Metin Uca: Tren garları Cumhuriyetin izleridir

Yaptığı alternatif sabah programlarıyla akıllardan çıkmayan TV programcısı Metin Uca ile gündemden, âşık olduğu trenlerden ve Haydarpaşa’dan konuştuk

27 Ekim 2016 - 15:53
Alper Kaan YURDAKUL
Bir süredir ekranlardan uzak olan Metin Uca, sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarda Haydarpaşa Garı hassasiyetiyle dikkat çekiyor. “Tren benim için çok sihirli bir araç” diyen Metin Uca ile Türkiye’yi, yeni oyunu ‘Aleksandır Telefonu Kaldır’ı ve aşığım dediği tren ve demiryollarını konuştuk. Ruh halini “Türkiye gibiyim” diye açıklayan Uca, Haydarpaşa için “Bunlar Cumhuriyetin izleridir, nasıl yok edilebilir ki?”diye soruyor.

“TÜRKİYE GİBİYİM…”
• Türkiye farklı bir dönemden geçiyor. Metin Uca kendini nasıl hissediyor? Nasılsınız?
Türkiye gibiyim. Başka türlü olmam da beklenemez. Bir yandan iyimserliğimi kaybetmemeye çalışırken, bir yandan da Türkiye gibi “dur bakalım ne olacak” saçmalığıyla yüz yüzeyim. Toplum 2016 yılında bir cuma günü akşamüzeri darbeye girişiminin yarattığı ruhsal deliliği yaşıyor. Kendim ve ülkemin ruh sağlığı açısından endişe verici bir süreç. Ama yine de ülkeme, insanına ve iyi niyetine güvenerek bunların altından kalkacağımıza dair umudumu yitirmeden yaşamaya çalışıyorum. Tabi bu travmayı atlatırken bunu ürüne dönüştürmek ve anlamaya çalışıyorum. Halim genelde budur.

• Sosyal medyada kendinizi tren ve demiryolları aşığı olarak nitelendiriyorsunuz. Nereden geliyor bu tren sevdası?
Öküzlüğümden herhalde (gülüyor). Demiryolları Cumhuriyet devriminin en önemli ayağıdır. O yüzden 10. Yıl Marşı’nda geçmektedir. Ben çocukluk günlerimde kara trenle tanışmış biri olarak hayatımın içerisinde hep tren ve tren yolculukları yer aldı. Hala çok romantik bulurum. Gittiğim her ülkede o ülkenin trenlerini tanırım, garlarını gezerim. Trenin bir ülke kültüründe çok önemli bir yeri olduğuna inananlardanım. Tren çok sihirli bir araç bence.  Ülkemde daha yaygın olmasını dilerdim.

“TRENİN YANINDA DURMAK GÖREV”

• Haydarpaşa Garı, uzun zamandır kaderine terk edilmiş durumda. Bugünlerde kruvaziyer liman projesi konuşuluyor.  Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben geçen sene Kahve Festivali’nde oradaydım. Köprünün üzerinden geçerken uzaktan bakıyordum. İlk defa içine girdim. Çocukluk anılarımın dondurulmuş birer iskelete dönüştüğünü görmek beni çok yaraladı. Trenler o zavallı takozların üzerinde çok acıklı görünüyordu. Ülkenin en önemli iki kenti İstanbul ve Ankara arasında bir önceki nesle ait olmasına rağmen hala hızlı tren denilen trenin çok uzak bir semtten kalkmasının sıkıntısını yaşayanlardanım. Ve kültürümüzde çok önemli yeri olan Haydarpaşa Garı’ndaki trenleri gördükçe, trenin yanında durmanın bir görev olduğunu düşünüyorum(gülüyor). Sadece İstanbul için değil Türkiye için. Yurtdışına giderseniz bütün büyük tren garlarının tarihi dokusunun korunduğunu görürsünüz.  Bir kentin belleğini taşıyan yerler tren garlarıdır. Haydarpaşa Garı, iyi değerlendirildiği sürece kesinlikle birçok şey yapılabilir. Bir kent müzesi olabilir, demiryolu müzesi olabilir. Şu anki haliyle işlevselliğini sürdürerek korunabilir. Sadece Haydarpaşa değil Anadolu Yakasındaki diğer istasyonlar da korunmalıdır. Erenköy Tren İstasyonu, Bostancı Tren İstasyonu, Kızıltoprak Tren İstasyonu... Bunlar Cumhuriyetin izleridir. Nasıl yok edilebilir ki? Ben Anadolu Yakasındaki o muhteşem istasyonların da mutlaka korunması ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

“İLETİŞEMEME ÖYKÜMÜZ…”

Geçtiğimiz günlerde yeni oyununuz “Aleksandır Telefonu Kaldır”ın ilk gösterimini gerçekleştirdiniz. Oyundan biraz bahseder misiniz?
Oyun Türkiye’de iletişim kopukluğumuzun ulaştığı noktayı gösteriyor. Hem de cep telefonu ile yeniden yaratılan ilişkiler, değer yargıları ve iletişim biçimleriyle dalgasını geçiyor. Herkesin elinde bir cep telefonu var. Herkes elindeki cep telefonuyla bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Sadece telefon değil. İletişim öykümüzü, daha doğrusu iletişememe öykümüzü anlatmaya çalışıyorum. Cep telefonunun bizim ülkemize özgün kullanımının getirdiği garip durumları eleştiren iki perdelik bir komedi. Çok ilginç görseller var, hiç bilmediğimiz ayrıntılar var. Ama en önemlisi Atatürk’ün hayatında cumhuriyeti ilkesel olarak savunarak ortaya çıkardığı bir noktada devreye telefonun nasıl girdiğini anlatıyorum. Telefonlarla ilgili bildiklerinizi değiştirecek ve bilmediğiniz birçok şeyi de öğretecek bir içeriği var.

Sunuculuk, seslendirme, yazarlık gibi birçok alanda aktif ve üretkensiniz. Bu alanlardan en çok hangisini içselleştiriyorsunuz?
Ben televizyon programcısıyım aslında. Benim birincil işim televizyon programcılığı. Sonra diğerleri geliyor. Hatta diğerleri, bu ülkede televizyon işi kolay yapılamadığı için devreye girmiş işler. Ama ben memnunun. Çünkü her alanda ürün verme noktasında, hem bu ürünün başarılı olma noktasında bazı şeylere engel olarak kendimi deneme şansı tanıdılar.

“TOPLUMSAL CİNNET GEÇİRİYORUZ”

• Geçtiğimiz günlerde Kadıköy’de Haldun Taner büstüne bir saldırı gerçekleşti. Yine geçtiğimiz aylarda İzmir metrosunda çıplak olduğu gerekçe gösterilerek bir heykele saldırılmıştı. Sanata karşı linç, son zamanlarda daha görünür hale geldi. Bir sanatçı olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatçı demeyelim de, sanat üretimine katkı sağlamaya çalışan, anlamaya çalışan biri olarak gerçekten çok üzüntü duyuyorum. Çünkü eğer bu ülkede saldırıya uğrama sırası Haldun Taner’e geldiyse gerçekten korkmamız gerekiyor demektir.  Haldun Taner Türk tiyatrosunun yapıtaşı olması, başyapıt sayılacak eserler bırakmasının yanı sıra bir İstanbul beyefendisi olarak kimin nasıl bir tepkisini çekmiştir? Bu durumu yaşadığımız ruh hastalığı ve toplumsal delirmeye bağlıyorum. Küçücük çocukların yasadışı yurtlarda, tecavüze uğramasına sesini çıkarmayanın bir heykele cinsel organı görünüyor diye saldırmasının toplumsal cinnet mantığıyla açıklanabileceğini düşünüyorum. Onları Türk ruh hekimlerine emanet etmek istiyorum. Ben eserin onarılmamasını önermiştim. Fakat beni dinlemediler. Ben her ikisinin de öyle bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Yerel yönetimden de bunu rica ediyorum. Çünkü Barbarlık Müzesi ve Barbarlık Anıları da en az toplumun kültür benliğini oluşturan diğer eserler kadar önemli.

 
Etiketler; Metin Uca

ARŞİV