Günlük yaşamın katı gerçekliğine bir süre de olsa ara vermek ister misiniz? “Modern zaman masalcıları” Judith Liberman ve Beyza Akyüz, 7’den 70’e herkesi masal gecelerine davet ediyor
Gökçe UYGUN
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellâl iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…” diye başlardı çocukken dinlediğimiz masallar. Peki ya bir yetişkin olarak en son ne zaman masal dinlediniz?
Sizi, iki masal anlatıcısı ile tanıştıracağız; Judith Liberman, Fransız bir İstanbullu. Paris’te Dilbilim ve masal anlatıcılığı eğitimi almış. 14 yıldır Türkiye’de yaşıyor. “Masalhane” adıyla çeşitli mekânlarda, şehirlerde masallar anlatıyor. NTV Radyo’da “Masal Bu Ya” adlı bir program yapıyor. Beyza Akyüz de Alman Filolojisi okumuş, TRT’de editör ve danışman olarak çalışmış. 2008’den bu yana çizgi film yazarlığı yapıyor. “Şifâhen Masallar” adıyla farklı mekânlarda 7’den 70’e herkese masal anlatıyor.
Şimdi söz modern zamanın masalcı kadınlarında…
Judith Liberman: Masallar evrenseldir
Hayatlarımızdaki ‘ekran’lar bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Bilgisayarlar, cep telefonları. Hatta doğalgazın kullanılması bile bu durumu etkiledi. Eskiden soğukta herkes soba etrafında buluşurdu. Ekranlar olmadan biraraya geldiğimizde, masal kendiliğinden geliyor.
Ben şehirlerin ortasında masalları geri getiriyorum. Çünkü bu çağda yavaşlık yok ve ekran çok. Bu çok hızlı dönen çarka, masallarla bir çomak sokmak benim yaptığım… ‘Masalcı mısın? Bu da yeni bir moda mı?’ diye soruyorlar. Yoo diyorum, en eski şey masallar…
Sadece Anadolu değil her ülkeden masallar anlatıyorum. Ülke ayrımı koymuyorum, masalların kökeni aynı. Masallar sınır tanımaz.
Masal sözlü bir kültür. Bir masalcı, masalı dinleyip öğreniyor. Sonra onu bir süre içinde taşıyor, demlendiriyor, kendinden bir şeyler katarak o da başkalarına anlatıyor. Ben de bir masalı asla aynı şekilde iki kere anlatmam. Anlattığım masal sayısı 800 civarı ama bildiklerim daha fazla.
İstanbul’daki ilk masal gecelerimde herkes video çekiyordu. Beni değil ekranı seyrediyorlardı. Ama artık öyle değil. Ayrıca 1-2 saat boyunca telefona hiç bakmamak da zor günümüzde. Eğer tüm dinleyiciler masalda geçen şeyleri hayal etmeye başlamışsa ortamdaki ısı yükseliyor. Bunu bizzat hissediyorum. Çoğu zaman terliyorum zaten.
Masal anlatırken bilhassa görsel malzeme kullanmıyorum. Çünkü zihnimizin da gözü var. Masal anlatırken video çekip internete koymamı isteyenler oluyor. Hayır. Yan yana, göz göze olmaya ihtiyacımız var. Ruhen ve bedenen yan yana olunca birbirimizin hayal güçlerini de çoğaltıyoruz. Masal zaten başka bir insana hayal yoluyla bir şey gördürtme ve hissettirme sanatı.
Ayda 7- 8 gösteri yapıyoruz. Başka şehirlere de gidiyorum. Kadıköy’de her ay bir gecemiz oluyor. Çok büyük sahnelerde olmak istemiyorum, çünkü o göz göze olma hali önemli.
Masallara ilgi yoğun. Çünkü büyük bir yalan içinde yaşıyoruz. ‘Yetişkin dediğin oynamaz, masal dinlemez, hayal kurmaz, var olan gerçeklerle yetinir’ deniliyor. Öyle değil. Masal, gerçeklerle yetinmek zorunda olmadığımızı anlatan bir sanat.
Beyza Akyüz: Masallar, zamanın ruhu...
Masal anlatmak ne işim ne hobim, bu bizzat benim. Çünkü ben hep anlatıyorum, geri kalan zamanlarda da dinliyorum.
100’e yakın masal biliyorum, sürekli çoğalıyor bu sayı. Sadece geleneksel formda masal anlatmıyorum ama iç içe geçen hikâyeler anlatıyorum, bunların başı sonu ya da ortasında her daim gerçek hikâyelerden, hayatımdan yola çıkarak anlattığım masallar oluyor. Yani bana her şey masal…
Sadece masallara değil sanatın her dalına ihtiyacımız var. Sanatçı öncelikle kendi sağlığı için, dengesini bulmak için üreten kişi. Kendi hikayesini farklı formlarda anlatan, acısını dönüştürendir. Bizler de o anlatılarla empati kurarız, anlamaya biraz daha yaklaşırız. Sanat, dolaylı ve yumuşaktır. En sert sanat bile gerçek hayatın acımasızlığından daha yumuşak. İnsanın o yumuşaklığa ihtiyacı var. Barış ancak bu şekilde “mümkün” olmaya devam ediyor.
Sanılanın aksine biz yetişkinlerin masallara daha fazla ihtiyacı var, çünkü bizler daha kırılgan, önyargılı ve yaralıyız. Nice acılardan, tecrübelerden geçip belli bir yaşa geliyoruz, masalların ve anlatıcının merhametli yanı bize daha fazla dokunuyor. Bizler hayatın katı, soğuk gerçekliğinde ölmek üzereyken masallar bizi diriltiyor. Realiteye küfredip yeniden ayağa kalkma, deneme gücü veriyor.
Masal anlatıcılarına olan ilgi çok. Teknoloji çağı denilen milenyumun bizi dar bir alana sıkıştırmasıyla kendimize nefes alacak özerk “bahçeler” bulma arayışındayız. Zihinsel olarak masallara eğilirken, fiziksel olarak da ekolojik yaşam kültürünün canlandığına tanık oluyoruz.
Globalleşmeyle birlikte iktisadi ve duygusal krizler de aynileşti. İnsanın çıkmazları, arayışları da birbirinden etkileniyor. Kutuplaşmayı azaltacak iyi bir anahtar masallar.
Masal gecelerine gelenlerden en sık duyduğum cümle “Zaman nasıl geçti anlamadım, zihnim boşaldı sanki.” İmajlar vasıtasıyla değil gönül gözüyle görmek ve dinlemek iyi geliyor.