öteden beri köpekleri himaye eden halkın, gerçekleşen yaptırımlara gösterdiği tepkilerle birçoğuna engel olsa da nihayetinde devrin hükümetinin yaptırımına karşı koyamadığını ve “Hayırsızada Sürgünü”nün gerçekleştiğini anımsatan Hantal, köpeklerin günümüzde de şehir hayatında sorunlara sebep olduğunu, dolayısıyla geçmişle benzer bir şekilde, şehirde bulunmamalarına yönelik söylemlerle sık sık gündeme geldiklerini aktarıyor. 

ÇÖZÜMSÜZLÜK

Selahattin Hantal, günümüzde sokaklardaki özgür köpek görünürlüğünün ve köpeklerin kamusal alanda himaye edildiği kültür halen sürmesine karşın, köpek kriminalizasyonunda yine geçmişle benzer bir şekilde, özellikle “modern/medeni” şehir algısı referanslarıyla bu canlıların şehirde olmamalarına, itlaf edilmelerine yönelik propagandalarla karşılaşıldığına dikkat çekiyor. Hantal, “Köpeklerin oluşturduğu sorunlar, Batı merkezli bir doğruluk ölçütüyle tümden çözülmek isteniyor. Bu yöntemler, ‘modern Batı’, ‘medeni Batı’ gibi sıfatların meşruluğuyla kurulan katliam teşvikleriyle dolu. Köpeklerin Batı’daki örneklerde olduğu gibi barınaklara toplanıp, belli bir müddet sahiplenilmediklerinde öldürülmeleri yahut doğrudan katledilmeleri bir çözüm olarak sunuluyor. Diğer taraftan, bu tür fikirlere sahip kimselerin karşısında köpeklerin şehirde oluşturduğu problemleri katiyen kabul etmeyen karşı bir kesim bulunuyor. Dolayısıyla mesele, bu iki grubun partileşen propaganda çatışmalarıyla birlikte çözümsüzlükle sürüyor.”

“KATLİAMI SAVUNMAK YANLIŞ”

Köpeksiz görünen şehirlerin arka planında duran katliam dolu bir anlayışa öykünmek yerine,  köpeklerle birlikte yaşam olanaklarının iyileştirildiği bir anlayışın savunulmasını doğru bulan Hantal, şu önerilerde bulunuyor: “Toplum bu yönde emek verecek insan potansiyeline sahip. Şehir yönetiminde en alt birimlerden başlamak üzere, kamusal alanlarda insanlara problem oluşturan köpek sorunlarıyla ve doğrudan köpeklerin yaşadıkları sorunlarla ilgili tespit, bildirim ve müdahale geleneğinin oluşturulması, hayvanların rehabilitasyon, bakım, tedavi gibi hizmetlerinin organize edilmesi, bu şekliyle toplumda hayvan hassasiyeti olan insanlara yeni istihdam alanlarının sağlandığı bir anlayışın devlet tarafından politika haline getirilmesi, köpek katliamlarını savunmaktan daha doğru bir tercih olacaktır. Hayırsızada’dan değil, hayırseverlikten yana olunmalı.”


ARŞİV