“Futbol asla sadece futbol değildir” sözünün aksine futbolun sadece futbol olduğu konusunda ısrar edenlerden biriyim. Endüstriyel bir hale gelmesine, kulüplerin durumuna, futbolcuların milyon dolarlık anlaşmalarda alınıp satılmasına rağmen futbol sadece futboldur. Maç doksan dakikadır ve iki takım arasında oynanır.
Lakin bir takımın taraftarı olmak sadece taraftar olmak değildir. Bir takım taraftarı olmak deplasmana gidildiyse geceyi huzursuz geçirmektir. Sabahın köründe, gecenin yarısında takım oyuncularının yolunu gözlemek demektir.
Taraftar olmak maç günü ev kirasını, doğalgaz faturasını, kredi kartı borcunu, patron fırçasını unutmak demektir.
“Beni mi seviyorsun, takımını mı?” diye soran sevgiliye boş gözlerle bakmaktır taraftar olmak.
Kara, kışa soğuya aldırmadan yola düşmektir.
Maç varsa işi, gücü, buluşmayı, akraba ziyaretini hatta nişanı bir punduna getirip ertelemektir taraftar olmak. Yensen de, yenilsen de sevmektir.
Yani taraftarlık akıl işi değil, kalp işidir. Bir Fenerbahçe taraftarı olan İnönü Alpat işte bu kalp işiyle bir kitap çıkardı. Notabene Yayınları’ndan çıkan “Fenerbahçe Sözlüğü” bir taraftar gözüyle Fenerbahçe’nin kuruluşundan bugüne mazisinde yatan tarihin anlatıldığı bir kitap. Elif Çongur’un önsözünde “aşkla sevilmiş olanı aklın terazisine vurmadan” hazırlanmış çalışma dediği “Çubuklunun 120 yıllık öyküsü Fenerbahçe Sözlüğü”nde Ayetullah Bey’den Faruk Ilgaz’a, Bekir Refet Teker’den Alex de Souza’ya “ağları delen şut”tan Ali İsmail Korkmaz’a, Nazım Hikmet’ten Ahmet Kaya’ya pek çok Fenerbahçeli ya da Fenerbahçe tarihinde önemli yer tutan olay var.
BABA YADİGÂRI TARAFTARLIK
Fenerbahçeliliği baba yadigârı İnönü Alpat “Fenerbahçe başka takımlara savunma yaptırmakla nam salmıştır ancak kalbe ağır gelen hüznün ve sevincin de müsebbibi olarak taraftarını da pek çok kere savunma durumunda bırakmıştır. Sıradan olmamıştır hiçbir zaman. Hayatın doğal akışına, bunu futbolun doğal akışı diye de okuyabiliriz, ayak uyduramamıştır.” diyor.
Ali İsmail Korkmaz’a Ahmet Atakan’a, Berkay Akbaş’a ve Koray Şener’e adadığı kitap diğer takım taraftarları için keşke bizim de böyle bir kitabımız olaydı dedirtecek türden.
A’dan Z’ye harf sırasına göre düzenlenmiş olan kitapta yer alan anlatımlardan birkaç örnek derledik.
Ağları Delen Şut: 13 Aralık 1942’de Fenerbahçe ile Galatasaray arasında Şeref Stadı’nda oynanan maçın ikinci yarısı başlamıştır. Fenerbahçe ilk yarıyı 2-1 geride kapatmıştır. Fenerbahçe’nin sol açığı Halit Deringör, Galatasaray ceza sahasının önünde topla buluşur. Kale karşısındadır ve topa çok sert vurur. Kalede “Kova Osman” vardır. Top Osman’ı geçer, üst direğin altından girer ve ağları delerek Çırağan Sarayı’nın bahçesindeki havuza düşer.
Allahu Ekber, En Büyük Fener: Fenerbahçe, Sarıyer forması giyen Rıdvan Dilmen’i transfer etmek istemektedir. O yıllarda malum olduğu üzere Fenerbahçe, Rıdvan’ı bir süreliğine “alıkoyar”. Rıdvan’ın misafir edildiği ev Güven Sazak’a aittir. Adres Bodrum Akyarlar’dır. Rıdvan’a eski topçulardan Mehmetçik Basri ve Ercan Aktuna refakat etmektedir. Akyarlar imamı koyu Fenerbahçelidir. Mehmetçik Basri imama takılır: “Madem Fenerlisin, o zaman ezan okurken Fener’den de bahset.” Sonra vakit gelir, imam minareye çıkar ve ezanın sonunda “Allahu Ekber, en büyük Fener” der.
Asaf Beşpınar: “Hintli” lakabıyla anılırdı.1907 yılında, Fenerbahçe’yi kuran Kadıköylü gençler arasındaydı. (…) Eğitimlidir, mühendistir, kurucudur, kalpten Fenerbahçelidir; hem kurmuş hem de kalesine geçerek, yarattığı değeri korumuştur.
“FENERBAHÇE BEN’İM”
Ayetullah Bey: Fenerbahçe’yi kuran üç gençten biridir. Osmanlı Bankası’nda memur olan Ayetullah Bey, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün ilk genel sekreteri olduğunda henüz 22 yaşındadır. 1908-1909 yıllarında ise kulübün başkanlığını yapmıştır. (…)Ekonomik açıdan zor durumdaki Fenerbahçe’nin Üsküdar Kulübü ile birleşerek kurtarılması görüşmeleri sırasında tavrıyla tarihi yeniden yazmıştır. 1910 yılının Eylül ayında Koço’nun Mühürdar Gazinosunda düzenlenen toplantıda Ayetullah Bey, “Fransa Kralı XIV.Lois ‘Devlet ben’im’ demişti. Ben de Fenerbahçe ben’im diyorum ve bu pazarlığı kabul etmiyorum” diyerek henüz birkaç yıllık maziye sahip Fenerbahçe’nin “mazi” olmasını önlemiş, tarihin yaratıcısı olmuştur.
Basri Dirimlili: (…) 15 Mayıs 1955’te Fenerbahçe- Galatasaray maçı vardır. Basri bir hava topunda kafasına darbe alır ve kaşından oluk oluk kan akmaya başlar. Oyundan almak ister teknik heyet, o reddeder. Arkadaşları, zorlanmasın diye topu uzak tutmaya çalışır ondan. Bunu fark eder ve daha hırsla oynamaya başlar. Bir korner kazanır Fenerbahçe. Basri gözünü karartıp topa yükselir ve kafa şutu ağları sarsar. Lakin kendi de sarsılır. Golden sonra baygınlık geçirir.
Beşbıyık Sokağı: Fenerbahçe için ilk adım bu sokakta atıldı. Moda Beşbıyık Sokağı 3 numaralı apartmanın alt katında bulunan Necip Okaner’e ait dairede Fenerbahçe’nin kurulmasına karar verildi ve efsane sahne almaya başladı. Evin penceresinden görünen fener ise isim sorununu kendiliğinden kaldırdı.
Bindokuzyüzotuziki Yangını: Fenerbahçe kulüp binasında 5 Haziran 1932 tarihinde büyük yangın çıktı. Yangında kulüp binası, bina içinde bulunan eşyalar, belgeler, maç kayıtları, kupalar, üye kayıt defteri gibi pek çok maddi, manevi değer kül oldu. Kulübün yöneticileri, bina enkazının önünde bir basın toplantısı yaparak durumu kamuoyuyla paylaştı.(…) Fenerbahçe’den bu dokunaklı açıklama gelince, kamuoyu duyarsız kalmadı, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinin öncülüğünde bir yardım kampanyası başlatıldı. Hedef yeni kulüp binası inşa etmek ve futbol takımı için saha satın almaktı. İlk bağış Mustafa Kemal Atatürk’ten geldi, meblağ 500 liraydı.
Cihat Arman: Fenerbahçe’nin efsanevi kalecilerindendir. 1936 yılında Fenerbahçe kalesini korumaya başladığında henüz 20 yaşındadır. (…) “Cihat’a gol atamazsam saçlarımı kazıtırım” diyen Avusturyalı golcü Auerednik’in saçlarını kazıtmasına neden olmuştur.
Fenerbahçe Amblemi: 1910 yılında Fenerbahçeli futbolcu Topuz Hikmet tarafından çizilmiş, Haccar Taşçı tarafından yurtdışında yaptırılmıştır. Amblem beş renkten oluşmaktadır. Her rengin bir anlamı bulunmaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü 1907 yazısını taşıyan beyaz çerçeve, temizlik ve açık yürekliliği, kırmızı Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı; ortada bulunan sarı-lacivert kalp şeklindeki sarı Fenerbahçe’ye duyulan gıpta ve kıskançlığı, lacivert ise soyluluğu; bu iki renk arasından yükselen palamut, Fenerbahçeliliğin kudret ve kuvvetini; yeşil renk, yükselen güç için başarının kaçınılmaz oluşunu ifade etmektedir.
İŞGALCİLERE CEVAP: MAÇA HAZIRIZ
Futbol’un Mozartı: Futbolun Mozart’ı elbette Lefter’dir. Bu tanımlama Halit Deringör’e aittir. Birlikte top oynadıkları Lefter’i şu sözlerle anlatır: “Mozart’ın eseri her yerde yorumlanabilir. Fakat hiç kimse onu Mozart gibi yorumlayamaz. O sahaların Mozart’ıydı.”
İlk Antrenör: Fenerbahçenin ilk antrenörü “Dalaklı Hüseyin” lakabıyla bilinen Hüseyin Dalaklı’dır. Takımı 1907-11 yılları arasında çalıştırmıştır.
Maça Hazırız: İstanbul işgal altındadır. İşgal kuvvetleri komutanlığı gazetelere ilan vererek Türk kulüplerine meydan okur. Fenerbahçe ise yaptığı açıklamayla meydan okumayı karşılıksız bırakmaz: “Maça hazırız” (…) Maç Fenerbahçe’nin 2-1 üstünlüğü ile sona erer; işgalciler mağlup edilmiştir.
Münir Nurettin Selçuk: Elbette Türk Sanat Müziği’nin üstatlarındandır, yorumu ve besteleriyle müzik dünyasındaki yeri bambaşkadır. Onun bir dönem Fenerbahçe’de top oynaması ise Fenerbahçe’nin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Futbol ile müzik arasında tercihini ikincisinden yana kullanmış ve top oynamaktan vazgeçmiştir. (…) Müzikle birlikte çubukluya tutkuyla bağlıdır; hasta yatağının başucuna koyulan Fenerbahçe bayrağını ölümüne kadar yanı başından ayırmamıştır.
Refik Osman Top: 1897’de doğdu,1957’de hayata veda etti. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’da top oynamış ilk futbolcu unvanına sahiptir. 12 ayrı takımın formasını giyerek bir rekora imza atmıştır.
Sol Açık: Solcu, sosyalist Fenerbahçeliler tarafından kurulan bir taraftar grubudur. Fenerbahche olarak da tanınıyor. Tribünlerde ayrı bir ses olmalarının yanı sıra, sosyal projelere de imza atan grup, Lefter, Seçuk Yula, Can Bartu adına kurduğu kütüphanelerle dikkat çekiyor.
Şenol Birol: 1936 doğumlu forvet. Türk futbolun unutulmazları arasındadır. “Şenol-Birol gol” tezahüratındaki Şenol’dur. Aynı isimli sinema filminde Fatma Girik’le kamera karşısına geçmiştir. “Gol atarken topa ıslık çaldıran adam”dır.
Yüz Üç Gol: Türkiye liglerinin gol rekoru Fenerbahçe’ye aittir. 1988-89 sezonunun Aykut’lu, Oğuz’lu, Rıdvan’lı kadro sadece lige ambargo koymakla kalmamış, son yıllarda özlemi duyulduğu üzere, huzur içerisinde ve her zaman coşkuyla maçları izlenmiştir. Hangi futbolcuların imzası vardır gollerde? Tabi ki ilk sırada Aykut Kocaman’ın.