Londra'dan İstanbul'a dinamik bir göz

Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden Britanyalı Tate’in İstanbul’da açılan “Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde” sergisi, optik illüzyonun kullanıldığı birbirinden dikkat çekici eserleri biraya getiriyor

24 Ocak 2024 - 20:23

İstanbul’un kamusal alandaki en büyük kültür ve sanat mekânı Artİstanbul Feshane, dünyanın en önemli sanat kurumlarından İngiltere Birleşik Krallığı’ndan Tate’i ağırlıyor. Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Tate’in, İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla Türkiye’ye gelen koleksiyonu, “The Dynamic Eye: Beyond Op and Kinetic Art”/ “Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde” sergisi açıldı. 19 Mayıs’a dek  açık kalacak olan serginin küratörlüğünü Londra’da bulunan dünyaca ünlü sanat müzesi Tate Modern’in Sergiler ve Uluslararası Sanat Küratörü Valentina Ravaglia üstleniyor. 

OP ART ÖRNEKLERİ

Sergi, 1950 ve 1960’larda matematik, renk teorisi, algı psikolojisi ve fizyolojisinden ilham alarak ortaya çıkan optik ve kinetik sanat akımının örneği işleri buluşturuyor. Optik ve kinetik sanatı küresel bir perspektifle yeniden ele alan, bu akımla yakından ilişkili sanatçıların yanı sıra modernist öncülleri ve çağdaş sanatçıları da bir araya getiren sergi, 20. yüzyıl sanatına bir yolculuk niteliği taşıyor. Sergide, aralarında Alexander Calder, Frank Stella, Victor Vasarely, Lygia Clark, Liliane Lijn, Julio Le Parc, Jesus Rafael Soto, Kenneth Noland, Helio Oiticica gibi sanatçıların da bulunduğu 21 ülkeden 57 sanatçının 95 eseri sergileniyor.

21 Ocak Pazar akşamı yapılan sergi açılışında konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu serginin, Türkiye'de hayata geçirilen bu çaptaki ilk ve en büyük uluslararası sergi olma özelliğini de taşıdığı vurgulayarak,  “Bir dünya başkenti olan İstanbul'a çok yakışan bu sergiye, tüm İstanbulluların gelmesini, görmesini ve her yaştan insanımızın bu zevkin bir parçası olmasını elbette diliyorum. Aynı zamanda İstanbul'u ziyaret eden turistlerin de bu sergiyi gezmesiyle ilgili, farklı turizm sektörleri ve gruplarıyla etkileşimle, onları da bu sergide, bu müzede misafir etmenin keyfini yaşamayı diliyorum” ifadelerini kullandı. 

Gazete Kadıköy olarak açılışa katılıp, bizzat deneyimleme fırsatı bulduğumuz bu ilginç sergiden dikkat çekici birkaç örneği paylaşıyoruz:

  • Kendiyle alay eden sanatçı: 1925-1991 yılları arasında yaşamış İsviçre'li Jean Jean Tinguely sanatçı; büyük, animasyonlu hurda yapılarıyla tanınıyor. 1970 senesinde metal, plastik, ahşap ve elektrik motorunda imal ettiği bu eserinde sanatçı, eserlerini yapmak için düzenli olarak kullandığı türden el aletleri, üç boyutlu ve motorlu bir kolajda bir araya getiriyor. Eserin başlığı Debricollage 'enkaz' ve 'brikolaj' (montaj/ kendin yap) kelimelerini birleştiriyor. Hareketli bu eserde aletlerin eylemleri bir amaca yönelik gibi görünse de işlevsel açıdan anlamsızdır. Sonsuzca tekrarlanan bir ritim üretecek şekilde koordine edilmiştir. Belki de Tinguely, bir yandan montaj sanatını yüceltirken, bir yandan da absürt ve hatta kendi kendini yok eden makinelerin yapımcısı olarak kendi sanatsal emeğiyle dalga geçmek istemiştir.

  • Saykodelik bir zemin sanatı: Serginin en dikkat çeken ve fotoğrafı çekilen eserlerinden biri bir zemin yerleştirmesi. Adı: Zobop. İskoç sanatçı Jim Lambie'nin devam eden psikedelik zemin tasarımları serisinin kolektif adı bu. Zobop'un tüm teşhirlerinde renk deseni rastgele uygulanır ve bu, işin mekana özgü olduğu gerçeğiyle birleştiğinde, her tekrarın benzersiz olduğu anlamına geliyor. Sanatçı, eserin arka planında yatan amacın, mekanı fiziksel engellerden uzak tutarak bir odayı ritimle doldurmak olduğunu söylüyor. 

  • Biteviye yenilenen heykel: 60’ların sonuna doğru Londra avangard sanat dünyasında yer edinen Filipin kökenli sanatçı ı David Medalla, kendisini bilim ve doğayı sanatla birleştiren, 'fiziği yücelten bir şair' olarak tanımlıyor. Çalışmalarında organik, duyusal, değişken ve eğlenceli formlar üretmek için teknolojiyi kullanan sanatçı,  'oto-yaratıcı heykeller' adını verdiği baloncuk makineleri ile bu sergide yerini alıyor.  İlk sergilenişi 1964 yılı olan “Bulut Kanyonları No. 3: Kabarcık Makineleri Topluluğu (Otomatik Yaratıcı Heykeller)” adlı bu eserde, kabarcık akıntıları, maddi bir mevcudiyet ile maddi olmayan bir hiçlik arasında gidip gelen geçici bir durumu temsil ediyor.

 

 


ARŞİV