Kürsüsüz, demokratik mekânlar: Kahvehaneler

Kahve, nerede bulundu, Osmanlı’da ilk kahvehane ne zaman açıldı, hangi tip kahvehaneler vardı ve buralara kimler gidiyordu? Bütün bu sorular, TESAK’ta düzenlenen “Kahve ve kahvehanelerin toplumsal tarihi” söyleşisinde yanıt buldu

25 Nisan 2019 - 11:35

Osmanlı ve Anadolu kültürüne ait olan bir içecek diye düşünecek olsak, şüphesiz kahve ilk akla gelenlerden olacaktır. TESAK’ta 20 Nisan Cumartesi düzenlenen söyleşide toplumsal tarih araştırmacısı Ekrem Işın, hem kahvenin kültürümüz açısından önemini hem de neden bir içecekten daha fazla anlam ifade ettiğini anlattı.

“TÜRKLER KAHVESİZ YAŞAYAMAZ”

Kahvehanelerin insanı toplumsal birey yapan rolleri olduğundan bahsederek söze başlayan Işın, “Medeniyet bence budur. Türkler kahvesiz yaşayamazlar. O kadar belirgin bir nesne, madde ki bizim için. Onun etrafında bir hayat ve kültür oluşturmuşuz. Kahve tabi ki biraz da şark toplumlarına özgü bir şeydir. Hani hep ‘kahve bahane, sohbet şahane’ derler ya, kadınlar için hamam nasıl buluşma mekanlarıysa, çeşme nasıl randevulaşılan yerse, kahvehaneler de sohbet etmek için oluşturulmuş, toplumu toplum yapan ana etkenler haline gelmiş yerlerdir.” dedi.

İÇİLMEDEN ÖNCE YENİYORMUŞ

Antik dönemde ipeğin, Ortaçağ’da baharatın işlevini yakın çağda kahvenin karşıladığını dile getiren Işın, kahvenin dünyada keşfedilişini şöyle anlattı: “Kahvenin ana vatanı ‘Habeşistan’ dediğimiz güney Etiyopya’nın yüksek yaylaları. Başlangıçta bölgenin yerli halkı kahve tanelerini öğütüp un haline getiriyor ve un haline gelen kahveyi hamura çeviriyor ve ekmek gibi pişirip tüketiyor. Acı bir şey ama yeniyor. Şu garip, kahve demek ki içilmeden önce yeniyormuş. Kahveyi şifa amacıyla içecek olarak keşfeden ise Hz. Süleyman. Asıl yaygınlaşması ise 15. yüzyıla denk geliyor. Tarikatların Etiyopya dışında İslam ülkelerine yayılması kahvenin gelişmesinde de rol oynuyor, dervişler tarafından yayılıyor.”

1511 yılında Mekke’de yasaklandığına değinen Işın, bunun sebebinin ise içinde bulundurduğu kafein nedeniyle ‘kafa yapıcı’ madde olması ve çekirdeğin kavrulmuş olması olduğunu belirtiyor. Osmanlı’nın kahveyle tanışması ise asıl olarak 1517’de Kahire’yi işgal ettikten sonra oluyor. İlk olarak saray ve konaklarda tüketiliyor. Osmanlı’daki ilk yayılma zamanlarına dair Işın, “Toplumsal kimliğimiz hakkında sonsuz ipucu veriyor. Medrese ufkunu aşan geniş bir hayat görüşünü temsil ediyor. Pek çok reformun başaramadığını başarmış, gelenekselden modern hayata giden engelleri kaldırmıştır.” diyor.

İLK KAHVEHANE 1554’TE AÇILIYOR

Işın, söyleşinin ikinci kısmında kahvehaneleri anlatırken bunların Osmanlı’da devrimci mekânlar olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Osmanlı’da 1554’te ilk kahvehane Tahtakale’de açılıyor. Geleneksel dönemde bir hanemiz vardı, çarşı hayatımız var, inanç hayatımız var. Kahveye niye gider bir insan? Namaz kılmak için değil, ticaret için de değil. Çok açık, sosyalleşmeye gidiliyor. Neden Tahtakale? Denizi olan şehirlerin kıyıları en kozmopolit yerleridir. Bu yüzden burada açılmıştır. 2.Selim döneminde kahve yasakları başlıyor, kahveci esnafı sonrasında yeniçeriler tarafından basılıyor. 1583’te kapatılıyor toptan, 1592’de fetvayla tekrar açılıyor. Papa da yasaklıyor, sadece bizde değil. Evliya Çelebi 17.yüzyılda İstanbul’da kahve satan 200 dükkândan bahsediyor. Mısır Çarşısı kahve ticaretinin merkezi.”

Kahvehaneler tipolojik olarak ikiye ayrılıyor: Mahalle kahvehaneleri ve esnaf kahvehaneleri. Mahalle kahvehaneleri camiye rakip olarak gelişmiş, ev misafirliği yaygın olmadığı için mahallede çokça ziyaret edilen yerler. Işın bu kahvehane tiplerini şöyle anlatıyor: “Esnaf kahvehaneleri ise içinde berberin, hamalın, artistin, boyacının olduğu yerler. Çok meslekli insanların olduğu yerler, tavla, kısmen dama ve satranç oynanıyor. Kâğıt oyunları bu süreçte bilinmiyor. Daha sonra buralardan yeniçeri kahvehaneleri türüyor, bunlar da yine yeniçerilerin el koyduğu deniz kıyısında önemli yerlerdeki kahvehaneler. Sonra bunlar kapanınca tulumbacı kahvehaneleri çıkıyor. Bunların sebebi de mahallelerde artan yangınlar ve tulumbacıların çabuk ulaşılabilir olma ihtiyacı. Bunlardan da âşık kahvehaneleri çıkar, içinde sazların çalınıp, gazellerin okunup, türkülerin söylendiği yerler.”

GELENEKSELLE MODERNLEŞME...

Kahvehanelerin kürsüsüz ve demokratik mekânlar olduğunun altını çizen Işın, sözlerini şöyle noktalıyor: “Kültürü sonuna kadar etkilemişlerdir. Kahvehaneler, geleneksel olanla modern olan arasındaki çatışmayı yansıtan en dikkat çekici toplumsallaşma mekânları olmuşlardır. Bir yanda meddah kahveleri, tulumbacı kahveleri gibi geleneğin son halkasını temsil edenler; diğer yandan da Osmanlı entelektüelliğini temsil eden yerler...”


ARŞİV