Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Coğrafya Bölümünde doktora çalışması yapan akademisyen Serhat Ay, Moda’nın kamusal niteliğini ve çok sesliliğini inceledi. “Bir kaçış mekanı olarak Heterotopya: Moda örneği” adını taşıyan bu yüksek lisans tezinde, Moda’nın neden bir çekim merkezi olduğu ve semtteki kamusal mekanlarını kimlerin kullandığına dair bilgiler yer alıyor. Ay, aynı zamanda bu bilgileri sayısal veriler aracılığıyla haritalandırdı. Ay ile tezinin detaylarını konuştuk.
Öncelikle şunu sormak istiyorum neden Moda’yı çalışmak istediniz?
Ülkedeki kültürel hegemonyanın toplumsal mekânların içerisine sızıp baskın olmasıyla birlikte, özgür düşüncenin ve özgün yaşam biçimlerinin vücut bulduğu yerler git gide daralıyor. Bunu gündelik hayatlarında yakinen hisseden insanlar kimliklerine karşı bir tehlike olarak görüp, bir aidiyetlik hissedebilecekleri toplumsal mekânlarla ilişkilerini kurmaya çalışıyorlar. Moda semti de bu bağlamda toplumsal pratiklerin birer “özne” olarak vücut bulmalarını sağlayabilen bir yerdir. Buradan hareketle, Moda semtini sahip olduğu hayat tarzlarının ve heterojen yelpazesinin çoğulculuğunu inceleyerek Türkiye’nin yegâne örneği olarak çalışmayı amaçladım.
“KADINLARIN SAYISI FAZLA”
Çalışmanızın ana teması semtin neden bir çekim merkezi haline geldiği. Siz nelere ulaştınız?
Moda’nın bir çekim merkezi olmasında turistik ya da doğaya kaçış gibi faktörler başrolde değil. Semtin bir çekim merkezi olmasında kimliksel bir arayış ve kaçışın daha etkili olduğunu düşünüyorum. Dile kolay; Kadıköy’de kadın nüfusunun erkek nüfusundan 44 bin fazlası var. Bu durum İstanbul’un diğer semtlerinin aksinedir. Kadın nüfusunun yoğun olması semtin karakterine oturmuş aktif bir kamusal mekânın ve kimliksel güvenliğin göstergesi. Semtte tek başına bir dükkân bir kafe işleten kadın sayısı bir hayli fazla. Bir diğer sonuç ise; Moda dışında vakit geçiren çoğu kesim, özellikle Gezi sonrası, bir endişe ile semtte kalarak kamusal bir bilinçle semte sahip çıkmaya çalışmaktadır. Kamusal mekânlarımızın turizm ve soylulaştırma gibi kriz yatıştırıcı ekonomi politikalarına kurban edilmesi sonucu toplumsal mekân hafızası hızla kaybolmaya başladı. Bu kayba karşılık Moda; kamusal mekânını daha canlı tutmaya çalışıyor. Örneğin 1980-90’larda sahaflar için birer merkez Beyoğlu ve Beyazıt’ın bir hinterlandı konumunda olan Moda, bugün sahaflığın en çok tercih edilen merkezi haline geldi. Bu durum, kamusal kültürün zaman içerisinde Moda’ya doğru yöneldiğini gösteriyor.
Fotoğraf: Şahan Nuhoğlu
Siz bu verileri nasıl elde ettiniz?
Yaşanılan mekân anlayışına uygun olarak çalışmada iki katılımlı gözlem yaptım. Mekan sahipleriyle de yarı yapılandırılmış görüşmelerde bulundum. Ayrıca, bu çalışmadan elde edilen çıktılar; Almanya’nın Leipzig kentinde düzenlenen “Coping with uneven development in Europe” başlıklı konferansta, diğeri; İngiltere’nin Oxford Üniversitesi’nde düzenlenen “Applied Baudrillard” başlıklı konferansta kabul edilen 2 ayrı bildiride yer aldı.
“KİMLİK ARAYIŞI ÖN PLANDA”
Bir önceki soruya verdiğiniz cevapta kısmen yer alıyor ama netleştirmek için bir daha sorma istiyorum; insanlar neden burayı tercih ediyor, sebepleri neler?
İnsanlar diğer yerlere nazaran Moda’da kendilerini ifade edebilecek daha fazla alan bulabiliyor. Semtin mekânsal dilini öne çıkarmak adına incelediğim 700’ü aşkın sokak duvarı yazılarından bu sonuca varılabilir. 4 farklı renkteki boyalarla üzerleri kat kat örtülmüş yazıların birisinde “Kadıköy duvar yazılarıyla güzel, bırakın kendimizi ifade edelim” gibi normalde kamusal mekânın karşıladığı istekler de yansıyor. Bu yönüyle de sokaklar bir geçiş, bir dolaşım yerinden daha çok şey ifade ediyor. Semtle bir karakter haline gelmiş bu mekânsal dil, yeni bir kamusal söylem türü olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki; birçok kafe bu tarz yazılara kendi duvarlarını açmakta. Bunların aktörü olarak 15-25 yaş aralığındaki gençler karşımıza çıkıyor. Kapitalist zihniyete karşılık doğan bazı alt kültür grupları da Moda’da daha rahat seslerini duyurabiliyorlar. Dijitale karşı olan analog fotoğraf gruplarının sanatlarını Moda Parkı’nda sergileyerek toplumla birleştirme arzuları bunun ciddi bir göstergesi.
Fotoğraf: Serhat Ay
Moda’nın İstanbul’da ayrıksı bir yanı var mı?
Semt aktif sokakları sayesinde birbirine bağlanan kültürel üretim mekânları ile İstanbul’da sivriliyor. Ana akımdan bağımsız gelişen tiyatro ve sinemalar, bireysel sanat atölyeleri, kafeler, düşünce ve edebiyat platformları ve sahaflar gibi toplumsal mekânlar arasındaki kan dolaşımını sokakların sağlamasıyla birlikte semt, heterojen yelpazesiyle başka bir bütünlük, başka bir karakter oluşturmakta. Çok sayıda ve bölük mekânlar olanaklı bir başka dünya; alternatif bir toplumsal düzen imkânı da sağlıyor. Bu bütünlük başka semtlerde çeşitli faaliyetlerle bölünüp parçalanmaktadır. Bir diğer yönü ise sivrilen bir sivil yer adlarına sahip olması. Gecenin aktifliği de semtin, ülkedeki ana akım kültürden ayrı bir yönde hareket ettiğinin önemli bir göstergesidir.
MODAY’I KİMLER GEZİYOR?
Moda’yı en çok ziyaret eden kesimler kimler?
Moda’da hemen hemen her yaş grubundan kesimler görülebilir. Mekânsal dilin bir yansıması olarak duvar yazıları ve vintage mağazaları; semte akın eden genç kültürünün yoğunluğunu, güneşin gece doğduğunu gösteren canlı gece manzaraları ise 25-45 yaş aralığındaki kesimin varlığını göstermektedir. Mesleki olarak da sanatçıların, akademisyenlerin ve öğrencilerin aktif bir biçimde takip ettiği sosyokültürel etkinlikler göze çarpıyor.
Çalışmanızın sonucunda, insanların Moda’da kendilerini nasıl hissettiklerine dair veriler var mı?
İnsanlar, Moda’da en çok özgürlük hisleriyle kendilerini ifade ediyorlar. Yaşam dünyalarını görebilecekleri ve gösterebilecekleri toplumsal faaliyetlerle daha çok burada karşılaşıyorlar. Bu olumlu çıktıların yanında karamsar tepkiler de haliyle doğmakta. Semt sakinleri ile semte kaçış eğilimi gösteren topluluklar arasında bir uyuşmazlık olduğu görülüyor. Bunun yanında, geçmişinde yer almış zengin alanların giderek yok olduğunu düşünen Modalılar bir hayli fazla. Bu ülkenin yaşadığı kültürel öğelerinin yok oluşuyla da açıklanabilir.