Moda’nın evleri

Akademisyen Pınar Sezginalp “Moda Bölgesi Konutlarının Mekan Dönüşümleri, 1930-1970’ler” adlı doktora tezi ile Moda’nın geleneksel mimari dokusunun modernleşme süreciyle beraber nasıl değiştiğini ele alıyor

26 Mayıs 2021 - 12:11

Pınar Sezginalp Ankaralı bir akademisyen. Sezginalp, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam ederken Moda’nın sokaklarını gezdi ve evlerini inceledi. Aynı zamanda semtin tarihine dair araştırmalar yaptı ve doktora tezini de Moda’nın dönüşümü üzerine yazdı. Yazılı kaynaklara başvuran Sezginalp 2017 yılında tamamladığı teziyle, sözlü tarih çalışması yaparak Modalıların anılarını da kayıt altına aldı. Özyeğin Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde öğretim üyesi olan Dr. Pınar Sezginalp ile tezinde ele aldığı Moda’nın konut dokusunu, komşuluk ilişkilerini ve semtin dönüşümünü konuştuk.

-Tezinizde 1930-1970 yıllarında Moda’daki konutların iç mekanlarını inceliyorsunuz. Sizi bu konuya sürükleyen şey neydi?

Uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan bir Ankaralıyım. Kızılay – Tunalı Hilmi aksında yetişmiş bir nesil bilir ki, Ankara’da “yürünebilir” bir kent hayatı neredeyse yoktur. Türkiye’de, yaşadığınız şehri yürüyerek gezebilmek ve aynı şekilde evinize dönebilmek büyük bir lüks. Kadıköy’de, Caferağa ve Osmanağa bölgelerinin mimarisini doyasıya seyredebildiğiniz sokaklarında yürürken gözlemlediğim çok kültürlü doku; Moda’daki geçmiş yaşantıları, eski gündelik hayatları merak etmeme sebep oldu.

-O yıllardaki konutların iç mekanları nasıl kurgulanmış, bu evlerdeki günlük yaşam nasılmış? 

1800’lerin ikinci yarısında bölgedeki konut mimarisi, geniş ailelerin barınabilmesi için inşa edilmiş köşkler ve bitişik nizam müstakil kâgir evlerden oluşuyormuş. Anadolu ve Balkanların Osmanlı etkisinde kalan kısmında yapılan geleneksel Türk konutları gibi, bu konutlarda da günlük hayat sofada yapılan bir kahvaltı ile başlayıp akşam yemeği ile biter, büyükanne-büyükbabaların çocukları ve torunları ile birlikte süregelen iç içe bir yaşam varmış. Röportajlarımda görüştüğüm bazı Modalılar, eski evlerinde çocukken anneanneleri ile çatı katındaki odalarını paylaştıklarından bahsetmişti.

MÜSTAKİL EVLERDEN APARTMANLARA

-Peki, Cumhuriyet dönemindeki Moda

Erken Cumhuriyet dönemi olarak değerlendirdiğimiz 1923-1950 yılları arasındaki dönemde, varlıklı aileler Moda’nın bir konut ile değerlendirilmemiş boş parsellerine müstakil ama “modern” villalar inşa etmişler. Bazı aileler ise köşklerini yıkıp birkaç katlık apartman inşa ettirmişler. Bu konutlarda ise çekirdek aileler barınır, ebeveynler hariç her kullanıcıya birer oda düşerdi. Çoğunlukla bir bahçeden ulaşılan ve oldukça geniş bir giriş holüne açılan evin girişinden, yine aynı ihtişamıyla bir salona ve salles à manger’ye [yemek odası] veya üst kata odalara ve banyonun olduğu kata çıkaran merdivenlere ulaşılabilirdi. O dönemde mimarların çizimlerine “hizmetçi” olarak not düştüğü, ev emekçilerinin hakim olduğu evin servis kısmı, arka bahçeye açılan ayrı bir servis kapısı girişi ile tuvalet ve yatak odasını içerirdi.

1970'li yıllar Moda. 

Kaynak:  Demir Alp Serezli-Saint Joseph'in Öyküsü

Yüzyıl ortasından 1980’lere doğru gelindiğinde ise kat mülkiyeti kanununun da getirdiği imkanlarla çoğu köşk ve konak yıkılır, yerine çok katlı apartman konutları inşa edilir. Yemek odası ve servis kapısının izleri özellikle 1970’lerden sonra kaybolur. Parselde, geniş aile için kurgulanmış müstakil bir evin kapladığı alana birden fazla ailenin barınacağı kat planlanmasından dolayı iç mekanlar git gide ufalır. Televizyonun evlere girmesiyle hayat salonda kurgulanmaya başlar. Evlerdeki insan sesi azalır, yatılı yardımcı yerine gündelikçilerin hayata dahil olması ile servis hacimleri yok olur ve mutfaklar küçülür, onun yerine bir yatak odası daha gelir ve koridorlar, antreler iyice daralır. Özetle, iç mekanlar küçülmüş, insanlar kolektif bir barınma durumundan bireyselliğe doğru geçiş yapmış, kendine özel-mahrem alanlarında zaman geçirmeyi yeğlemek durumunda kalmışlardır.

Sani Yaver villası 

-Konutların dış özellikleri gibi, iç mekânı da dönemin sosyoekonomik yapısına dair ipuçları verebilir. Siz nasıl bilgiler elde ettiniz?

Evet, konut mahrem olan gündelik yaşam ile en iç içe olan mekân olduğu için, kullanıcılarının sosyoekonomik yapısına dair cephe tipolojileri ve malzemelerinden daha çok bilgi verir bize. Moda’da, 19. yüzyıla yaklaşırken göç eden ailelerden kalan antika aksesuarlar, o dönemin ahşap işçiliğinin inceliğini gösteren fiskos koltuğu, sedef detaylı salon oturma takımları ve aynalar... 20. yüzyıl ortasına doğru apartmanlara ve müstakil “modern” konutlara geçildiğinde banyolardaki vitrifiyeden; kapıların, süpürgeliklerin ve pencerelerin detaylarına, zemin döşemelerine; aydınlatma ürünlerinden elektronik eşya seçimine kadar, sabit ve hareketli tüm iç mekan bileşenleri ailenin varlığına dair ipucu verir. Moda’da görüştüğüm aileler genellikle saat, gümüş mürekkep hokkası gibi değerli antika aksesuarlar ve hâlâ kullandıkları, büyükanne ve büyükbabalarından yadigar “mücevher” olarak nitelendirilen oturma takımlarından bahsetmişlerdi.

1960'lı yıllar Moda

Kaynak:  Demir Alp Serezli-Saint Joseph'in Öyküsü

MODA’NIN ALTIN DÖNEMİ

-Tezinizde verdiğiniz bilgilerden Moda’da bostanların yerine apartmanların yapıldığını anlıyoruz. Bu fiziksel değişim Moda’daki insan ilişkilerini nasıl etkilemiş olabilir? 

Eski iki-üç katlı kâgir konutlardaki ailelerin çocuklarının yaz döneminde sabah kahvaltılarından sonra hızla dışarı çıkıp bostanlarda meyve bahçeleri, bakla tarlaları arasında akşama kadar oynadıkları; hayaletli, inli-cinli hikayelerini anlatıp birbirlerini korkuttukları anlatılmıştı.

1950’lerde Şifa Sokak’taki bir konutta yaşayan, röportaj yaptığım bir hanımefendinin anlattığı hoş bir anekdotu hiç unutamıyorum: Bostanların ve yeşil arazilerin bol olduğu, insanların o ağaçlardan gönüllerince meyve yediği o “altın” dönemde, saat akşam dokuz oldu mu sokaklarda bitişik nizam yerleşmiş üç katlı güzelim evlerden anneler sarkmaya ve çocuklarına hep bir ağızdan seslenmeye başlarlarmış.  “Ayşeeee, biiiir”… “Ayşeee, ikiii”… Üçüncü çağrıda da evine dönmeyen Ayşe’ye tabii ki ertesi gün arkadaşlarıyla görüşmesi yasak olurmuş. Kentteki yeşil dokunun içinde yetişen nesiller, mutluluk ve huzur içinde yetişmiş insanlardı tabii ki. Evlerin çıkmalarından uzanarak sosyalleşen komşular, hastayken de aynı çıkma pencerelerinden birbirlerine sıcak çorbalar, yemekler verirlermiş. Modalıların “gerçek Moda” olarak tanımladığı altın dönem o senelerdir işte, barış ve sevgi içinde olan seneler.

Kaynak: Cumhuriyet Tarih

-Sonraki yıllarda bahçeli konutların bölgedeki yoğunluğu azalmış, apartmanlar çoğalmaya başlamış.

Apartmanlar, sağlıklı bireyler yetiştirilmesinde büyük etkisi olan nefes alınacak bu yeşil alanları birer birer yok etmiş tabii. Özellikle 1960’tan sonra geniş aileler birer birer apartman dairelerinde kendi çekirdek aileleriyle yaşamaya başlamış, bölgenin silüeti güneşli, aydınlık ve yeşilliklerle dolu olmaktan daha çok gölgeli bir silüet hâline gelmiş. Bunun yanında camdan cama olan sosyalleşmenin de biçimi yerini yalnızca akşam yürüyüşlerine bırakmış. Özellikle yaz aylarında, Moda Çay Bahçesi’ne burun üzerinden yürüyüp oradan Moda Caddesi’ne çıkan akşam gezintilerinde karşılaşılırdı.

Kaynak: Cumhuriyet Tarih

6-7 EYLÜL’ÜN GÖLGESİ

-Tezinizde ayrıca Moda’nın çok kültürlü yapısına vurgu yapıyorsunuz.

Apartmanlaşmadan önce, Moda halkını “gölge” altında hissettiren ilk sebeplerden biri de üzücü 6-7 Eylül olaylarıydı. Moda’yı Moda yapan çok kültürlü sosyal dokusu, barışçıl ruhundan çıkartılmıştı bu olaylardan sonra. Fahri Çoker arşivine göre; Kadıköy’de toplam 180 mağaza, üç ev, üç kilise, bir okul, dört fırın, beş gazino, dört pastane ve daha birçok işletme ve yapı talan edilerek tahribe uğramış. Gününe Moda Caddesi üzerinden Kadıköy Çarşı’ya uğrayarak başlayan, dönüşte de Bahariye üzerinden tanıdık, neredeyse aileden olan dükkanlara uğrayarak evlerinin ihtiyaçlarını karşılayarak bitiren yüzlerce Modalı, yalnızca etnik kökeninden dolayı ruhen ve fiziken saldırıya uğramış bu ahbaplarını artık görememeye başlamış. Çünkü onlar; bölgeden, hatta ‘vatanım’ dedikleri Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakılmışlardı. Moda’yı Moda yapan sosyal dokunun bu değişimi insanların günlük hayattaki huzurunu bozan en önemli faktörlerden biriydi.

-Çalışmanızda hem sözlü tarih çalışması yapmışsınız hem de yazılı kaynaklardan faydalanmışsınız. Hangi kaynaklara başvurdunuz?

Sözlü tarih çalışmalarım için birçok aile ile görüşme şansım oldu. Başta Caferağa Mahallesi muhtarı sevgili Zeynep Ayman Hanım ve Moda Eczanesi sahibi sevgili Melih Ziya Sezer Bey olmak üzere, bölgeyle ilgili konut ve gündelik yaşam üzerinden bir tarih yazımı yapabilmeme vesile olan görüştüğüm tüm Modalılara tekrar teşekkür ediyorum.              

Bölgenin tarihi ve yaşamının anlatımı ile ilgili yararlandığım yazılı kaynaklardan mimarlık bağlamı odaklı olmayanlarından birkaçı; İzel Rozental’ın “Moda Sevgilim ‘Yeniden’”, Deniz Kavukçuoğlu’nun “Moda’da Gezinti”, Müfid Ekdal’ın “Kapalı Hayat Kutusu: Kadıköy Konakları”, Murat Belge’nin “İstanbul Gezi Rehberi” ve Orhan Türker’in “Halkidona’dan Kadıköy’e: Körler Ülkesinin Hikayesi” kitapları olmuştu. Arkitekt dergisi, Cumhuriyet gazetesi, Modern Türkiye Mecmuası, Yedigün, Tarih Vakfı Fahri Çoker arşivi ve Demir Alp Serezli’nin Saint-Joseph’in Öyküsü de diğer basılı kaynaklardandı.


ARŞİV