Prof. Dr. Ali İrfan Şahinbaş, 1913 yılında Kadıköy, Yeldeğirmeni’nde dünyaya geldi. Şahinbaş, okul hayatı başladıktan sonra her sabah evinden çıkarak St. Joseph Lisesi’ne gidiyor, akşam da yürüyerek eve dönüyordu. Sporculuğa merakı da bu yıllarda başladı. Derslerinde hep birinci olan, uzun boylu ve atletik yapılı birinden söz ediyoruz. O yıllarda St. Joseph’in basketbol takımına giriyor. Oğlu Aydın Şahinbaş babasının o dönem için “Milli takım olsaydı orada oynardım.” dediğini aktarıyor.
Aydın Şahinbaş ise 1944’te Ankara’da doğdu, öğrenimine İstanbul’da Robert Koleji’nde başladı. Koleji bitirdikten sonra Ankara’ya Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne giren Şahinbaş, okulu bitirir bitirmez Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Tam 42 sene Bakanlıkta görev yaptı.
KRALİÇE ELİZABETH’TEN İMZALI FOTOĞRAF
Babasının hikâyesine geçmeden önce kendi hikâyesini dinliyoruz: “Çok ilginç bir his bunca sene Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmak. Fakat göründüğü kadar kolay bir iş değil. Ben şansıma hep iyi yerlerde görev yaptım ama bulunduğunuz ülkeyle diyaloğu kurabilmek, onların isteklerini Bakanlığa anlatıp kabul ettirmek kolay değil. İlk görevim Lahey’deydi, oradan Kahire’ye geçtim. Avrupa Birliği o zaman Avrupa Ekonomi Topluluğuydu. Orada daimi temsilcilik yaptım, Brüksel’de. Sonra Londra, ardından Washington. Sonra da Slovakya’ya büyükelçi olarak gönderdiler. En son da merkeze dönerek müsteşar yardımcılığı yaptım. Beş yıl da Viyana’da kaldım, 2008’de emekli oldum.”
“İlginç anılarınız, hatırladığınız anlar neler?” diye sorduğumuzda ise şu cevabı alıyoruz: “Clinton başkanken fotoğraf çektirdik veya Londra’da devlet ziyareti yaptık. Bu ziyaret İngilizlerin çok önem verdikleri bir şey. En ufak detayına kadar aylarca hazırlanılıyor bu ziyaretlere. Başarılı geçti diye Kraliçe Elizabeth imzalı fotoğrafını vermişti. Fotoğraf çektirmiyordu.”
KIVILCIMLAR IŞIĞA DÖNÜŞTÜ
Baba Ali İrfan Şahinbaş’ın hikâyesine dönecek olursak, Şahinbaş, İTÜ’yü kazanmasına rağmen devlet bursuyla İngiltere’ye gitti. O dönem İngilizce bilenlerin Fransa’ya, Fransızca bilenlerin de İngiltere’ye gönderildiği, devletin eğitimi teşvik ettiği bir dönem. Bu şekilde öğrencilerin iki dili de öğrenmesi sağlanıyordu. Mustafa Kemal Atatürk, o dönemde yurt dışına gönderilen gençler için şunları söyledi: “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, birer ışık olarak döneceksiniz.” Öyle de oldu. Yurt dışında eğitim alan öğrenciler, Türkiye’ye döndükten sonra buradaki üniversitelerde yabancı dil edebiyat bölümlerinin, enstitülerinin açılmasında rol oynadılar.
İNGİLTERE’DE REKOR KIRDI
Oğlu Aydın Şahinbaş’ın aktardığına göre Ali İrfan Şahinbaş da İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’ne giriyor. Burada okumaya başladıktan sonra da sporu bırakmıyor. Güllede ülke rekorunu kırarken, Balkan Şampiyonası için Türkiye’ye gelerek dönemin tahta tribünlü Fenerbahçe Stadı’nda Atletizm Milli Takım kaptanı olarak gümüş madalya kazanıyor. Oğlu Aydın Şahinbaş babasının atletizme verdiği önemi şöyle anlatıyor: “Babam hep şöyle düşünürdü: ‘Atletizm bütün sporların temelidir. İyi bir futbolcu veya basketbolcu olmak için önce atlet olmak lazım’ derdi. Bunun için liseler ligi kuruyor fakat sonra sürdürememiş bunu.”
Daha sonra Türkiye’ye dönerek yeni kurulmuş olan Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde görev yapıyor ve 44 yıl boyunca burada hoca olarak ders veriyor. Oğlu Aydın Şahinbaş, babasının dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile de yakın olduğunu paylaşıyor: “UNESCO’nun ilk toplantısına Hasan Ali Yücel yanında babamı götürüyor. Beraber gidiyorlar ve Yücel’in eğitim alanında çok hizmeti var. Dünya klasiklerini Türkçe’ye çevirmek için tercüme bürosu kuruyor. Burada da babam görev yapıyor. Çeşitli dillerden çeviriler yaptı. Burayı çok ciddiye aldı. Shakespeare’in Kral Lear’ını çeviriyor. Jonathan Swift, Christopher Marlowe, Sean O’casey de çevirdiği isimler arasında.”
Ali İrfan Şahinbaş, Fenerbahçe Stadı’nda Atletizm Milli Takım kaptanı olarak gümüş madalya kazanmıştı
TİYATRO İÇİN BÜYÜK EMEK VERDİ
Şahinbaş, hocalığının yanı sıra tiyatroyla da yakından ilgilenirken uzun yıllar Devlet Tiyatroları’nda Edebi Heyet Başkanlığı görevini üstleniyor. DTCF’de Tiyatro Enstitüsü’nü kuruyor ve o yıllarda Muhsin Ertuğrul ile birlikte tiyatronun tüm Türkiye’ye yayılması için büyük çaba harcıyorlar. Ankara ve İstanbul dışında Bursa’da, İzmir’de, Adana’da açılan tiyatrolarda büyük pay sahibi oldular. Tiyatro için de önemli bir isim ki; hayatını 1990 yılında kaybettikten sonra Ankara’da Devlet Tiyatroları’na bağlı bir sahneye İrfan Şahinbaş ismi verildi.
Aydın Şahinbaş, babasının eğitim ve kültüre özellikle değer verdiğini çünkü kendisinin uluslararası kültürel etkinliklerin milletleri yakınlaştıracağını inandığını paylaşıyor. Babası, Türk-İngiliz Derneği ve Amerikalıların Fulbright Komisyonu’nun da başkanlığını yapmış bir isim. Aydın Şahinbaş, babasının bakış açısını şu örnekle anlatıyor: “Ben çocuktum o zamanlar, üniversitede hocalık yaparken haftada bir gün Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne giderdi. Orada İngilizce dersi verirdi. Tek amacı eğitimi geliştirmekti. Öyle bir nesil vardı ve babam da o neslin temsilcisiydi.”
“BİR NEVİ KADIKÖY’ÜN EVLADI”
Şahinbaş ailesi uzun yıllar Ankara’da yaşamalarına rağmen Kadıköy ve İstanbul’dan hiç kopmuyorlar. Şahinbaş, o yılları ve babası için Kadıköy’ün ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: “Babam özellikle Kadıköy ve İstanbul’u çok severdi. Belki okul yıllarından kalma bir şey. Ankara’da yaşadığımızda dahi yazları Dragos’a gelirdik. Sonra 1970’lerde Çiftehavuzlar’a taşındı. Dedemin evi Kadife Sokak’taydı. O zamanlardan beri bir Kadıköylüdür. Bizi Moda Plajı’na götürürdü, tahta iskeleler vardı. Kadıköy Çarşısının ise babam için başka bir önemi vardı. Orada Ermeni bakkal Eftim adlı bir arkadaşı vardı. Balıkçılar, esnaf hepsi severdi. Orada bir iz bırakmış. Bir nevi Kadıköy’ün evladı.”
Aydın Şahinbaş son söz olarak babasının tek bir karakterle anılabileceğini söylüyor: “Bir Cumhuriyet çocuğu…”