Kadıköylü Nişan Yaubyan, Türkiye Modern Mimarlığı’nın ilk kuşağına mensup bir mimar. 1928 yılında Kadıköy’de doğan Yaubyan, 1953 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu ve katıldığı birçok mimarlık yarışmasından derece aldı.
Ödül alan tasarımlarından çoğu uygulandı. Bunlardan en önemlisi yarışma birinciliği ardından inşa edilen tasarımlarından olan Sakarya Hükümet Konağı’ydı. Michigan Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlayan Yaubyan, bir süre Amerika’da çalıştı. Minoru Yamasaki’nin çalışma ekibinde yer alan Yaubyan, ünlü mimarın İkiz Kuleler gibi önemli projelerinde de çalışma imkânı buldu. Amerika’da bir süre yaşadıktan sonra tekrar Türkiye’ye döndü ve kendi ofisinde mimarlık çalışmalarına devam etti. Bir süre Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. İstanbul Serbest Mimarlar Derneği tarafından Türkiye mimarisine katkılarından dolayı 2003 yılında, onur üyeliği verildi.
Uzun yaşamına birçok mesleki başarıyı sığdıran Türkiye’nin önemli mimarıyla söyleşme fırsatı bulduk. Mesleğine tutkuyla bağlı olan Yaubyan, eski evlerin yerini apartmanların almasına rağmen Kadıköy’ün özgün yapısında çok büyük bir değişiklik yaşamadığını, Kadıköy çarşısının ve çevresinin eski havasını muhafaza ettiğini düşünüyor.
Sizin mimarlık hayatınız başarılarla dolu ve birçok projeniz ödül almış. Sakarya Hükümet Konağı da bunlardan bir tanesi.
Bizim işimiz öyle ya. Yeni mezun bir mimarsınız, diploma da veriyorlar ondan sonra çalışma hayatına girmek çok zor. Şimdi belki o kadar çok değil, bizim zamanımızda müsabakalar çoktu. Müsabakalar bizim için mesleğe giriş vesilesiydi. Dereceye girersin 5-10 kuruş alırsın. Birinci olursan inşaat yapılır. Hem binan inşa olur hem biraz daha para kazanırsın. Müsabaka yoluyla mesleğe girişti bizimkisi.
KADIKÖY’DEN ABD’YE…
ABD’nin sembollerinden biri olan İkiz Kuleler’de de çalışma fırsatı buldunuz. Bu süreç nasıl gelişti?
Ortağım, ağabeyinden dolayı Amerika’ya gitti. Michigan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girdi ve ilave bir yüksek lisans eğitimi aldı. Bizim buna ihtiyacımız yoktu. Zaten teknik üniversitenin derecesi yüksek mühendis mimar yani mastırını yapmış sayılıyor. Bana “burada sana da bir burs ayarlayabilirim” dedi. Burs dediği de okula para vermiyorsun. Ben de düşündüm taşındım bir daha böyle bir fırsat olmayabilir. Ben de kabul ettim. Bu vesileyle Michigan Üniversitesi’nde mastır yaptım. 6 ay gibi bir süre Michigan’da çalıştım. Dekanımız Minoru Yamasaki’yi tanıyordu. Yamasaki’ye telefon etti ve benim de projede yer almam için konuştu. Bu şekilde projeye dâhil oldum.
Bu projede neler yaptınız?
İkiz Kuleler dediğimiz proje bir ekip işiydi. Patron, tasarımcı ve onun altında 5-6 kişi var. Böyle bir grup çalışması oluyor. Yapılanları patron haftada bir denetliyordu, bir şeyler söylüyordu ve buna göre bir çalışma süreci belirliyorduk. Ben projenin daha çok çevresiyle ilgileniyordum. İkiz Kuleler’in bir meydanı vardı, havuz, etrafında alçak binalar ve bir otel vardı. Bu işlerin dizaynıyla uğraştım daha çok. Ve esas olarak kulelerdeki lobiyi dizayn ettim.
Peki, o proje sizin meslek hayatınıza neler kattı? İyi ki çalıştım diyor musunuz?
Muhakkak. Bir defa çok önemli bir şey öğrendim; dizaynın sonu yok. İyinin iyisi var ve bunun sonu yok. Bunu öğrendim. Dolayısıyla bugün olduğu kadar çok araştırırım. Öyle bir faydası oldu.
İkiz Kuleler yıkıldığında ne hissettiniz?
Üzüldüm tabii. Buradaydım o zaman. 2001’de yeni hoca olmuştum. Benim şansım galiba, yaptığım binaların çoğu yıkıldı.
ABD’den Türkiye’ye döndünüz. Neden mesleğinize orada devam etmediniz?
Annem ve ablam Kadıköy’de yaşıyordu ve annem o dönem hastalanmıştı. Onları Amerika’ya götürmek istemedim. Arkadaşlarımı gördüm öyle, analarını babalarını alıyorlar oraya kendilerine göre problem hallediyorlar. Oraya gidenlerin problemi hallolmuyor. Mesela benim annem 92 yaşında falan vefat etti. Radyodan haber dinlerdi, bir şey olduğunda bana haber verirdi. Bunu Amerika’da yapamazsınız.
"Sakarya Hükümet Konağı"
Türkiye mimarlık tarihinde önemli yere sahip olan Sakarya Hükümet Konağı, Avyerinos Andonyadis, Enis Kortan, Harutyun Vapurciyan ve Nişan Yaubyan’ın birlikte hazırladıkları projenin bir yarışmada birincilik ödülünü kazanmasıyla inşa edildi. Le Corbusier’nin ilkelerinden de esinlenilen bina, 1999 Depremi’ne kadar hizmet vermeye devam etti ancak depremde aldığı ağır hasar sonucu yıkıldı.
“KADIKÖY ÇARŞISI ESKİ HAVASINI KORUYOR”
Doğma büyüme Kadıköylüsünüz. Mimar olduğunuz için Kadıköy’deki fiziki dönüşümü daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz. Malum kentsel yenilenme dediğimiz bir şey oluyor Kadıköy’de. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bana göre, Kadıköy’ün kendi içinde çok büyük bir değişiklik yok. Tabii çok eski evler kayboldu, onların yerine yenileri inşa edildi ama Kadıköy çarşı ve muhiti eski havasını muhafaza ediyor. Pek rahatsız edecek bir durumu yok bu bakımdan.
Peki, Kadıköy’ün kendine özgü mimarisi var mı sizce?
Belirli bir mimari karakteri yok ama Kadıköy’ün genel bir karakteri var. Deniz kenarı oluşu, işte çarşısı... Kadıköy’ü Kadıköy yapan bunlar. Moda birazcık değişti, bahçeli evler vardı genellikle, bu evlerin yerini apartmanlar aldı. Benim bir teşhisim var. Eski Moda’nın nüfusu bugünkü kapıcıların nüfusuna eşit. Hakikaten böyle.
Nişan Naubyan'ın tasarladığı ve iç mimarisine kadar her şeyini tek başına yaptığı Kale Seramik Binası-Levent
Foto: Atom Şaşkal
“YIKIMLARA KARŞIYIM”
Moda İskelesi, Süreyya Operası ve Haydarpaşa gibi önemli yapılar hem Kadıköy’ün hem de İstanbul’un kültürel değerlerinin bir parçası. Siz bu yapıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhafaza edilmesi lazım bu yapıların. Tabii muhafaza etmek kelimesi bize biraz yabancı. Nedense genel hastalığımız yıkıp yapmak. Bütün Kadıköy’ü yıkmaya başlıyorlar. Bağdat Caddesi tarafı öyle. O bomba gibi binalar yıkılıyor, yenisi yapılıyor. Sağlam binalar yıkılıyor yenisi yapılıyor. Bana öyle geliyor ki memleketi müteahhitler idare ediyor. İş yaratmak için yapılmış bir şey bence. Deprem kat sayısını değiştirdiler ve bütün binalar çürüğe çıktı. Sağlam binalar bir gecede çürük oldu. Dolayısıyla bu üzücü bir durum. Hâlbuki o binayı muhafaza edeceksin, şarap gibi onun biraz eskimesi lazım içindeki eşyalarla birlikte. Yaptığın kalmalı, eskimeli, şarap gibi olmalı. Bu bakımdan yıkımlara karşıyım ben.
Peki, Türkiye’de ilk modern mimari eserlerin korunduğunu düşünüyor musunuz? Şu an AKM’nin yıkılma tehlikesi var. Bunun gibi eserler korunuyor mu sizce?
Atatük Kültür Merkezi’ne çok üzülüyorum. Yani AKM bir ara tamir gibi bir şey olacaktı. Takviye olacaktı. Hatta mimarın oğlu da mimarlık yapıyor, biliyorsunuz. Hatta o tamirini yapıyordu benim bildiğim. Ne olduysa oldu, bugün idare edenler bunu durdurdu. Efendim yıkacağız da daha iyisini yapacağız. Böyle bir aşkları var sanki. Hayatında operaya gitmemiştir adam. Böyle tuhaf tuhaf şeyler oluyor. Çok üzülüyorum, o binanın muhafaza edilmesi gerekirdi. Fena bir bina da değildi. Hayati Tabanlıoğlu’nun yaptığı binadır o.
Yaubyan'ın diğer yapıtlarından biri de Nişantaşı'ndaki Sünbül Apartmanı.
Foto: Atom Şaşkal
Kadıköy’de 1940’lar-1950’ler sizin için nasıl bir dönemdi. Ermeni cemaatinin çok olduğu yoğun olduğu zamanlardı, özlüyor musunuz o dönemleri?
Özlemiyorum o dönemleri çünkü ben fakir bir aileden geldim. Sıkıntılar içinde büyüdük. O senelerden parlak şeyler yok bende. Düşünün ki üniversiteye evden yemek götürmüşümdür. Bu şartlarda büyüdük.
Ama komşuluk ilişkileri ve toplumsal ilişkiler farklıydı muhakkak.
Mahallede herkes birbirini tanırdı, birbirine gider gelirdi, çocuklar beraber oyunlar oynardı. Onlar vardı tabii, şimdi pek yok.
Dünyaya bir daha gelseniz nerede yaşamak isterdiniz ve hangi mesleği yapmak isterdiniz?
Mimar olmak isterdim. Gene Kadıköy olsa fena olmaz (gülüyor). Evden çıkıp çarşıya doğru yürüsen en az 4-5 kişiye merhaba dersin. Bu zenginliktir. Şimdi Ohannes var, Ohannes’in dükkânına uğrarsın bir çay içersin falan. Güzel şeyler bunlar.