Yapısı itibariyle pek çok İstanbul semtinden farklı olan Moda, bu farkını esnaf yapılanması konusunda da gösteriyor. Kentin, en çok kadın esnafa sahip semtlerinden olan Moda, bu özelliğiyle bir kitaba konu oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gül Özsan, 15 Nisan-15 Temmuz 2015 tarihleri arasında Caferağa Mahallesi’nde dükkân işleten 38 kadınla derinlemesine görüşmeler yaptı, uzun zaman diliminde etnografik gözlemlerde bulundu. Sonra da bu verileri, “Cinsiyet, Dükkan ve Semt: Moda’nın Esnaf Kadınları” başlığını koyduğu bir kitapta biraraya getirdi.
Kendisi de Kadıköylü olan Özsan ile çalışma alanı Moda’da görüştük, semtin esnaf kadınlarını konuştuk.
Bir semt üzerine çalışmak için orada yaşamak gerekmiyor. Araştırdığınız semtte yaşamanın, “oralı” olmanın yaratacağı sorunların yanı sıra avantajları da bulunuyor. Antropoloji ve sosyolojinin bana sağladığı bakış açısıyla araştırmacı konumumu ifade edersem, hem “içerde” hem de “dışarıda” olmak biçiminde bunu tarif ederim. Yani “sınırda olmanın”, özellikle kendi çalışmam açısından daha olumlu sonuçlarının olduğunu düşünüyorum.
Kadıköy’de uzun zamandır yaşıyorum. Şu an yaşadığım ev, Ziverbey/Zühtüpaşa Mahallesi’nde yer alıyor. Moda’da ise 2008-2015 yılları arasında yine kiracı olarak yaşadım. Ancak evimin bulunduğu sokak Moda sayılmazdı. Yani “asıl Moda” olarak anılan yere yakın ama pek çok kişi çeşitli nedenlerle bu sokağı Moda’ya dahil etmezdi.
MODA’DAKİ SOSYAL ÇEŞİTLİLİK
Her sosyal bilimci gibi araştırdığım şeyi her yönüyle bildiğimi iddia etmiyorum. Öyle olsaydı zaten bu konuyu çalışamazdım. Dolayısıyla şu an araştırdığım ve görebildiğim kadarını biliyorum diyebilirim. Ayrıca şunu söyleme ihtiyacı duyuyorum. Moda üzerine pek çok değerli çalışma var. Ama bilebildiğim kadarıyla bunların önemli bir kısmı nostalji içeriyor. Kendi çalışmam ise bu kaynaklardan tümüyle farklı. Hatta bu nostaljinin kendisini de araştırma nesnesi haline getiriyor ve anlamaya çalışıyor. Ama aynı zamanda da uzak durma çabası taşıyor.
Bu nostaljik imgenin dışında, Moda sadece üst sınıfla da, “seçkinler”le de sınırlanamaz. Aslında semt gerek yaşayanları gerekse esnafı açısından büyük bir sosyal çeşitlilik gösteriyor. Hatta semti özgün kılan, toplumsal ve coğrafi sınırlarının uzun bir zamandır çeşitli grupların katıldığı, çeşitli dayatmalara karşı çıktığı geniş bir müzakerenin konusu olmasıdır. Bu bağlamda, kimlerin “Modalı” olduğu ve Moda’nın toplumsal ve kültürel sınırları net değildir. Tüm bunlar açıkça keskinleşmeyen bir mücadelenin konusu. Bu kitabın sonuçlarından biri bu.
Uzun bir zamandır esnaf ve zanaatkâr üzerine çalışıyorum. İstanbul’un farklı semtlerinde bu konuda etnografik araştırmalar yaptım. Yine esnaf ve zanaatkar olup, farklı mesleklerden kişilerle yaptığım pek çok ayrıntılı görüşme var. Bu araştırmalara dayanan çalışmalarımda, söz konusu meslekler üzerinden giderek çeşitli üretim biçimlerini görmeye çalıştım. Ayrıca çalışmalarımda, bazen doğrudan kimi kez de dolaylı olarak toplumsal cinsiyet konusu ve kadınlar yer alıyor. Aslında çalışmalarımın tümünde, ister arka planda isterse merkezde olsunlar, kadınlar esas olarak güçlü figürler. Tüm bu çalışmalarda “kadın” bir akademisyen olmamın etkisi mutlaka olmuştur. Ama başka şeylerin de etkisinin olduğunu düşünüyorum.
‘ESNAF KADIN’LARI İNCELİYOR
Çok haklısınız ve kitapta sınırlı da olsa bunu anlatmaya çalıştım. Esnaf kadınları ele almamın pek çok nedeni bulunuyor. Kadınların işlettikleri veya etkin oldukları dükkânlar aslında çok şaşırtıcı. Özellikle de cinsiyet, kamusal ve özel alan açısından. Cinsiyet ile mekân arasındaki bağlantıları ve her ikisinin dönüşümünü görmek için heyecan verici yerler olduğunu düşünüyorum. Yine cinsiyet ve mekân anlatılarını görmek için de…
Araştırmayı yaptığım sırada Moda’da kadın esnafın kamusal yaşamdaki ağırlığı ve görünürlüğü dikkat çekiciydi. Ayrıca geldikleri ailelerin özellikleri, sosyal sınıfları ve dükkân açma öyküleri vb. pek çok açıdan belirgin farklılıklar içeriyorlardı. Kadınların önemli bir bölümü çok büyük zorluklarla dükkânlarını açabilmişlerdi ve bunun için ayrı düzlemlerde mücadeleler vermişlerdi. Ama bunları görebilmek için de semtin nasıl bir yer anlatmak görmek gerekiyordu. Yani Moda ve yakın çevresi bu açıdan çok büyük bir önem taşıyor. Böyle bakıldığında semtin toplumsal dokusu üzerine yapılan tartışmaları, kamusal havasını ve kültürel atmosferini işin içine katmamak büyük eksiklik olurdu. Kitabın girişinde “Moda’daki kamusal alanı nasıl anlamalı?” başlıklı kısmı bu nedenle yazma ihtiyacı duydum.
Çok büyük bir kısmı dükkânları işleten kadınlar. Oldukça az sayıdaki kadın ise eşiyle veya aileden bir kişiyle birlikte çalışıyor olsa da dükkândaki konumu açısından ve işlerin yürütülmesinde oldukça belirleyici. Özetle görüştüğüm kadınları seçmemde, işletmeci olmanın dışında kadınların dükkândaki konumu, çalışma öyküsü, müşterilerle ve semtteki kişilerle ilişkileri kurmadaki rolü de önemli bir ölçüttü.
Kitabın konusunu, dükkân işleten kadınların deneyimleri ve mücadeleleri oluşturuyor. Yani dükkân işletmecisi kadınların yaşadıklarından hareketle cinsiyetin ve kamusal alanın nasıl dönüştüğünü tartışıyorum. Bunu görebilmek için de cinsiyet, dükkân işletmeciliği ve kentsel kamusal alan arasındaki ilişkilere odaklanıyorum. Böylelikle cinsiyeti, bir ekonomik faaliyet tipi olarak dükkân işletmeciliğini ve semti birlikte anlamlandırıyorum. Moda’da ekonomik rekabetin esas olarak dükkânlardaki ve semtin çeşitli mekânlarındaki kamusal/özel alanlar üzerinden yapıldığını vurguluyorum. Kitabın genel çerçevesi ise kadınların ev içinden başlayan, giderek dükkâna ve semte doğru genişleyen öyküleri üzerine kurulu. Ama biraz daha özetleyerek söylemek gerekirse kitap, sosyal ve ekonomik yönden çoğu dezavantajlı konumda bulunan esnaf kadınların mücadelelerini (ailedeki kaynak aktarımı konusu ve aile içi ilişkilerin dengelenmesi de içinde olmak üzere) konu ediniyor.
Araştırmamda Moda, değişik yaş ve cinsiyet gruplarının kendilerini görece kolay bir şekilde dahil edebildiği kamusal alanlarıyla ve sosyal yaşantısıyla öne çıkıyor. Görüşme yaptığım kişiler, bu semtte bireylerin yaş, cinsiyet ve medeni durumlarının birer gerilim unsuru haline gelmediği bir atmosferin bulunduğunu vurguladılar. Görüşmelerde Moda’nın “seçkin ve nezih” bir semt olduğu sık sık belirtilse de, sınıfsal açıdan İstanbul’un başka semtlerinden daha kapsayıcı olduğu da varsayılıyordu. Aslında kitap, Moda’nın, “seçkinlerin yaşadığı semt” imgesine karşın, gelir düzeyi ve sosyo-ekonomik statü bakımından tek bir toplumsal katmana indirgenemeyecek büyük bir çeşitliliği barındırdığına işaret ediyor.
Evet, semtteki esnaf kadınlar, aile kökeni, eğitim, sosyal statü ve gelir düzeyi gibi pek çok açıdan önemli farklılıklar barındırıyor. Belki de en temel ortak özellikleri, Moda’yı “güvenli”, bir kadının günün her saatinde rahatça gezip dolaşabildiği bir semt olarak görmeleri. Bu bakımdan Moda’yı kadınların dükkân açması için en uygun semtlerden biri sayıyorlar. Aslında semtin bu tür nitelikler kazanmasında, dükkân işleten kadınların Moda’nın kamusal yaşamında ağırlık taşımasının ve görünür olmasının da payı büyük.
Öyle! Sevgili Woolf’un bize bıraktığı bir fikir bu. Söylediğiniz gibi mesele sadece esnaf olma veya dükkân işletmek de değil. Aslında kitabın en gerilimli ve merkezi yeri olan “Ailede Kaynak Aktarımı ve Cinsiyet Gerilimi” başlıklı kısımda göstermeye çalıştığım gibi dükkân açabilmek ve bu işi sürdürmek güç bir iş. Ama kadınların varoluşlarının ve özgürlüklerinin bir yolu olarak bu iş gözüküyor. Bu nedenle dükkânın öyküsünde cinsiyet, mekân, kamusal ve özel alan tartışmaları iç içe geçebiliyor.
Çok teşekkür ediyorum bu soruyu sorduğunuz için. Aslında Moda’da dükkân işletmek, her sosyal sınıftan kadın için zor. Kitabın her bölümü bu zorluğun ayrı boyutlarına dikkat çekiyor. Kadınların esas olarak güvendikleri ve rahat ettikleri bir yer ve böyle bir kamusal alana sahip. Özetle Moda olmadan hem kadınlar hem de araştırmacı için burada cinsiyeti ve dükkânı anlamak ve anlatmak mümkün gözükmüyor. Ayrıca bu sadece kadınlar için böyle değil. Görüştüğüm pek çok kişiyi ve erkek esnafı da çeken bir özelliğe sahip Moda.
Son zamanlarda giderek sayıları artan çok değerli çalışmalar olsa da bu konu ayrı örnekler ve kuramsal tartışmalar üzerinden çalışılmayı bekliyor. Dükkân işleten kadınların emeği, iş yapma biçimleri ise çeşitli nedenlerle bence görülmesi en zor emek türlerinden biri.
Rahatlıkla söyleyebiliriz. Kadın işletmecilerin varlığı semtlerin kamusal yaşamı ve mekânları, orada yaşayanlar ve aynı zamanda erkek esnaf için de kritik önemde. Görüştüğüm kadınların ve benim bu konudaki kaygılarımdan biri ise tersine bir eğilim olduğu yönünde. Dükkân kiralarındaki belirgin artış (dükkânın mülkiyet hakkına sahip kişilerin ve emlakçıların, yerel yönetimlerin tutumları bu açıdan çok önemli) kadınların dükkân açabilmelerinin önünde ciddi bir engel.
CİNSİYET İLE KAMUSAL İLİŞKİSİ…
Öncelikle sosyal bilimcinin temel görevinin, toplumsal gerçekliklere bakış açılarımızı sakatlayan yaygın düşünme kalıplarını ortaya çıkarıp sorgulamak ve toplumsal hayatı daha incelikli bir şekilde okumayı mümkün kılan perspektifler geliştirmek olduğunu düşünüyorum. Bu kitapta, bugünün kent hayatının özelliklerini ve cinsiyet ilişkilerini anlayabilmek için geleneksel-modern, özel-kamusal gibi ikili karşıtlıkları aşmanın gereğine işaret ediyorum. Kadınların “sıradan” ekonomik faaliyetleriyle de kentsel kamusal alanları dönüştürdüğünü iddia ediyorum. Bu süreçte kendilerinin de değiştiklerini ileri sürüyorum. Bu bakımdan özellikle cinsiyet ile kamusal alan arasındaki ilişkiyi görebilmek için dükkân işleten kadınların deneyimlerinin kritik bir öneminin olduğunu savunuyorum.
Bunları yaparken semti, Moda’daki kamusal alanın ve toplumsal dokunun özelliklerini merkeze koyuyorum. Dolayısıyla aynı ölçüde semtin önemine de dikkat çekiyorum.
Bir kez daha bu araştırmadaki kadınların her birine çok teşekkür ediyorum. Kadınların araştırmaya açıklıkları bu kitabın yazılmasını sağladı. Ayrıca Caferağa Mahallesi Muhtarı Sayın Zeynep Ayman’a teşekkürümü ifade etmek isterim. Yoğunluğum nedeniyle sadece bir kez görüşebildik. Ancak görüşme isteğime çok büyük bir nezaketle cevap verdi. Eczacı Melih Ziya Sezer araştırmacılar için bulunmaz bir kişi. Verdiği destekten dolayı sizin aracılığınızla kendisine derin saygılarımı iletiyorum. Gazete Kadıköy’e ve size de çok teşekkür ediyorum. Çalışmaya gösterdiğiniz ilgi benim için çok anlamlı.