Limyra antik kenti, Bey Dağları’nın güneybatı uzantısı olan Toçak Dağı eteklerinde uzanır, doğu Likya’da yer alan modern Finike’nin kuzeydoğusuna yaklaşık 6 kilometre uzaklıktadır. Antik kentteki araştırmalar, 1812 yılında, C. R. Cockerell kalıntıları ziyaret etmesi ve Siderija/Sidarios Lahtini keşfetmesiyle başlamıştır.
Kentin erken dönem yerleşimlerine ait herhangi bir bilgi yoktur. Limyra’nın Likçe ismi Zẽmuri, muhtemelen MÖ 2. binyıla tarihlenen Hitit metinlerinde rastlanan zumarri kelimesine işaret eder. Batı kentin kuzey bölgesindeki kazılarda oldukça derine inilmiş ve birkaç prehistorik çanak çömlek parçası ve fırın kalıntılarının keşfedilmiş olmasına rağmen. Buna rağmen, kazı çalışmaları sırasında bu denli erken döneme tarihlenen tabaka gün ışığına çıkarılmamıştır. Yapıların ve alanın sınırlı sayıdaki kalıntıları, tanımlama yapabilmek için yeterli olmadığından buradaki yerleşimin en geç MÖ 6. yüzyılda var olduğunu söyleyebiliriz.
Zẽmuri, Ksantoslu Hanedan Kuprrli tarafından sikke basılan yerdi ve bu dönemde, Likya’nın hiyerarşik yerleşimi içinde mutlaka önemli bir konumdaydı. Kent en parlak çağını MÖ 4. yüzyılda, doğu Likya hanedanının yerleşim kenti haline geldiği zaman yaşamıştır. Hanedan Perikle, yüzyılın ilk yarısında Ksanthos hükümdarı Arttumpara’yı yenerek tüm bölgenin politik yönünü değiştirmiştir. Sonrasında tüm Likya’yı yönetimi altına almış sınırları kısa süreliğine de olsa kuzeye ve doğuya doğru genişletmiştir. Perikle hükümdarlığının sonuna ilişkin bir bilgi yok. Bilim dünyasında, ismi, MÖ 370 ve 360 yılları arasında ortaya çıkan Satrap ayaklanmasına Likyalıların da katılımıyla özdeşleştirilir, bu süreçte tarihten yok olmuştur. Limyralı Perikle, Likya’nın bilinen son hanedanıdır. Yerel büyük krallıkların nispeten bağımsız hükümdarlık biçimi, isyanın Akhamenidler tarafından bastırılmasıyla birdenbire beklenmedik bir sona ulaşmıştır.
MÖ 4. yüzyılda Limyra’da, alanı yaklaşık 25 hektar çeviren ve tepede istihkâma sahip olan duvarların inşa edildiği, kapsamlı bir yapı programı geliştirilmiştir. Dikkati çeken kaleye benzer iki kule yapısı, muhtemelen kendilerinden sorumlu olan hükümdarın gücü ve önemini simgelemek amaçlı yapılmıştır.
Klasik Dönemin toplamda yaklaşık 500 mezara sahip beş nekropolü de ayrıca MÖ 4. yüzyıldan sonra ortaya çıkmıştır. Kabartmalarla süslü mezarların sayısı da diğer Likya kentlerine oranla Limyra’da daha fazladır.
Limyra’nın Hellenistik ve Erken Roma dönemleri, sadece dağınık birkaç yapı ile belirlenebilir; yine de yapıların mimarilerindeki yüksek kalite, anıtsallık ve sahip oldukları heykeltraşlık bezemeleri bu dönemdeki yerleşimlerin önemine tanıklık ederler. Aşağı kentte Roma tiyatrosundan çok uzakta olmayan yerde bulunan Ptolemaion, bu etkileyici yapı grubuna aittir. Mimari unsurlar, bugün hala bazılarının kalıntılarının gözle görülebildiği gibi çok renkli bir şekilde boyanmıştır. Mermerden yapılmış devasa aslanları da içeren heykeltraşlık bezemeleri, alt katta köşelere yerleştirilmiştir. Metop ve triglif frizinin 6 bloğu bilinmektedir ve Kentauromachy’i (Kentaurlar Savaşı) betimler: Sahne, hayvansal pozlardaki savaşçıları içerir. Yapının dış kısmı, araba yarışı sahnesiyle dekore edilmiştir.
Agustus’un evlat edindiği, torunu ve mirasçısı Gaius Ceasar (Sezar), doğuya olan diplomatik görevinin dönüşünde, MS 21 Şubat 4’te Limyra’da ölmüştür. Öldüğü yerde anısına bir anıt dikilmiş, bedeni ise Roma’daki Augustus Mausoleum’a defnedilmiştir. Limyra’daki tiyatro, muhtemelen MÖ 2./1. yüzyılda inşa edilmişti ve tek başına durmaktaydı. Bugünkü görünüşü, sadece bu yapıya değil aynı zamanda diğer birçok Likya kentindeki yapılara da zarar veren MS 141’deki deprem sonucunda gerekli görülen geniş bir onarım sonrasındaki biçimini yansıtır. MS 151/152 yılına tarihlenen bir yazıta göre Rhodiapolisli Opramoas Limyra’daki tiyatronun onarımı için 10 bin dinar vermiş ve Heroon’u üzerinde bunu açıklamıştır.
Tiyatronun yanı sıra diğer ek yapılar da Limyra’nın İmparatorluk Dönemindeki kentsel açıdan en parlak zamanlarını yansıtır.
Geç Antik Dönemde, Bizans Döneminde, bu kent piskoposluk merkeziydi. 4. ve geç 9. yüzyıl arasında, Myra metropolitliğine bağlı Limyra’daki diğer piskoposlarla birlikte toplam altı piskoposun adı bilinmektedir. MS geç 5. / erken 6. yüzyılda iki duvar çemberiyle kent birbirinden bağımsız iki bölgeye ayrılmıştır. Doğudaki sur, yaklaşık 5.5 hektarlık bir alanı sınırlandırırken, batıdaki kent sadece 3 hektarlık alanı kapsar.
Ayrıca Limyra, İslam tarihi açısından da önem taşır: Bizans doğu kentinin hafif dışında iki yapısıyla birlikte Kâfi Baba’nın Bektaşi Manastırı (tekke) bulunmuştur. Bektaşi toplumunun efsanevi kurucusu Hacı Bektaş Veli, geç 13. yüzyılda Kırşehir yakınlarına yerleşmiştir. Bektaşiliğe Likya’da 15. yüzyılda rastlanır. Yayılma, Elmalı’da mezarı manastıra yapılan ve onun ismiyle adlandırılan (Abdal Musa Türbesi) Derviş Abdal Musa isimli kişiyle yakından ilişkilidir. İki binadan oluşan ve muhtemelen 16. yüzyıla tarihlenen yapı, Türk güney kıyılarında en eski Bektaşi Manastırını temsil eder. Meydan Evi’nin kuzeyine, manastırın ana binası Kafi-Baba Türbesi yapılmıştır. Kâfi-Baba, Abdal Musa’nın mürididir. Bina tam anlamıyla 1960’da yeniden inşa edilmiş ve beton kubbeyle örtülmüştür.
Limyra Kazıları Başkanı
Dr. Martin SEYER